Star Gazetesi yazarı Mustafa Sabri Beşer, raflardaki yerini alan '7 Renkli Gezegen' romanı hakkında önemli açıklamalarda bulundu.
İşte Beşer ile gerçekleştirilen röportajın detayları:
'7 Renkli Gezegen' romanını yazma fikri nasıl ortaya çıktı?
İnsanlık hiçbir dönem böylesine derinden tehdit edilmemiştir.
Ben bir edebiyatçı değilim. Roman yazmanın bir müktesebat gerektirdiğini de iyi bilenlerdenim. Ancak bu roman, dünyada ve özellikle gençler üzerinde artan kimlik ve aidiyet problemlerine bir cevap arayışı.
İçimde yankılanan huzursuzluklar var.
Çocuklarımızın gözlerimizin önünde, ağır ağır çözülüşünü izlemek çok acı!
Aile, değerler, inanç... Hepsi sanki yavaşça eriyen bir buz kütlesi gibi ellerimizin arasından kayıyor.
Sessizce ilerleyen bir dalga var; farkına varmazsak, her şeyi alıp götürecek.
Bir gün, bir okulda, yazarlık kulübünde gençlerle buluştum. Hep dert yanarız ya, "Gençler kitap okumuyor" diye... Ama yanılmışım. Okuyorlardı. Hem de tutkuyla.
Okudukları türleri incelemeye çalıştım. İçimi tarif edilemez bir şüphe kapladı. Onlarla konuştum, düşündüklerini anlamaya çalıştım.
Aile kavramı üzerine, kimlik üzerine, LGBT meselesi üzerine sorular sordum. Ve gördüm ki, muhafazakâr ailelerin çocukları bile bu sapkın propagandaya yabancı değil. Hatta kimileri, farkına bile varmadan sempatiyle bakıyor.
Ellerinden düşürmedikleri o kitapları okudum. Yetmişten fazla fantastik roman inceledim. İsimlere baktım, mekânlara, olay örgülerine...
Ve gördüm ki, her şey bilinçli olarak inşa edilmiş. Kullanılan her isim, aslında bir mesaj taşıyor. Ama genç okur bunu fark etmiyor, yalnızca karakteri seviyor, ona bağlanıyor.
Sonra bir gün, aynı ismi bir dizide, bir oyunda ya da bir "onur yürüyüşünde" gördüğünde, çoktan kabullenmiş oluyor. Artık o isme, o kimliğe, o fikre yabancı değil. Çünkü onu zaten okumuş, ona zaten alışmış, onu zaten sevmiş.
Bu tesadüf olamazdı.
Anladım ki, bir neslin zihni, yalnızca savaş meydanlarında değil, kelimelerle ve imgelerle de ele geçirilebilirdi. Ve biz, bunu fark etmeden çocuklarımızı bu savaşın içinde yalnız bırakmıştık.
Ben bir edebiyatçı değilim. Ama içimde bu gidişata karşı koymaya dair yanıp tutuşan bir his oluştu. Ve bu his beni yazmaya itti.
Böylece "7 Renkli Gezegen" doğdu.
Bu kitap, Batı menşeli fantastik romanlarla yarışabilir. Hatta onlardan üstün olabilir. Çünkü sadece bir serüven sunmuyor, aynı zamanda kimliğini ve geleceğini yeniden düşünecek bir gençlik yetiştirmek için bir kapı aralıyor.
Ve belki de en önemlisi, kaybediyor olduğumuz kaygısıyla üzerine eğilmeye çalıştığımız nesle bilinç mektebi olabilir.
Renkli ifadesi genelde pozitif olarak kullanılıyor, siz de kitabınızın adında bunu kullanmışsınız ancak kapaktaki fotoğraf bir distopyayı çağrıştırıyor. Bu tezatlık bilinçli bir tercih miydi?
Evet, bu bilhassa bilinçli bir tercih.
"Renk" kavramı geleneksel olarak canlılığı, umudu temsil eder; romanın başlığı da gençlere ve çocuklara umut aşılamak istiyor. Ancak kapak imajındaki distopik hava ise, dünyada ve romanda anlatılan "kimliksizleştirme" tehlikesine dikkat çekmek amacıyla kurgulandı.
