1 Kasım Seçimlerinin neticesi büyük ölçüde 7 Haziran gecesi zihinlerde oluşmaya başladı. 7 Haziran sabahı koalisyon manzarası karşısında sadece siyasi elitler değil, toplumun da kahir ekseriyeti en hafif haliyle kararsız bir haldeydiler. Siyasi elitler 13 yılın muhalefet-iktidar negatif birikimi altında, seçmen ise uzun bir aradan sonra ‘hafıza-i beşer nisyan ile maluldür’ halindeydi. 7 Haziran-1 Kasım arasında bir koalisyon kurulamamış olsa da, memleketin koalisyon hafızası tazelenmiş oldu.
Başkanlık sistemi tartışmasıyla bir anda Osmanlı’dan başlayıp parlamenter sistemin meziyet ve kerametlerini keşfedenler, 7 Haziran’la birlikte trajik bir şekilde koalisyonun hikmetlerini de vaaz etmeye başladılar. AK Parti iktidarına son verecek bir sürreel proje olarak pazarladıkları koalisyonun, bizatihi koalisyonun kurulma zeminini zehirlediğini fark edemediler. En basit düzeyde ‘koalisyon hükûmeti’ ile farkında olmadan icat ettikleri ‘koalisyon partisi’ arasındaki devasa farkı da idrak edemediler. Sonuçta koalisyonun ne toplumsal ne de siyasal zemini olmadığı için bir hükûmet kurulamadı.
Bütün bu gelişmeler seçmenin gözü önünde bir film şeridi gibi hayata geçerek, 7 Haziran gecesi zihinlere düşen ve tercihlerin yeniden gözden geçirilmesine imkân veren 1 Kasım’ın yol haritasını belirlemiş oldu. AK Parti açısından telafisi mümkün, muhalefet açısından ise olanın korunması hedefini aşamayan eksen kurulmuş oldu.
AK Parti’nin 7 Haziran’da aldığı netice büyük ölçüde Meclis aritmetiği sıkıntısından kaynaklandığından, seçim sonrasında ne siyasi ne de toplumsal atmosfer ‘AK Parti’nin iktidar olamadığı’ gerçeğini sahiplenmedi. Seçmen adeta Mecliste ortaya çıkan sandalye yetersizliğini anlamsız kılacak düzeyde, ‘de facto’ yönetme sorumluluğunu AK Parti’ye tevdi ederek, 7 Haziran-1 Kasım sürecinin işlemesini sağladı.
Bu durum, tabiî olarak 7 Haziran-1 Kasım sürecinden vatandaşa ‘bir iktidar’ hikayesi anlatma hakkını sadece AK Parti’ye verdi. CHP en fazla ‘nasıl koalisyon ortağı olamadığını’, MHP ‘nasıl siyasal bir nihilizme gömüldüğünü’ ortaya koyarken, HDP ise parçalı yapısıyla önce apolitik hâle, sonra da PKK terörünün sebep olduğu enkazın altında ayakta kalmaya çalışan bir unsura dönüştü. Bu tablonun 1 Kasım Seçimleri sonrasında ciddiye alınacak şekilde değişeceğine dair verdikleri umut oranında, pazar günü alacakları neticenin şekilleneceğini şimdiden söylemek de mümkün.
AK Parti’nin gerek Türkiye siyasi coğrafyasındaki müstesna durumu gerekse de siyasetin omurgasına dönüşen yapısından dolayı, 1 Kasım Seçimlerinde aşması gereken engel milletvekili dağılımı sorunsalından ibaret. Parçalı Türkiye siyasi coğrafyası, ilan edilmemiş bir şekilde farklı bölgelerde, farklı seçim sistemlerinin fiilen işlemesini sağlıyor. Doğu ve Güneydoğu’da sadece iki parti yarışırken, Türkiye’nin üç büyük metropol şehri hariç tutulursa, bölge bazında Meclisteki bütün partilerin aynı anda birbirlerini zorlayacak şekilde yarıştıkları bir bölge bulunmuyor. Bu durumun Meclis aritmetiğine yansıması ise oldukça sorunlu bir tablonun ortaya çıkmasına yol açıyor.
Yukarıdaki tabloda AK Parti dışındaki bütün partiler belli oranlarda merkezkaç bir fonksiyon ifa ediyorlar. Seçmen bu merkezkaç unsurların güçlenmesini engelleyecek bir tepki verecektir. İlk tepki, bu unsurların ciddi anlamda zayıflama(tıl)sı olmayabilir. Bunun yerine, merkezin yani AK Parti’nin güçlenmesi, orta ve uzun vadede ise travmaların sakinleşmesiyle merkezkaç unsurların zayıflaması süreci başlayacaktır.
AK Parti bu süreci ciddiyet ve suhuletle yönettiği sürece, siyasal ve toplumsal merkezi tahkim eden aktör olmaya devam edecektir. 7 Haziran-1 Kasım arasındaki dönemde, ciddiyetini koruyarak sinirlerine hâkim olmasından dolayı ilk imtihanı başarıyla geçti. 1 Kasım’da bu başarının ödülünün ne kadar olduğunu göreceğiz.