Günümüzde teknolojinin sınırlarını kavrayabilmek imkansız. İnsan zekası teknolojiyi öyle bir boyuta getiriyor ki buna hayran kalmamak ve aynı zamanda şaşırmamak mümkün değil. Her yeni kuşak, bu dev teknoloji dağına bir taş ekleye ekleye aklın ve becerinin sınırsızlığını gözlerimizin önüne seriyor. Bundan 30-40 öncesine kadar, bilgisayar şöyle dursun, basit bir telefon bile bütün evlere henüz girmemişti. Mahalledeki ankesörlü umumi telefonlarla ve çift çizgili jetonlarla birbirimizden haberdar olmaya çalışırdık. Oysa şimdi öyle mi ya; her evde bir bilgisayar, herkesin cebinde bir teknoloji ve bilişim sihirbazı mobil telefon.
Teknoloji bu denli hayatımızın içine girmişken de artık her tür bilgiye erişim, bakkaldan ekmek almaktan çok daha kolay hale geldi. Artık rakamlarla ifade edilemeyecek sayıda bilgi, arama motorlarının emrinde ve hepimize bir tık mesafede.
Bir başka deyişle; eğer aklın gelişmişliğini sadece verili bilgiyle sınırlarsanız, her birimizin bir deha olabiliriz. Oysa akıl, verili bilgiyi nasıl ve nerede kullanacağımızla ve hayatımızla nasıl ilişkilendireceğimizle ilgili bir konudur ve aslında bugün o çok övündüğümüz teknolojiyi bu boyutlara getiren de verili bilginin kullanımıdır. Yani, bilgiyi alıp kullanıp, kendi vizyonu ve yaratıcılığı ile günlük hayatımızın içine yerleştiren akıldır asıl değerli olan.
Bilgiye bilgisayarda herhangi bir arama motoru ile ulaşabiliriz ama ya farklı dünyaları, duyguları, yaşam pratiklerini, insana ve doğaya dair yorumlamaları, öteki yaşamları ve boyutları nasıl öğreneceğiz? Öğrenme serüvenimizde bunları öğrenmeden bir fark yaratamayız ve bunları anlamadan yaşamın matematiğini ve toplum ve birey ilişkilerini şekillendiremeyiz, kendi mahallemizin içinde sıkışıp kalırız. İşte bize farklı yaşamları, farklı dünyaları, duyguları, ilişkileri sadece kitaplardan öğreniriz ve teknolojinin o henüz çözemediği duygu dünyamızı ancak kitaplarla zenginleştirip, hayata ve yaratıcılığa bir değer katabiliriz. Ancak kitaplar, bize farklı düşünce ve duygu dünyalarının kapılarını açarak; verili bilgiyle yaşam pratiği arasında sentez yapmamızı ve bilgiye bir değer atfetmemizi sağlar.
Kitap bize düşünebilmeyi öğretir ve diğer insanlarla, doğayla ilişki kurmanın anahtarını verir. Bu yüzden de, en değerli varlıklarımız olan çocuklarımız için, kitap yaşam damarıdır. Çocuklarımıza yapacağımız en değerli yatırım onlara kitap okuma sevgisi aşılamak ve bol bol okumalarına olanak sağlamaktır. Jules Verne o muhteşem hayal gücünün eseri olan maceraları kitaplaştırmasaydı, kendinden sonraki nesillere bir ufuk açıp ilham vermeseydi, belki de bugün ne denizaltı, ne balon ve dünya seyahatleri düşlerimize bile giremeyen, ulaşılamaz şeyler olurdu.
Canımız çocuklarımızı kitapla buluşturmak bence en büyük ibadet. Bir çocuk bin hayata can verir, bir fikir milyonların kaderini değiştirir. Çocuklarımızın körpe, aydınlık dimağlarını başka hayatlar, duygular, fikirlerle buluşturup onlara bir ufuk açmak ve bu şekilde onları hayata hazırlamak sizce de en büyük ibadet değil mi?
Her sokağa, her camiye, her banka şubesine, her AVM’ye birer kitap kumbarası konsa, herkes bir kitabı o mekanlara gittikçe o kumbaralara atsa, o kitaplar milyonlarca çocuğa ulaşsa, bundan daha büyük bir zenginlik ve gelecek yatırımı olabilir mi?
Gelin; hayatı, sadece bilgisayarlarda arama motorlarının verili bilgisi ile değil, o bilgiyi okuduğu kitaplarla geliştirdiği kendi duygu dünyasıyla harmanlayıp yaşama değer katacak nesiller yaratmak için çocuklarımıza kitap alalım, onun yanında kitap okuyalım, okumanın yemek içmek gibi bir ihtiyaç olduğunu anlatalım ve hiçbir çocuğu kitapsız bırakmayalım. Sadece kendi çocuklarımızın geleceğinden değil, bütün çocukların geleceğinden hepimiz sorumluyuz.