Haddi zatında kitabın kapak tasarımı uluslararası arenada isim yapmış bir art direktör tarafından hazırlandı.
7 sembolizmi buna dahil edilebilir mi?
"7" birçok kültürde, dinde ve edebiyatta "kutsal" veya "önemli" kabul edilir. Mesela 7 gün, 7 kıta, 7 nota, 7 renkli gökkuşağı...
Mesela, Umberto Eco'nun romanı Gülün Adı, 7 günlük bir zaman diliminde geçer. Haftanın 7 gününü adeta bir iskelet gibi kullanmış; her günün sonunda olaylar daha da karanlık bir hal alır.
O 7 gün içinde sırlar açığa çıkar, kilise içindeki çatışmalar netleşir, hatta hikâyenin "dedektif keşfi" bölümleri bile 7 günü tamamlayınca sonuçlanır.
Bir nevi "7 gün sonra hakikat ortaya çıkar" mesajı veriyor, diyebiliriz.
İskender Pala'nın Babil'de Ölüm İstanbul'da Aşk romanında da 7 rakamı çeşitli sembolik anlamlarla çıkar karşımıza. Sıklıkla yedi kat gök, yedi kat yer, yedi aşk türü gibi kadim Doğu inanç ve kültür sembollerine gönderme yapılır.
Osmanlı ve eski medeniyetlerde "7" bazen ruhun yolculuğu, bazen de insanın iç dünyasındaki katmanları anlatmak için kullanılır.
7 Renkli Gezegen'de "7" renkleri ve kapsayıcılığı temsil ediyor. Gökkuşağının 7 rengi nasıl farklı tonları bir araya getiriyorsa, bu roman da farklı kimlikleri, aidiyetleri veya tezat görünen unsurları bir potada toplamaya çalışıyor.
Burada "7," pozitif ve bütünleştirici bir güç.
Birçok dilde olumsuz kelimelerle nitelenen cinsiyet kimliksizliği durumu, harflerle ifade edildiğinde bu olumsuz imajdan kurtuluyor. Bu bir algı yönetim yöntemi mi?
Birçok ülkede cinsiyet kimliksizliği veya farklı cinsel yönelimlere dair kavramlar, tarihsel süreçte hakaret, aşağılama veya yargı ifadeleri olarak kullanılagelmiştir; "sapkın," gibi, "anormal" gibi, "sapık" gibi, "yaratık" gibi...
Bu olumsuz ifadelerin yerini "kısa ve tarafsız" kısaltmaların alması, toplumsal önyargıların törpülenmesini kolaylaştırabiliyor pek tabi.
Bir takım medya da bunu özellikle bu minvalde inşa etmeye çalıştı. Dernekler kuruluş isimlerinde kullanarak resmileştirdiler.
Bu "resmîleşme," kısaltmanın "yabancı" veya "tehditkâr" durmaktan ziyade "yasal ve meşru" bir konuma yerleşmesine destek oldu!
Romanımdaki kurgu, tam da bu algı meselesine değiniyor: Kral Siyon karakteri, toplumu "cinsiyetsiz–kimliksiz" kılmak için çalışıyor.
Kitabınızdaki "cinsiyet bükücü kimyasallar" bir metafor mu? Günümüzde bunun karşılığının ne olduğunu düşünüyorsunuz?
Hayır bu bir metafor değil. Bilakis acı bir gerçeklik!
Kimyager değilim, doğal olarak alanım değil. Ancak yadsınamaz bir gerçeklikle karşı karşıyayız.
Ansiklopedik bilgi taraması ya da bu alandaki çalışmalar üzerinden gidildiğinde vardığımız sonuçlar aşikar.
Mesela bu alanla ilgili elimde bir kaynak var. Sizinle paylaşabilirim.
