İnanın şu Korona günlerinde hiç içimden gelmiyor böyle yazılar yazmak. Susayım diyorum, sosyal medyadan da uzak durayım, ama olmuyor. Kılıçdaroğlu müsaade etmiyor.
Dünden beri, CHP’li Adana Belediye Başkanı’nın fuar alanı olarak kullanılan bir hangarı nasıl da tam teşekküllü 1000 yataklı sahra hastanesine dönüştürdüğü yalanına millet gülüp duruyor.
Yazık değil mi, Meclis’te iktidar partisinden sonra en çok milletvekiline ve yerel yönetimlerde belediye başkanlığına sahip bir partisiniz. Azıcık efendi olsanız ya, memleket meselelerini azıcık ciddiye alsanız...
CHP son 4-5 yılda kitlesini öyle bir hale getirdi ki bugün artık ne versek gidiyor kafasındalar. Kandil’deki terörist başlarından aferin almak dahi bizi gözden düşürmediğine, FETÖ’nün avukatlığını yapmamıza bile ses çıkarmadıklarına göre bunlara ne versek olur diye bakıyorlar.
Oysa tam da siyasetin bittiği yerdeler.
Memleketin CHP’nin yapacağı sahra hastanesine ihtiyacı yok, çok şükür.
Nitekim Adana Valiliği şehirde sağlık hizmeti sunacak ilave hastane ya da yatağa ihtiyaç olmadığını açıkladı. Sözünü ettikleri yerin tıbbi hizmet verecek araç-gereç ve donanımda olmayıp hastane veya sağlık hizmetleri açısından uygun şartları taşımadığını da belirtti.
Kılıçdaroğlu bir de bunu İstanbul’da hazırlıkları yapılan iki sahra hastanesine nispetle söylüyor. Hani “koskoca hükümet (o “saray” demeyi seviyor) 45 günde ancak yapıyor ama bakın benim belediye başkanım şipşak, anında, hem de 1000 yataklısından... Onlar düşünür biz yaparız” demeye getiriyor.
Yazık ediyor, hem kendini hem partisinin komik duruma düşürüyor.
Yandaş oldun mu böyle olacaksın!
7 Haziran 2014 seçimlerinden hemen önceydi hatırlayın; CHP’li vekillerin FETÖ’nün önüne yattığı zamanlar... (Birini savunmak maksadıyla söylenen, beni çiğnemeden ona zarar veremezsin anlamına gelen bu ifade ilk olarak Kemal Kılıçdaroğlu tarafından bir kadın bakan için kullanılmıştır) Ne günlerdi ama!
Gürsel Tekin o zamanlar CHP’de önemli bir konumdaydı. Seçimden hemen önce bas bas bağırıyordu; “8-9 Haziran'da ilk işimiz bu kirli gazetelerin tamamına el koymak olacaktır. Sadece el mi koyacağız, buna bulaşmış bütün iş adamlarından hesabını soracağız.” diyordu.
Bir taraftan da terör örgütünün yayın organlarını müdafaa ediyorlardı. “Yandaş” lafı o zamanlardan kalma işte. FETÖ’nün muhalefetin ağzına verdiği laflardan biri yani.
Hükümete yakın medyayı böyle nitelemeyi tercih ediyordu CHP’liler. Böyle olunca kendi candaş medyaları da “özgür ve bağımsız basın” olmuş oluyordu, sözüm ona.
Bir insanı bu bile mahcup etmiyorsa, yani “gazetelerine el koyacağız, sadece o mu? Destekleyen iş adamlarından da hesap soracağız” diye tehdit etmiş olmak bile utandırmıyorsa aslında orada sözün de hükmü kalmamıştır. Lakin bizim başka bir alet edevatımız yok... Sözle, kelamla iş görüyoruz.
Sözcü gazetesinden mülhem hatırladım o günleri... CHP’nin “yeni amiral gemisi” dediği Sözcü gazetesi... “Oy kullanmaya giderken beyninizi yanınıza almayı unutmayın” diyerek okuyucusuna beyinsiz muamelesi yapan gazete hani...
İstanbul Belediyesi, toplu ulaşım araçlarını eksiltmek suretiyle vatandaşın enfekte olması için elinden geleni ardına koymazken meğer bir taraftan da Halk Ekmek bayilerinde Sözcü gazetesi dağıtıyormuş.
Ekmek alana Sözcü bedava.
Büyük hizmet!
İBB toplu alım yapıyor, vatandaşa hediye ediyor. Hizmette sınır yok!
Acaba iki greyfurt ve beş portakaldan oluşan C vitamini poşetine de birer adet Sözcü atmışlar mıdır ?
Koronaya karşı bağışıklık sistemini güçlendirmek için C vitamini yiyin, CHP’ye bağışık hale gelmek için Sözcü okuyun...
Valla oldun mu böyle yandaş olacaksın!
Hiç utanmayacak, hiç sıkılmayacaksın!