Habbeyi kubbe yapmakda elhak gerçekden mâhiriz.
(Beş para etmesek bile “özgeçmiş”de cevâhiriz!)
Güzel bir başlangıç oldu.
Hem vezinli hem kâfiyeli...
Eskiler buna mevzun ve mukaffâ derlerdi.
Ama konuyu dağıtmayalım:
Mesele (!) şuradan açıldı:
Efendim, çocuklarımıza her Allahın sabahı piyâde takımı düzeninde ve koro hâlinde “Andımız” denilen “âmentü”yü bağırtmak şart mı?
Ama iş kısa sürede “Kavmen Türk olmayanlara BEN TÜRK’ÜM dedirtmek câiz midir?” mecrâsına döküldü.
İyi halt etdi!
2013 Yılı’nda bu memleketin yazar/çizer takımı hâlâ “etnik” milliyet ile “politik” milliyet arasındaki farkı anlamakdan âcizse siz o memleketin çocuklarına sabahdan akşama kadar “Ben Türk’üm” yâhut “Kürd’üm/şuyum/buyum” hattâ “o’yum” diye feryâd ettirseniz kaç yazar, ettirmeseniz kaç yazar?
Sevâbına bilmem kaçıncı kere olarak bir daha tekrarlayalım:
Bir ülkenin yurddaşı sıfatıyla ora halkına mensûb olmak, mutlakâ o ülkedeki hâkim kavimle aynı soya mensûb olmak demek DEĞİLDİR!!!
Bir Cezâyirli Fransız vatandaşlığına geçerse/geçince artık FRANSIZ, yâni Fransız Milleti’nin bir üyesi olur. Gerekirse kavmî mensûbiyetini belirtmek için “Cezâyir asıllıFransız” denilir!
Bu iş bütün milletler için böyledir. Onun için meselâ bir Fransız yâhut Rus Türk uyrukluğuna geçince o da artık TÜRK olur!
Ama aslı esâsı sözkonusu olursa FRANSIZ yâhut RUS asıllı TÜRK denilir!
Yâni POLİTİK ve ETNİK mensûbiyetler FARKLI olabilirler!
Bunu kabûl etmemek IRKÇILIĞA GİRER!!!
(Yazar burada nargilesinden derin bir nefes çekerek o âna kadar yazdıklarını bir kere daha okur ve memnûniyetle başını salladıkdan sonra kaleminin ucunu tükürüpleyip devâm eder.)
Velhâsıl bu işler biraz özen istediğinden öyle her ipini koparanın bostana dalması câiz değildir, vesselâm...
“Andımız” meselesine gelince:
Andımız kelimesi Uygurcada “andık” anlamına gelir. Yâni “anmak” fiilinin birinci çoğul şahıs di’li geçmiş hâli.
Şimdi buna dayanarak sizlere “Peki, YANDIMIZ ne demek?” diye sorsam emînim ki hep bir ağızdan, yâni Andımızdaki gibi, YANMAK fiilinin birinci çoğul şahıs di’li geçmiş hâlidir, Komutanım, cevâbını verirsiniz veeee... Çuvallamış olursunuz!!! Neden derseniz Uygurcada YANMAK, DÖNMEK anlamına gelir de ondan!!!
Yâni?
Yânisi YANDIMIZ “döndük” anlamına gelir.
Bu da muharririnizin sizlere ufak bir kıyağı olsun. Bununla partilerde filan oğlansanız kızlar, kızsanız oğlanlar üzerinde etkili olabilirsiniz. Yalnız bu sohbeti tam kızı veyâ oğlanı öpmek üzereyken açmayın!
Ama mevzû zâten bu değil!
And yâni yemin, kasem meselesinden bahsediyorduk:
Buradaki “problemli” yerler “Türk’üm, doğruyum...” ve bir de “Varlığım Türkvarlığına armağan...” kısımları anladığım kadarıyla.
Vallâhi, başdaki “Türk’üm” ifâdesinin anlamını îzâh etdik sanırım.
“Armağan” vaziyetlerine gelince, sekiz on, hadi bilemediniz on oniki yaşındaki çocuklardan böyle bir “vaad” almak bana da pek düzgün bir iş değilmiş gibi geliyor.
İttihad ve Terakkî Fırkası’nın, Kur’an ve tabancaya el bastırarak ettirdiği yeminleri anımsatıyor biraz. Mafia dememek için İttihad ve Terakkî örneğini getirdim.
Bu metnin daha “mûnis” bir hâle sokulması ve her sabah okul avlusunda “içtimâ” edilerek değil de her Pazartesi sabahı, yâni haftada bir kere, dershânelere girildikden sonra sıralara oturulmuş bir halde normal bir sesle okunması da bir usûl olabilir belki.
Eğer ille de kalsın deniyorsa...
HÂMİŞ: Bize bunun yanısıra bir de marş öğretmişlerdi.
“Adımız andımızdır, yoluna can koyarız!
Türk olmayı en büyük şeref ve şan sayarız!” ...diye başlıyordu.
Hazır açılmışken şöyle dört beş hafta da bunun konuşsaydık keşke... Ne güzel vakit geçiyordu.