“Yüzyıllık Yalnızlık”ın yazarı Gabriel Garcia Marquez, 14 yıllık bir yanlışlığa kurban ediliyor yine... Marquez’e atfedilen, oldukça dokunaklı bir veda mektubu 2000 yılından bu yana internette dolaşıp duruyor.
Her okurun kitaplığında eserleri yer alan, Latin Amerika edebiyatının en sevilen isimlerinden biri olan Marquez’e atfedilen, oldukça dokunaklı bir veda mektubu 2000 yılından bu yana internette dolaşıp duruyor. Sözde bu mektup, ünlü yazarın lenf kanseri olduğunu öğrendiğinde yazdığı ve yakın dostlarına gönderdiği “La Marioneta / Kukla” adlı bir şiirmiş...
İşin aslı basit ama tuhaf: Meksikalı vantrilog Johnny Welch gösteri yaptığı kuklası için yazmıştı bu şiiri! Ama ya hakiki bir talihsizlik ya bir eşek şakası ya da biraz kötü niyetle Marquez’in kalemine yakıştırılmıştı!
Kopyala yapıştır gitsin!
Peru ve Meksika gazetelerinde yayınlandıktan sonra internette yayıldı ve önü alınamadı. “Yayıncı” olmayan birçok ciddiyetsiz websitesi, “yazmak” yerine kopyala yapıştır komutlarını kullanan blog “yazar”ları bugüne dek taşıdı bu yanlışlığı! Vaktinde Marquez’in yaptığı açıklamadan haberi olmayan, bu açıklamanın ve olayın gelişiminin ayrıntılarıyla anlatıldığı ciddi yayın organlarının bugün hala internet üzerinden erişilebilen sayfalarına bakmayı akıl etmeyen herkes zaman zaman bu tuzağa düşüyor! 1 Haziran 2000 tarihli Los Angeles Times gazetesinde, 21 Ocak 2001 tarihli The Guardian gazetesinde olayın ayrıntılarını aktaran bir haber yer aldı örneğin...
Bugün 87 yaşındaki Marquez hakkında böyle bir mektup ısıtılıp ısıtılıp dolaşıma sokulunca haliyle hayranları arasında “Marquez ölüyor mu?” paniğine yol açıyor. Hatta “Marquez ölmüş!” diye üzüntü yayıyor. Daha da fenası Marquez’in kendisini üzüyor... “Kukla” eğer ölüm döşeğinde olduğunu hayal edip hemen gözyaşı dökmeye başlamazsanız Marquez’e yakıştırılacak gibi bir metin değil... Edebiyatta büyülü gerçekçilik akımının temsilcisi olmakla birlikte, gazetecilikten gelen, röportaj tekniğine hakim olan Marquez’in dili “dipdiri”dir! Romanları binbir yaprak hamuru gibi siyasetten, tarihten, aşktan, savaştan, insan ruhundan katmanlarla doludur.
Yüzyıllık Yanlızlık...
“Yüzyıllık Yalnızlık”ın o uzun paragraflarından birini hatırlayalım: “Ölmeyi beceremeyişi, kaybettiği saygınlığını birkaç saat içinde yeniden kazandırdı. Duvarları altın tuğlalarla örülü bir oda uğruna savaşı sattı diye dedikodu yapanlar, onun intihara kalkışmasını bir erdem gösterisi olarak yorumlayıp şehit mertebesinde kutsadılar. Daha sonra, cumhurbaşkanının verdiği Liyakat Nişanı’nı Aureliano kabul etmeyince, can düşmanları bile odasına doluştular, ateşkes anlaşmasını tanımayıp yeni bir savaşa girişmesini istediler. Ev, kendilerini bağışlatmak isteyenlerin, ‘geçmiş olsun’ dileğiyle sundukları armağanlarla doldu taştı. Albay Aureliano Buendia, eski silah arkadaşlarının yoğun desteğinden etkilenerek, savaş konusundaki isteklerini geri çevirmedi. Tam tersine, bir an yeni bir savaş düşüncesiyle öyle coştu ki, Albay Gerineldo Marquez onun savaş açmak için ufacık bir bahane beklediğini sandı. Bu bahane de ortaya çıkmakta gecikmedi. Cumhurbaşkanı, herkesin durumunun özel bir komisyonca incelenip mecliste onaylanmasına dek, ister Liberal ister Muhafazakar olsun, eski savaşçılardan hiçbirine emekli aylığı bağlanmayacağını söyledi. Albay Aurelina Buendia, ‘Bu rezalettir!’ diye kükredi”.
Seçkin Cılızoğlu’nun 1988 yılındaki gözden geçirilmiş çevirisiyle Can Yayınları’ndan çıkan “Yüzyıllık Yalnızlık”tan alıntıladım devamı da olan bu paragrafı... Türkçeye kimin çevirdiğini bilemediğim sahte veda mektubu ise “Kırmızı Pazartesi”nin, “Kolera Günlerinde Aşk”ın, “Kötü Saatte”nin, “Başkan Babamızın Son Baharı”nın, “Bir Kayıp Denizci”nin, “Albaya Mektup Yok”un, “İyi Kalpli Erendira”nın yazarının hiçbir eserinde rastlamayacağımız aşırı acıklı klişelerle dolu...
Bahane olsun, okumadığınız Marquez kitaplarına el atın, belki bazılarını yeniden okumak da istersiniz.