Ankara’daki alçakça patlamadan sonra, görevli oldukları hastanelere koşup, yaralı vatandaşları kapı da bekleyen doktorlar, meslektaşlarım sosyal medya da ve basın da hayli ilgi çekti, paylaşıldı. Hiç bir duyuru olmadan, birbirlerinden habersiz, kendi inisiyatifleriyle hastanelerine gelmişlerdi. Pek çok insan için mutlu edici, biraz da şaşırtıcı olan bu görüntü, 25 seneden fazla bir süreyi hastaneler de geçiren benim için doğal ve sıradan bir durumdu. Bu süre zarfın da o kadar büyük fedakârlıklara, insanlık derslerine tanık oldum ki.
Mesela, kendisi 9 aylık çocuğunu ev de ateşler içinde iken bırakıp nöbete gelen hemşire hanımı bilir misiniz? Bilmezsiniz. Karnı burnun da hamile iken, doğmamış çocuğa zarar gelme olasılığını bile bile, sırf yerimi dolduracak kimse yok diyerek, hastalara anestezi vermeye devam eden doktor hanımı bilir misiniz? Bilmezsiniz.
36 saatlik nöbet sonrası, ameliyat ettiği hastanın durumunun kritik olduğunu görüp, eve gitmek yerine, hastane de sabahlayan cerrah’ı bilir misiniz? Bilmezsiniz.
Uyuşturucu etkisiyle, kendini jiletleyen kişiyi, durdurmak ve tedavi etmek için mücadele edip iki jilette payına düşeni alan 112 görevlisi doktoru bilir misiniz? Bilmezsiniz. Hepatitli veya AİDS li diyerek tokalaşmaktan, hatta aynı ortam da olmaktan imtina ettiğiniz kişilere, cerrahi de dâhil her türlü müdahaleyi tereddüt bile etmeden yapan sağlıkçıları bilir misiniz? Bilmezsiniz. Birazdan ameliyat edeceği hastaya, ailesi kan vermezken, kendisi kan veren asistan doktoru bilir misiniz? Bilmezsiniz. Gariban hastanın ilaç parasını, yol parasını cebinden veren doktorları, hemşireleri bilir misiniz, bilmezsiniz. Bir çırpı da aklıma gelen örnekler bunlar, o kadar çok örnek gördüm ki. Zaten bunların yaşandığını bilseniz en ufak bir aksaklık da olay çıkarmak yerine, sakin kalıp, saygı duymayı tercih ederdiniz. Saygıdeğer meslektaşlarım ve diğer sağlık personeli arkadaşlarım, 14 Mart Tıp Bayramınızı kutluyorum. Sağolun, Varolun!..