Planlanmayan bir yönetim modeli düşünülemez. Hele de ülkeleri işgalden kurtarmak, fethetmek, bölmek, parçalamak veya yönetmek gibi büyük ve karmaşık meselelerde, plansız bir kurgunun başarıya ulaşabileceğine inanmak saflık olur.
Tarih, hedeflere ulaşmak için onlarca yıl süren hazırlıklar, titizlikle işlenmiş stratejiler ve inşa edilen sağlam zeminlerin şahididir.
Tıpkı bir diyagramın hiyerarşik tabloda gösterdiği gibi, her halka bir diğeriyle belirli bir yöntem ve düzenle birleşir. Hedefe giden yol, bu güzergâhın planlanmasıyla mümkündür.
Amaçsız plan yoktur. Önce plan sonra amaç olamaz. Amaca matuf plan taslağı hazırlanır.
Mesela Allah'ın aslanı Selahaddin Eyyubi'nin Kudüs'ü fethetmesi 12 gün sürmüştür. Ve fakat öncesinde dolu dolu tam 12 yıllık bir plan ve zemin hazırlığı vardır.
Nizamülmülk'ten sonra en çok medrese yaptıran hükümdar unvanını kazanan Nureddin Zengi bu unvanı kazanmak maksadıyla yaptırmadı medreseleri.
Toplumunun ve dahi komşu halklarının pürmelalini, sosyolojisini çok iyi bir tahlilden geçirmiş ve amacına matuf ihtiyacı belirlemiş; gerekli olan diyagram çizelgesini iyi kurgulamış ve planını eğitim üzerinden tasarlamıştı.
Tam 12 yıl boyunca âlimler vaazlarda, medreselerde, hutbelerde ve hususi sohbetlerde Kudüs'ü anlattılar. Dönemin sonuna gelindiğinde Kudüs'e kavuşmak aşkıyla yanıp tutuşan bir toplum inşa edildi.
Ve Selahaddin Eyyubi, 12 günde Kudüs'ü Haçlıların elinden, metodolojik eğitim seferberliğinin meyvelerinden yayılan vitamin ve enerjiyle, birliktelik ve bilinçle yeniden özgürleştirdi.
Tarih, planlanmamış hiçbir strateji veya savaş kaydetmemiştir.
Coğrafya değişiklikleri, planlanan stratejilere ya da savaşlara göre şekillenir; yer değiştirir. Yolun sonuna gelindiğinde, arzulanan hitama erişilsin ya da erişilemesin, hiçbir strateji, savaş, siyaset ve dahi ticari faaliyetlerin plansız olduğuna denk gelinmez.
1700'lerin başlarında merkez teşkilatlanmasıyla, stratejisini farmasonluk kurgusuyla, hasmını İslam Medeniyeti olarak hedeflemiş ve yola çıkmış; algılarımıza yerleşmişliğiyle İngiliz kurgusu (İngiliz planları) en sarih örneklem olsun.
Kültürü harap olmuş bir toplum olmamıza, maneviyatımızın silinmesine, maddi direncimizin sıfırlanmasına sebep olan İngiliz kurgusu ve planlarıdır.
Hani şu "Bir suda iki balık kavga ediyorsa oradan beş dakika önce uzun bacaklı bir İngiliz geçmiştir." diye bildiğimiz Kızılderili atasözü.
İki yüz yıl öncesine kadar Medine, Kûfe, Şam ve Endülüs'ten alınan kararlar sadece Müslüman dünyasını değil, insanlık tarihini de şekillendiriyordu.
Bugün ise Davos ve Bilderberg masalarında alınan kararlarla şekillenen bir yaşam biçimi, Müslüman halkları kendi otantik değerlerinden koparmış durumda.
Zalim Esed rejiminin devrilmesi, Türkiye'ye Müslüman coğrafyadaki rolünü yeniden tanımlama fırsatı doğurmuştur.
Şam ve Emevi Camii, bir ümmet bilincini temsil eder. Zira Müslümanın geçmişinin neşet ettiği, kararların alındığı mekanlardır.
MİT Başkanı'nın buradaki varlığını, Emevi Camii'nde kıldığı namazı, sadece zaferin değil, aynı zamanda yeniden inşa edilecek bir İslam birliğinin sembolü olarak okumak istiyorum.
MİT Başkanının Şam'da olması, Batı'nın –özellikle İngiltere'nin– Ortadoğu'daki manipülasyon kabiliyetinin zayıfladığını, Kızılderili sözünün tedavülden kalkmak üzere olduğunun mesajı olarak kabul etmek istiyorum.
İngilizlerin yüzyıllardır sürdürdüğü böl-yönet politikası etkisini yitirirken, Müslüman coğrafyanın kendi kaderini tayin etme iradesi güçleniyor demek istiyorum.
İngilizlerin kurgusal dengelerinin değiştiğini ve Müslümanların kendi değerleri üzerinden yeniden tarih sahnesine çıkabileceğini işaret ettiğini kabul ediyorum
Ve fakat bütün bunlara rağmen duygularımı kontrol altında tutmaya çalışarak ihtiyatın da elden bırakılmaması, hamasete yenik düşülmemesi gerektiğini de biliyorum.
Zira, "İnsan "aceleci" yaratıldı! Ne de çok "acele" ediyorsunuz!" gibi Kur'an'da yirmi ayette insanın "aceleci" olduğundan bahsedilir.
Anadolu irfanımıza başvuru yaptığımızda da: "Acele işe şeytan karışır... Aceleyle yol alınmaz... Acelecilik pişmanlıktır..." gibi onlarca da atasözümüzle karşılaşıyoruz.
Aceleci miyiz?