Yaşı 40’ın üzerinde olan benim gibiler için “12 Eylül öncesine dönmek” tabudan öte bir şeydi. Darbeyi, işkenceleri, yasakları sorgulayan cümlelerin karşılığıydı: “Yoksa 12 Eylül öncesine dönmek mi istiyorsun?”
Darbe davası, bu tehdide 32 yıl sonra verilen “evet” cevabıdır. Fazlasını saklı tutarak, sadece iddianamede yazılanlardan dolayı 12 Eylül öncesine dönmek istiyorum.
Çünkü;
1 Mayıs 1977’de Taksim katliamını, DİSK’in Organizasyon Komitesi Başkanı Müşir Kaya Canpolat’ın dediği gibi “Gerek Gladio’ya bağlı, gerekse Maocuların içinde yer almakla beraber yine Gladio ile ilişkili olanlar tertip etti” mi etmedi mi, öğrenmek istiyorum.
16 Mart 1978’de İstanbul Üniversitesi önünde 7 öğrencinin bombayla öldürülmesinin, bombayı atan Zülküf İsot’un “Her şeyi anlatacağım” dedikten sonra infaz edilmesinin hangi ülküye hizmet ettiğini duymak istiyorum.
6 Nisan 1978’de Ankara’dan üç politikacının adresine bombalı paket gönderilmesiyle Malatya’da başlayan Aleviler-Sünni, solcu-sağcı çatışmalarının arkasında kimlerin olduğunu bilmek istiyorum.
3 Eylül 1978’de Sivas’ta aile kavgasının nasıl 10 kişinin öldüğü, kenti savaş alanına çeviren Alevi-Sünni çatışmasına dönüştüğünü, Alevilerin evlerini kırmızı boyayla işaretleyen ve mahkeme kayıtlarında “dışarıdan gelen gruplar” olarak geçenlerin kimler olduğunu, askerin neden önlem almadığını, dönemin Devlet Bakanı Enver Akova’nın, “Olayları dışarıdan gelen gruplar çıkardı. İki tarafa da aynı kaynaktan silah verildi, kaynaklar kesin olarak saptandı” sözünün neden araştırılmadığını bilmek istiyorum.
19 Aralık 1978’de Kahramanmaraş’ta bu kez “nüfus sayımı” bahanesiyle gittikleri Alevilerin kapılarını kırmızı boyayla işaretleyen sözde nüfus memurlarının, görgü tanığı Hamit Kapan’ın “Maraş giysileri giymişlerdi ama Maraşlı değillerdi” dediği kişilerin, bir başka tanık Akif Dalgaç’ın sözünü ettiği “Ordu millet el ele” sloganlarıyla ilerleyen topluluğu Ulu Cami’ye çeken subayın kim olduğunu; öldürülen solcu öğretmenlerin cenazesini “Cuma namazı bitiş saatine kadar” vermeyen başhekimin ilişkilerini; 105 kişi ölmeden, kentin yarısı yakılmadan askerin neden müdahale etmediğini bilmek istiyorum.
1 Şubat 1979’da Milliyet başyazarı Abdi İpekçi’nin katili Mehmet Ali Ağca’nın “Mahkemeye çıkarsam herkesi ve her şeyi açıklayacağım” dedikten sonra Maltepe Askeri Cezaevi’nden asker elbisesiyle kaçırılmasının izahını duymak istiyorum.
27 Mayıs 1980’de MHP Genel Başkan Yardımcısı Gün Sazak’ı kimlerin öldürdüğünü, Malatya ve Kahramanmaraş’ta yaşananlar aynen Çorum’da sahneye konulurken neden kimsenin müdahale etmediğini, Çorum olayları mahkumu Adnan Baran’ın “Bize silah ve bomba verdi. Solculara vermişler” dediği subayların kim olduğunu; olaylara müdahale için geldiği halde askeri çeken Amasya Tugay Komutanı’na kimin emir verdiğini bilmek istiyorum.
6 Eylül 1980’de MSP’nin Konya mitinginde İstiklal Marşı okunurken ayağa kalkmayan ve “irtica” haberlerine neden olan yeşil sarıklı, cübbeli, tespihli grubun, dönemin Konya Belediye Başkanı Mehmet Keçeciler’in dediği gibi “Konya’nın meşhur delileri” olup olmadığını, öyleyse bu kişilerin kimler tarafından getirtildiklerini; AP Konya İl Başkanı Adnan Ağırbaşlı’nın “O güne dek Konya’da görülmemişlerdi” dediği grubun kimler olduğunu öğrenmek istiyorum.
12 Eylül öncesi neredeyse tüm yurtta sıkıyönetim varken, yani hemen hemen tüm yetkiler ordunun elindeyken önlenemeyen “anarşi”nin bir gün sonra nasıl bıçak gibi kesildiğini, “huzur ve güven ortamı”nın tesis edilebildiğini anlamak istiyorum.
Malatya’da, Sivas’ta, Kahramanmaraş’ta, Çorum’da, Konya’da atılan sloganlara, dağıtılan bildirilere, ev işaretlemelerine, kitle yönlendirmelerine kadar aynı senaryonun sahneye konulduğuna siyasetçilerin, medyanın ve iş dünyasının nasıl “uyanamadığını” bilmek istiyorum.
27 Mayıs 1960 öncesine de, 12 Mart 1971 öncesine de, 28 Şubat 1997 öncesine de dönmek istiyorum.