Akciğer Sağlığı ve Yoğun Bakım Derneği'nin (ASYOD) 16-19 Mart tarihleri arasında Antalya'da gerçekleştirdiği Ulusal Akciğer Sağlığı Kongresi'ne (UASK 2022) Türkiye ve dünyadan yüzlerce göğüs hastalıkları uzmanı ve göğüs cerrahisi uzmanı katıldı. Online katılımların da olduğu HİBRİT kongrede, 42'den fazla bilimsel oturum gerçekleştirilecek. Kovid-19 Pandemisinin ikinci yılında koronavirüsün akciğerler üzerindeki etkilerinin konuşulduğu bilimsel oturumların da ağırlık kazandığı kongrede düzenlenen basın toplantısına Kongre Başkanı Prof. Dr. M. Emin Akkoyunlu, ASYOD Başkanı Prof. Dr. Erdoğan Çetinkaya, Kongre Bilimsel Komite Başkanı Prof. Dr. Ersin Günay, Kongre Basın İlişkileri Sorumlusu Prof. Dr. Hadice Selimoğlu Şen ile Sağlık Bakanlığı Bilim Kurulu Üyeleri Prof. Dr. Akın Kaya ile Prof. Dr. Tevfik Özlü katıldı.
Basın toplantısında söz alan UASK 2022 Kongre Başkanı M. Emin Akkoyunlu, "Kongremizde göğüs hastalıkları ve göğüs cerrahisi branşlarında 11 ana konunun teorik ve pratik eğitiminin yapıldığı kurslarımız da yapılıyor. Asistanlarımız, konularında deneyimli hocalardan eğitim alabilme imkanı yakalıyor. Böylece bu kurslarımızda hem asistan hem de uzman hekimlerimiz günlük pratiklerinde sık karşılaştıkları soruların cevaplarını bulabilecek" dedi. ASYOD Başkanı Prof. Dr. Erdoğan Çetinkaya ise hibrit kongre formatında online veya yüz yüze katılım yapılabilen bu kongreyle yeni bir dönem için de öncü olmayı umut ettiklerini kaydetti. Prof. Dr. Ersin Günay 2 yılı aşkın bir süredir tüm dünyada en önemli gündemi oluşturan Kovid-19 pandemisinin, son çıkan varyantların, aşıların ve aşılanmanın önemi ve özellikle ağır hastalık süreci sonrasında görülen Kovid'in uzun dönem etkileri ve yapılması gerekenlerin de ele alındığı kongrede, bu sorunun nedenleri, alınması gereken önlemler ve etkin yaklaşımlar ile tedavilerin de konuşulacağına işaret etti.
Sağlık Bakanlığı Koronavirüs Bilim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Tevfik Özlü, "Pandemi bitti mi, bitecek mi, şimdi soru bu artık. Ancak geldiğimiz noktada salgın bitti ya da bitiyor demek gerçekçi olmaz. Çünkü virüs halen dolaşımda, bulaşmaya ve öldürmeye devam ediyor. Dünyada her gün yaklaşık 1 milyondan fazla pozitif vaka var hala. 4-5 bin civarında da ölüm oluyor. Ama şu an 2 yıl öncesine göre o kadar telaşlı değiliz. Hayatımızı geri aldık, kısıtlamalar kalktı. Çünkü çok şey değişti. Türkiye'de de dünyanın pek çok ülkesinde de yeterli düzeyde olmasa da çok sayıda kişinin aşı yaptırdığını biliyoruz. Dolayısıyla hastalığı geçirenleri de dahil ederseniz ki Omicron'la beraber bu sayı çok arttı, toplumda çok önemli ölçüde bir bağışıklık oluştuğuna inanıyorum ben. Bu bağışıklığın da hastalığın artık sıradanlaşmasına, toplum için bir tehdit olmaktan çıkmasına neden olduğunu görebiliyoruz" dedi.
Prof. Dr. Özlü, "Şu anda pandemi büyük ölçüde kontrol altına alındı. Artık hastalık çok hafif, ayakta geçiriliyor, çoğu zaman yoğun bakım desteği gerektirmiyor. Ama bunun istisnaları da var. 'Neden bu kadar kişi ölüyor hocam?' diyorsunuz. İşte o istisnalar onlar. Yeterli doz aşılı olmayanlar, 65 yaş üstü olanlar, kronik hastalığı bulunanlar veya bağışıklığı baskılanmış kişiler. Bireysel korunma tedbirleri hala önemini koruyor. Bu kazanılmış alışkanlıkların devam etmesi lazım. Yaz dönemine çok daha iyi bir şekilde ulaşacağımızı düşünüyorum havaların ısınmasıyla ve dış alanlara çıkmakla birlikte salgının hızını daha da keseceğine inanıyorum" diye konuştu.