>> "Cinsiyet bükücü kimyasallar" ifadesi, genellikle endokrin bozucu olarak sınıflandırılan ve insan bünyesindeki hormon dengesini sarsarak cinsel gelişim süreçlerine müdahale eden maddeleri tanımlamak için kullanılır. Bu kimyasallar, vücudun doğal hormonlarına (östrojen, testosteron, tiroit hormonları vb.) benzeyen veya onların işleyişini engelleyen yapılar. Dünya Sağlık Örgütü (WHO) ve çeşitli bilimsel kurumlar, bu tür kimyasalların üreme sağlığı, davranış, metabolizma, hatta bağışıklık sistemi üzerinde olumsuz etkileri olabileceğine dikkat çekiyor.
Örnekler arasında Bisfenol A (BPA), ftalatlar, parabenler, poliklorlu bifeniller (PCB), dioksinler ve pestisit kalıntıları (örneğin DDT) bulunur. Çeşitli araştırmalar, özellikle plastik ürünlerdeki BPA ve ftalatların, insan vücudunda östrojen benzeri etkilere yol açabildiğini, erkeklerde üreme kalitesini düşürebildiğini ve kadınlarda hormon dengesini bozabileceğini göstermiştir. Kanser araştırmalarında da bu maddelerin bazı tümör gelişimlerini tetikleyici rol oynayabileceğine dair bulgular mevcuttur. Environmental Protection Agency (EPA) gibi kurumlar, belirli kimyasalların insan sağlığı üzerindeki etkilerini düzenli olarak gözden geçirir ve risk analizleri yayımlar.
Bu kimyasalların "cinsiyet bükücü" olarak anılmasının temel nedeni, hormonsal sinyal ağlarını etkileyerek canlının cinsel organ, davranış ve üreme fonksiyonlarında değişimlere yol açmasıdır. Örneğin bir endokrin bozucu, reseptörlere bağlanarak vücudun kendi ürettiği hormonlarla aynı etkiyi taklit edebilir (örn. vücut gerçek östrojen sanarak tepkimeye girer) ya da hormonların reseptörlerle etkileşimini engelleyerek zıt yönde davranışlara neden olabilir. Bu durum özellikle embriyonik veya ergenlik gibi kritik dönemlerde maruziyet arttığında, bireyin ileriki yaşlarında kısırlık, üreme bozukluğu veya cinsel gelişim anomalileriyle sonuçlanabilir. <<
"Dünyamızda da insan neslinin yok edilmesine ve nüfusun azalmasına yönelik çalışmalar yapılıyor. İnsanların yerine robotlar var olacak ve gelecek zaman içerisinde aile kavramını yok etmek adına her yol denenmeye çalışılacak..."
Romandaki bu pasajın işaret ettiği kesim temelde neyi hedefliyor?
Kral Siyon, romanda temsil ettiği küresel güçlerle birlikte, insanlığı tek tipleştirmenin ve kolay yönetilebilir hâle getirmenin peşinde.
Ne yaparsınız da insanları bir kalıba sokarsınız? İlk olarak aralarında aile bağlarını zayıflatırsınız. Çünkü aile, bireyin hem sığınağı hem de kimlik kaynağıdır. Eğer aileyi dağıtırsanız, insanların geriye dayanacak bir şeyi kalmaz.
Çünkü bir düşünün: İyi kötü bir aileniz varsa, kıymet bilir, itiraz edersiniz; nerede duracağınızı bilirsiniz. Ama ortada aile yoksa, gelenekler, değerler, sorumluluklar sisler içinde kaybolur.
Kral Siyon da bunu istiyor: Kendi dayattığı düzene karşı ses çıkarmayan, kökünü unutmuş, dolayısıyla itaat etmesi kolay insanlar. Ona göre en kestirme yol, aileyi kökünden söküp, nüfusu da istediği kadar azaltmak.
Kral Siyon, insanları çabucak elinin altına almak ve kimseyi ses çıkaramaz duruma getirmek istiyor. Sonuçta ne kadar az insan, ne kadar bağsız birey varsa, o kadar rahat at koşturacak.
7 Renkli Gezegen'de Kral Siyon tek bir hedef etrafında dönüyor: Toplumu parçala, insanları bireysel ve zayıf bırak, sonra da tepelerine çök.
