Keşke matematik bir deterjan markası olsaydı. Keşke matematik hocaları resim yapıp şarkı söyleyerek ders saatlerini geçirseydi. Matematikten zayıf alanlar sendika kursaydı ve mesela adı ‘matematiksen’ olsaydı hükümetlerle falan görüşseydik. Matematiği zayıf olanların da hakları olabileceğini anlatsaydık.
Bu söylediklerim hayalden öte boş laf olarak görülebilir. Ama o zamanlar yani şimdilerde altıncı sınıf dedikleri bizim ise orta iki dediğimiz dönemde matematiğe karşı o kadar soğuktum mesafeliydim ki matematik çalışmak yerine inşaatta çalışmayı yeğlerdim. Neden böyleydi? Hocalarım mı kötüydü? Müfredat mı ağır geliyordu? Sebebini anlamaktan uzaktım. İlkokulda matematiğim fena değildi ama benim yükümü taşıyıp bitiş çizgisine getiren sosyal ve Türkçe’ye olan merakımdı. Tarihte hangi kavim ne zaman nereye göçmüş bilirdim. Edebiyat dersen şeker yemek gibi bir işti benim için. Neyse uzatmayayım matematik benden uzak duruyordu ben de ona karşı tavırlıydım işin aslı...
Ne olduysa orta okulun tam yarısında tatildeyken oldu. Dayım uzak yerlerdeki vazifesinden izin almış ve memleketine gelmişti. Öğretmen değildi ama bir öğretmen kadar iyi matematik bilirdi. Küçükken bakkalın, fırıncının içinden çıkamadığı hesapları ona yaptırırlarmış. Matematikle olan ilişkisi dillere destan bir adamdı. Ben de onun gibi okumak ve sonunda pek çok kapıları açacak bir diplomaya kavuşmak istiyordum. Ama matematiğin başıma dertler açtığını itiraf edemiyordum. Dayım derslerimi sorduğunda “eh işte” diyerek yuvarlak cevaplar veriyordum ama anneannem matematiğe karşı olan muhteşem nefretimi ve zayıflarımı anlatmış olacak ki dayım yarıyıl tatili boyunca uygulanacak bir planla karşıma geldi. Çaresi yok. Kaçış mümkün değil çalışacaktık. İlk dersi hiç unutmuyorum. Matematikte ne kadar kötü olduğumu anlayın diye söylüyorum. Bir rakamın karesini almak isterseniz üzerine “2” yazarsınız değil mi? Ben ise rakamın üzerine küçük bir kare çizmiştim. Dayım gülmemek için kendini zor tuttu ama durumumu anlamıştı. İşin başından başladı. Neredeyse parmakla sayarak matematik çalışıyorduk. İlk dersi unutamam dedim ya o derste dayım çıkarıp bir lira verdi bana. Yani sıfırlar atılmadan önceki haliyle milyon lira verdi. Biz şimdi hesap kolay olsun diye bir lira diyelim. Ben sevindim. Çok bir para değildi ama matematikte bir şeyler başardığımın delili idi. Ben koşarak anneanneme gittim. “Bu parayı saklar mısın? Matematiğe verdiğim emeğin karşılığıdır...” gibi törensel şeyler söyledim. Anneannemin gülümsemesini de unutamam...
Dersler ilerledi her dersin sonunda bir liramı kazanıyordum. Doğru yerel bankam olan anneanneme gidiyordum. Derslerde artık yeni ayakta duran taylar gibi düşe kalka bir şeyler yapabiliyordum. Bir dersin sonunda bir şey fark ettim. Bana verdikleri bir liranın bir kenarında bir iz vardı. Çentik atılmış gibi bir izdi. Aynı parayı ben anneanneme verdiğimi iyi biliyordum. O parayı ertesi ders dayım yine bana veriyordu. Aynı para olduğundan emindim. Meseleyi kısa zamanda çözdüm. Bir lira dolaşıp duruyordu. Dayım bana veriyordu ben anneanneme veriyordum o tekrar dayıma ulaştırıyordu. İlk başta çok yadırgadım. Hatta durumdan hiç hoşlanmadığımı söylemek istedim. Ama sonra sakin düşününce onların sırf ben matematiği söküp atabileyim diye böyle küçük bir döner sermaye kurmasını çok sevimli buldum. Ve matematiği artık onların hatrına bile olsa başarmaya söz verdim. İnsan kendine söz verince ağırlığı çok oluyor. Bazen matematik çalışırken zorlanırdım. O zaman dayımın tatilini benim matematiğim için harcamış olması, anneannemin bir liralık yatırımını düşünür kendimce motive olurdum. İyi ki olmuşum o motivasyonum benim ortayı sonra liseyi bitirinceye kadar yanımda oldu. Üniversitede zaten edebiyat bölümünü seçtim. Edebiyat hem tutkum hem işim hem meşgalem oldu. Ama ben dayımla geçirdiğim o matematik tatilini şimdi her öğrencime anlatıyorum. Malum edebiyata meraklı olanların sayılarla arası pek iyi olmuyor. Ama bu durum da bir ön yargı imiş. Dayım ve anneannemin sayesinde ön yargımı kırdım, sayılarla barış ilan ettim ve kazanan ben oldum. Ama inat etseydim, kendi yakama küsseydim olmazdı, tahsil hayatım kör topal giderdi ve en önemlisi bir liradan mahrum kalırdım. Şimdi hâlâ cebimde olan ve ne zaman dara düşsem ne zaman işler içinden çıkılmazmış gibi olsa o bir lirayı alır ve “...ben bir lira hatrına en korkulu rüyamdan uyanmışım. Bu bir lirada çok iş var...” der yeniden motive olurum. Tabi dayıma ve anneanneme durumu anlattım. Onlar da bir liranın bu kudretine şaşırdılar. Ve akraba çocuklarına ve tanıdıklarına benim bir lira hatrına matematikle olan müsabakayı nasıl kazandığımı anlatırlar. Ben de böylece kendi hikâyeme kahraman olurum bir lira hatrına...
"Keşke matematik bir deterjan markası olsaydı. Keşke matematik hocaları resim yapıp şarkı söyleyerek ders saatlerini geçirseydi. Matematikten zayıf alanlar sendika kursaydı ve mesela adı ‘matematiksen’ olsaydı hükümetlerle falan görüşseydik. Matematiği zayıf olanların da hakları olabileceğini anlatsaydık."