Milletleri millet kılan kuruluş mitleri vardır. Bazıları uzun göç yollarında rahvan koşan atların bileklerinde kayıtlıdır, bazıları aşılaması ömürler tutan yüce dağlarda yankılanan rüzgarlarda gizlidir, bazıları çölün doğurgan karnında gelişmiştir, yine bazıları buzulların hayatta kalışa dair bilgeliği bağışladığı kuzey steplerinde olgunlaşmıştır... Mitler, insan eğiten rüyalar gibidir. Unutulmazlar. Zaman içinde yenilenerek tekrarlanırlar. And Dağları’ndan Mançurya’ya, Titicaca Gölü’nden Cudi Dağı’na, Urfa’dan Kudüs’e, Maveraünnehir’den Necef’e, Priştine’den Solfasol köyüne, Fin diyarından Roma’ya, şehirlerin ve milletlerin doğum ve kuruluş öykülerini, yeryüzü tezgahında dokur zaman. İnce ince, nesilden nesile öğreterek dokur.
Kendini Allah’a vermek olarak tarif edilen ‘’şehadet’’; bizim millet olma hikayemizin başlangıcında durur. Bizde millet olgusunun doğumu, kuruluşu, temel kaidesi, içerik kazanması, şehadet ruhu üzerinden tekrar tekrar yinelenir. Bu yüzden söz gelimi Milli Şairimiz Üstad Mehmet Akif Ersoy, Çanakkale Harbinde şehit düşenler ile Bedir Harbinde şehit düşen sahabeleri şiirsel bir bütünlükte, bir ve beraber ele alır. Çocukluğumuzdan beri biliriz ki; Şehitler kervanı için zaman işlemez, onlar birbirleriyle arkadaş ve yoldaştırlar, aynı uzam içinde yol alırlar. Onlar göklerdeki yıldızlar gibidir, aydınlatırlar ve yol-iz gösterirler, onlara bakan, istikametini doğrultur. Şehitler insanı kendilerine çekerler, onlardan söz açıldığında meclislere ağırbaşlılık çöker, kalpler yumuşar, dünyalık kavgaların ateşi söner. Ve yine çocukluğumuzdan beri biliriz ki; ‘’Şehitler Ölmez’’.
Bizi, kopup geldiğimiz Asya steplerinden fersahlarca uzak Anadolu yaylasında, Avrupa’nın içlerine kadar uzattığımız gamlı ve belalı başımızın asla dingin olmayan meseleleriyle ayakta tutan, millet kılan, toprağı yurt ve vatan eyleyen ruhtur şehadet idealidir. Bizim varoluş destanımız, şehit dedelerimizin ayaklarını yere vururken çıkarttıkları redif sesiyle yazılmıştır.
Bu yüzden 15 Temmuz 2016’daki milli direnişimizi de, tekrarlanmış bir şehadet destanı olarak kaydedebiliriz.
Çünkü biz o akşam; yer ile gök arasının bitiştiğini gördük. Yer ordularıyla Gök orduları kol kola vererek şerre karşı göğüslerini siper ettiler. İnsanların ateşe doğru koşarak, canları bahasına şehadete yazıldığına, şahit olduk. Milletimizin şehit olduğu geceydi, şehit olamayanlarımız da şahitti. O gece, milletimiz elleriyle tankları, tüfekleri, kurşunları durdurdu...
15 Temmuz 2016 tarihi; milletin millet olmaya has varoluş bilincini, kararlılığını, canı bahasına ortaya koyduğu milattır... O gece yaşadığımız hain FETÖ kalkışmasını, salt darbe girişimi olarak nitelemek eksik kalır. Apaçık bir savaş kastıyla ve hain bir baskınla karşı karşıya kalmıştık 15 Temmuz akşamı. 15 Temmuz millet olmaya dair sağlam direncimizi gösterdiği kadar, yeniden ve yeni bir varoluş sosyolojisinin temelini de atmıştır aslında...
15 Temmuz, tevhid gecesidir, birlik beraberlik gecesidir. Yeni bir misak, yeni bir anayasa, yeni bir toplumsal konsensus, yeni bir cemiyet akdi için çok değerli bir kimyayı keşfettiğimiz bu birlik hali, millet olma şuurunu yoğuruyordu... Silahlarını kuşanmış şer ordusuna karşı, kalbindeki imanından başka bir şeyi olmayan insanların masumiyetinin meydan okuduğu o akıl almaz gecede, ancak Allah’ın inayetiyle açıklanabilecek bir büyük destan yazıldı. Allah şehitlerimizden de gazilerimizden de binlerce kez razı olsun...