İsterseniz en sondan yani karşılama krizlerinden başlayalım.
Basından izlemişsinizdir, geçtiğimiz günlerde, Hakkari Belediye Başkanı Sayın Fadıl Bedirhanoğlu hakkında Ağustos 2011 tarihinde Hakkari’yi ziyaret eden İçişleri Bakanı Sayın İdris Naim Şahin’i karşılamadığı için inceleme başlatıldığını öğrendik.
Malum, Hakkari Belediye Başkanı BDP’li bir başkan.
Hakkari Belediye Başkanı kenti ziyarete gelen bir İçişleri Bakanını karşılamak zorunda mıdır?
Nezaketen evet ama yasal olarak böyle bir zorunluluğun olması demokrasilerde, hukuk devletlerinde bir tuhaf duruyor.
Bedirhanoğlu’nun açıklamasını basından aynen aktarıyorum:
“Belediye Başkanı BDP’li Fadıl Bedirhanoğlu, geçen yıl Ağustos ayında kenti ziyaret eden İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin’i karşılamaya gitmedikleri için Belediye hakkında inceleme başlatıldığını söyledi. Bedirhanoğlu, o dönem yapılan gözaltılar yüzünden karşılamaya gitmediklerini belirterek, “Biz her ne kadar bir hizmet biriminin başında bulunsak da bir siyasi partiye bağlı olduğumuz için halkın tepkisini göz önünde bulundurmak zorundayız” dedi.”
Protokol yönetmeliklerini bilemem, pek ilgilenmem de ama meselenin özü herhalde Kenan Evren Anayasası’nın 127. maddesinden kaynaklanıyor; söz konusu madde, büyük bir siyasi faulle, merkezi idarenin mahalli idareler üzerinde idari vesayet yetkisine sahip olduğunu söylüyor.
Gerekçesi de kamu görevlerinde birliğin sağlanması, toplum yararının korunması ve mahalli ihtiyaçların gerektiği gibi karşılanması; bir dizi saçma sapan, anlamsız lafın arka arkaya yazılmasından ibaret bu idari vesayetin gerekçesi.
2012 senesinde, ileri demokrasiye geçmiş iken, neyi mesele yapacağız?
Seçilmiş bir belediye başkanının siyasi gerekçelerle bir İçişleri Bakanını karşılamamasını mı, yoksa Anayasa’da hala duran, durabilen, merkezin yerel yönetimler üzerinde vesayetini sağlayan bu çirkin idari vesayet anayasal ilkesini (?) mi?
Bir seçilmiş belediye başkanı bir bakanı siyasi mülahazalarla karşılamadı diye 2012 senesinde inceleme başlatabiliyoruz ama Milli Savunma Bakanı Sayın İsmet Yılmaz Batman’da bir hava üssünü ziyarete gittiğinde kendisini karşılamaya tenezzül etmeyen o üssün en üst sorumlusu bir korgeneral, Sayın Mehmet Veysi Ağar için bir şey yapmıyoruz, yapamıyoruz.
Bir korgeneralin bir Milli Savunma Bakanı’nı sorumlu olduğu bir askeri birimde karşılamama keyfiyetini mazur göstermek için de hem Genelkurmay, hem de bizzat Bakan Bey’in kendisi karşılama protokol yönetmeliklerini göstererek durumu izah ya da tevil etmeye çalışıyor.
Siz okurlara çok net bir soru yöneltmek istiyorum: 2012 Türkiye’sinde bir generalin bir Milli Savunma Bakanını mı, yoksa seçilmiş bir belediye başkanının bir İçişleri Bakanı’nı karşılamaması mı demokratik usullere daha aykırıdır?
Lütfen bana kimse yönetmelikleri, hatta Anayasanın 127. maddesini bahane olarak göstermesin; bu anti demokratik yönetmelikler ve en başta da Anayasanın 127. maddesi değiştirilmek için oradalar.
Gelelim bugün kutlanacak olan 1 Mayıs meselesine.
Temennim Taksim’deki kutlamaların barışçı bir ortamda gerçekleşmesi.
Ancak, bu temennimin beraberinde 1 Mayıs’a yönelik en büyük temennim, 35 sene önceki 1 Mayıs 1977 olaylarının aydınlanması.
Yakın geçmişimizde müsibet kilometre taşları olarak sayabileceğim olaylar var; bunlar TAMAMEN aydınlanmadan Türkiye’nin huzura kavuşması, ileri demokrasiyi keyifle yaşaması mümkün değil.
Bu olaylar, mesela 1 Mayıs 1977 Taksim olayı, zaman aşımından dosyası kapanmış 16 Mart 1978 katliamı, Sabancı cinayeti ve buna bağlı olarak Mustafa Duyar cinayeti, vs.
Karşılama protokolleri daha demokratik olacak ki, faili meçhul ilginç cinayetler yaşanmasın.
Ya da tam tersi.
twitter.com/KarakasEser