Kısacası, romanda Kral Siyon'un "nüfusu azaltma, insanları değersizleştirme" hamleleri, tam da böyle bir distopik amaca hizmet ediyor.
Hangi yaş grubunu hedeflediniz? Neden?
Fantastik öğeler, gençlerin ilgisini çekmekte çok etkili. Elbette yetişkinlerin de bu maceraya katılabileceğini söyleyebiliriz, ancak roman öncelikle birtakım lobilerin tuzaklarına duçar kalmış çocuklarımızı, gençlerimizi ve dahi kendi değerlerini keşfetmeye çalışan gençleri bilinçlendirmeyi hedefliyor.
Başlarken de dile getirdiğim gibi zaten bir ortaokul öğrencisi üzerinden çıkış noktam var. Dolayısıyla ortaokul ve Lise öğrencilerini hedefledim. Belki Lise son sınıf öğrencilerini ayrı tutmak gerekebilir.
Bu kitabı yazarken çocuklarla diyaloglarınızın hikayeye katkısı oldu mu?
Tabii ki oldu. Hamdolsun ki oldu.
Birçok sivil toplum kuruluşunda kültür ve sanat alanında çalışmalar yaptım, çocuklarla kitap okumaları ve atölyeler yaptım. Halen devam edenler var.
Fuad karakterinin yaşadığı çatışmalar tam da bu süreçlerde edindiğim gözlemlerin tezahürü. Fuad karakteri bir nebze fakirin çocukluğunu da anımsatıyor.
Özellikle "ötekileşme" veya "farklı hissedilme" konularında çocukların hislerini yakalamak, sanki bana verilmiş özel bir yetenek gibi.
Evime gelen bir misafir ailenin iki erkek çocuğu vardı. İkisi de erkek. Onlarla hemen temasa geçtim. Aynı dili konuşmaya başladıktan sonra yanımdan ayrılmadılar. Aynı evde yaşayan iki kardeş olmalarına rağmen ikisine de ayrı ayrı 7 Renkli Gezegen romanımı verdim. Babalarından telefon numaramı istemişler, bir sonraki gün telefonuma bir fotoğraf gönderdiler. İkisi de aynı anda okumaya başlamışlar. Bunu görünce özet istiyorum dedim.
Bu hafta öyle bir mesaj gönderdiler ki bir şey yapabilmiş duygusunu yaşamanın doruklarında tuttular beni. Okumuşlar, özet çıkarmışlar, süslemişler ve özet olarak yazdıkları defter sayfalarını fotoğraflayıp bana göndermişler.
İsmail Bekir Özkurt ve kardeşinin gözlerinden öpüyorum.
Uygun görüşeniz sizinle de paylaşayım.
Hatta bunları yayınlamış olmanız geleceğimiz sermayesi iki evladımızı yetişme süreçlerinde motive edecektir.
Yazılı ve karşılıklı olarak elbette temas ettim. Günlerce iletişimde olduğum kişi dahi oldu. Her birisinin frekansını yakaladığınız da elim bir hikayeyle karşılaşıyorsunuz. Hepsi korku yaşıyor. Çünkü durumlarının gerçekliklerinin farkındalar. Ancak bağımlılık ve tehdit unsurları hayatlarını çürütmüş vaziyette.
Son olarak, '7 Renk Gezegen' bir serinin başlangıcı mı, yoksa bağımsız bir roman olarak mı tasarlandı? Gelecekte benzer türde projeleriniz olacak mı?
Bu roman yalnızca bir hikâye değil; gençlerimizi karanlığa teslim etmemek için yazılmış bir çağrı. 7 Renkli Gezegen bağımsız bir roman gibi okunabilse de, oluşturulan evrenin ve karakterlerin gelecekte farklı maceralarla genişletilme ihtimali oldukça yüksek.
Fantastik dünyadaki potansiyel, seriye dönüştürmeye de son derece elverişli. Zira Kral Siyon'un ölüp ölmediği muallakta kalıyor. Belki de tepkilere yönelik hareket edeceğim bilmiyorum.
Nihayetinde teşvik insanı motive eden bir maslahat aracı.