İngiltere'de hızla yaygınlaşan ve ülkede son günlerde yine vaka sayılarının 85 binlere ulaşmasına neden olan Omicron'un alt varyantı BA.2 ile ilgili kaygılara da değinen Prof. Dr. Özlü, Avrupa'da görülen yükselme dalgalarının genelde 3-4 hafta sonra Türkiye'ye yansıdığına işaret ederek, aynı artışın bizde görülebileceğini söyledi. Özlü, "Bu yeni alt varyantın daha bulaştırıcı olduğunu da biliyoruz. Ama onun da ağır hastalık yapmadığı yönünde veriler geliyor. Türkiye'de şu anda Kovid geçiren insanların büyük çoğunluğu test yaptırmıyor artık. Nezle oldum burnum akıyor diyip geçiştiriyor. Yani şu andaki sayıların bütün Kovid pozitifleri yansıttığını düşünmüyorum. Ama daha önemlisi bence artık vaka sayıları takip edilmesi gereken bir kriter olmaktan çıktı. Dünyada da Türkiye'de de günlük vaka sayıları üzerinden yorum yapmanın, bunları izlemenin salgın açısından değerini yitirdiğini düşünüyorum. Burada esas olan şey, hasta sayıları olmalı. Yani artık yoğun bakımdaki, hastanedeki hasta sayıları ve tabii kaybettiğimiz yurttaşlarımızın sayıları olmalı. Bu verilere baktığımızda da durumun iyi olduğunu görüyorsunuz. Omicron tabii ki hala öldürmeye devam ediyor ama bu ölümler sadece Omicron'a bağlanamaz. Temelde yatan diğer hastalıkların katkısı da çok önemli." şeklinde konuştu.
Prof. Özlü, sözlerini şöyle noktaladı:
"İlk ortaya çıkan virüs bir kere çok daha ağır, ölümcül seyreden bir virüstü. İkincisi de o dönemde bu hastalığı tedavi edemiyorduk, hastalığı tanımıyorduk ve ne yapacağımızı bilemiyorduk. Sağlık sistemleri buna karşı refleks verecek kapasiteye sahip değildi. Böyle bir durumda, bırakalım da insanlar bağışık olsun demek hiç mantıklı değildi, doğru değildi. O zaman da biz bu sürü bağışıklığının, toplumsal bağışıklık politikasının yanlış olduğunu söyledik. Ama geldiğimiz noktada Omicron artık gerçekten çok hafif bir hastalık. Burada asıl, risk gruplarına yönelmemiz gerekiyor. Ayrıca, (aşı ya da hastalıkla) elde edilen bağışıklık kişiyi yüzde 100 korumasa da daha sonra ortaya çıkabilecek yeni bir varyanta karşı en azından kısmen koruyucu oluyor. Dalgakıran görevi görüyor yani. Ama tümüyle bir bağışıklıktan söz edemeyiz öyle anlaşılmasın. Ama bu ortaya çıkan toplumsal bağışıklığın, kısmen de olsa salgının kontrol altına alınmasında yararlı olduğunu düşünüyorum."
Sağlık Bakanığı Koronavirüs Bilim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Akın Kaya ise özellikle Kovid'i ağır geçiren hastaların uzun süreli takipte kalması gerektiğine dikkat çekerek Sağlık Bakanlığı'nın da bu yönde harekete dip kamu hastanelerinde Kovid izlem poliklinikleri açıldığını, aile hekimlerinin de bu hastaları bu gözle takip edebilmeleri için eğitimden geçirildiğini belirtti. Prof. Dr. Kaya, "Bizim açımızdan hastalığın uzun dönem etkileri ile ilgili takipler çok önemli. Uzun süreli izlem polikliniklerinde esas olan aslında birincisi, akciğerler açısından, akciğer fibrozisi dediğimiz bir akciğerlerin fonksiyonlarını, hastaların yaşam kalitesini bozan, nefes darlığına yol açan bir bulgu. Akciğer damar hastalıkları da bir bulgu bunları da izliyoruz. İkinci ana grup kardiyolojik etkilerle ilgili. Bir de nörolojik bulgular var. Yoğun bakım ünitesinde yatırılmış, mekanik ventilasyon tedavisi almış, uzun süreli oksijen tedavisi almış ya da taburcu edilirken evine oksijen cihazı gönderilmek zorunda kalınan hastalar ile yine belli yaş grubunda olan kronik hastalığı olan hastalar için bu takipler çok önemli. Bu hastaların egzersiz kapasitelerini, solunum fonksiyonlarıyla akciğer grafilerine bakarak daha önce geçirdiği Kovid enfeksiyonuyla ilgili herhangi bir sekel kalmış mı, bu sekel ilerleyecek mi, hastanın fonksiyonlarını bozacak mı, efor kapasitesini azaltacak mı bunları izlemek gerekiyor. Ayrıca pek çok hastada travma sonrası stres bozukluğu, kaygı bozukluğu görüyoruz. Sevindirici olan şu ki çoğu hastanın uzun süreli izlemlerinde akciğerdeki etkilenmelerinin tamamen kaybolduğu ya da çok azaldığını görüyoruz. Bir kısmında da bu etkilerin devam ettiğini ama hafif fonksiyonel bozukluk yaptığını görüyoruz. Emboli açısından da bu hastaların izlenmesi gerekiyor. Nefes darlığı, göğüs ağrısı olan hastalar olunca akciğere pıhtı atmış mı diye doktorlarımız eğitildi, hemen ilgili testleri yapıyorlar. Ya da hastada anlaşılmayan hipertansiyon, düşük tansiyon, ritim bozuklukları, göğüs ağrısı gibi belirtiler varsa kardiyak bulgular gelişmiş olabilir ihtimaliyle hem kan testleri hem de kardiyoloji muayeneleri yapılıyor." (DHA)