26 Nisan 2025 Cumartesi / 28 Sevval 1446

Simge Fıstıkoğlu: 50 yaşında her gün ekranda olmak istemem!

RÖPORTAJ: Gökçe Bayraktar Yıldırım7 Şubat 2014 Cuma 07:00 - Güncelleme:
Simge Fıstıkoğlu: 50 yaşında her gün ekranda olmak istemem!
Biri ateş biri su… Birbirlerinden tamamen farklı iki kız kardeş… Belki de tek ortak noktaları Galatasaray! Sinem Fıstıkoğlu ne kadar heyecanlı ve hareketli ise, Simge Fıstıkoğlu bir o kadar sakin ve soğukkanlı.

Kendinden emin, ne istediğini bilen bu iki genç ve güzel kadınla sohbet havasında yaptığım röportajda kâh güldük kâh duygulandık…

Spor servisinde başlayan kariyer basamakları Simge’yi, ekranların en beğenilen yüzü olmaya taşımış durumda. Sinem ise küllerinden yeniden doğuyor, 10 yıl ara verdiği hayallerini süsleyen mesleğine, şimdi sımsıkı sarılarak bıraktığı noktadan devam ediyor.

“ FUTBOL SEVGİSİ BABADAN DEĞİL ANNEDEN MİRASTIR BİZE ”

Neden abla kardeş ikinizde bu mesleği seçtiniz? İlk hanginizin tercihiydi?

Sinem: İlk ben seçtim bu mesleği. O dönemler Gülgün Feyman, Julide Ateş, Elif Ilgaz, Defne Samyeli çok popülerdi. Ben de onlar gibi güzellik yarışmasına katılıp, spiker olmak istiyordum. Güzellik yarışması elemelerinde beni Faruk Bayhan gördü, güzellik yarışmasında dereceye girip spiker olmak istediğimi duyunca, o furya bitti artık dedi. Kadir İnanır’ın “Böyle Gitmez” isimli programında asistan olarak işe başlamamı sağladı. Sonra Senkron Tv’nin haber merkezine geçtim, oradan da Cncb-e ve BRT’de spiker olarak çalıştım. Simge’yi ben teşvik ettim, inkâr etmezsin herhalde değil mi?

Simge: Evet, Sinem teşvik etti beni. Hiçbir zaman spiker olmayı hayal etmedim. Televizyon programcısı olmayı çok istedim ama kamera önü ya da arkası fark etmez. Hiçbir zaman kariyerimi spiker olarak konumlandırmadım.

Spora olan ilginizden dolayı mı spor spikeri olarak başladınız? Neden haber, ekonomi, magazin değil mesela?

Simge: Ekonomiden hiç anlamam. Paradan anladığım tek şey harcamaktır. Ekonomik gelişmeler olunca Bloomberg’deki arkadaşlara soruyorum, onlar da bana çocuğa anlatır gibi anlatıyorlar. Ben mesleği öğrenirken haber yazmak, röportaj yapmak, seslendirmek ve canlı bağlantılar yapmak istiyordum, bunları da spor servisinde yapabileceğimi söylediler, o yüzden spor servisinde başladım. Okuldan yeni mezun olmuştum ve 1 senelik iş tecrübem vardı. Tek istediğim televizyonculuğu öğrenmekti.

Sinem: Haber spikeri olarak başladım ama hep spor haberlerine meraklıydım. İlk başladığım yıllar kabineyi say deseler sayamazdım ama ilk 11’i say deseler künyesine kadar anlatırdım. Şuan çalıştığım kanalda haber bülteni sunmak için başladım ama sonra genel yayın yönetmenimizden spor bültenlerini bana vermesini istedim.

Spora olan ilginiz aileden mi geliyor acaba, babadan mı etkilendiniz?

Simge: Spora olan ilgi kesinlikle aileden geliyor. Benim annem gördüğüm en iyi kadın spor seyircisidir. Annemle İngiltere FA Cup maçını bile izleriz, gelecek vaat eden oyuncular üzerine tartışırız hatta bir gün annem; benim için gelmiş geçmiş en iyi futbolcu Shevchenko’dur dedi. (Gülüşmeler) Roberto Carlos geldiğinde benden kombine almamı istemişti. Annem Fenerbahçe’lidir ama Sivas, Trabzon maçlarını da kaçırmaz. Futbol sevgisi bize babadan değil anneden mirastır.

“ ALLAH BANA PANİK DUYGUSU VERMEMİŞ ”

Yayın öncesi heyecanlı, stresli oluyor musunuz?

Sinem: Spor programımın olduğu gün öğlen 12 gibi nabzım farklı atmaya başlıyor, bambaşka biri oluyorum. İyi bir iş çıkarmak istiyorum, rakip olarak gördüğümüz spor programlarından bir eksiğimiz olmasın diye çok emek harcıyoruz.

Simge: Bende heyecan, stres, panik sıfır! Yönetmenler benimle çalışmanın çok kolay olduğunu söylerler hep. Ne kadar mutsuz olursam olayım jenerik sesini duyduğum an yükselirim! Ben işimi çok seviyorum dolayısıyla jenerik dönerken mutlu oluyorum. Program başlamadan sosyal medyadan “çayımızı aldık ekran karşısında seni bekliyoruz” diye mesajlar gelince çok mutlu oluyorum. Yayın aksaklıkları da yaşamışım mutlaka ama bunu belli etmem, hele ki paniğe kapılıp asla hata yapmam. Dünyanın en soğukkanlı insanı ben olabilirim, çok sakinimdir, Allah bana panik duygusu vermemiş.

Sinem: Bazen o kadar sakin duruyor ki olaylar karşısında, beni bile çıldırtıyor onun o sakinliği.(gülüşmeler)

“ HİÇ BİR ZAMAN HEDEFİM OLMADI, AMA HAYALLERİM VAR! ”

Geldiğiniz nokta için hedefim buydu diyebilir misiniz?

Sinem: Hedefime ulaştım diyemem. Mesleğime uzun bir ara vermiştim 10 yıl çalışmadım. Bu kanalda başlayarak kaldığım yerden devam etmeye çalışıyorum, burası bana kendime güvenmemi sağladı, bu yüzden benim için burası çok kıymetli. Benim hedefim futbolun tekniğini taktiğini konuşmak değil, bunu zaten yapanlar var, ben futbolu daha eğlenceli daha talkshow tadında konuşmak istiyorum. Önümde uzun bir yol var. İkinci kez işime bu kadar ara vermem asla!

Simge: Benim hiç bir zaman hedefim olmadı. Hala da bir hedefim yok! Ama hayallerim var! Şu an programımda insanlara olup biteni anlatıyorum, bir gün sadece anlatmakla yetinmeyip fayda da sağlamak istiyorum. Öyle bir program yapayım ki, kimsesiz çocuklara, eşinden şiddet gören kadınlara, muhtaçlara, kaza geçiren birine yardım eli uzatayım istiyorum.

Haber değil o zaman amacın… Sosyal içerikli bir program mı hazırlamak istiyorsun?

Simge: Kendime haber spikeri demiyorum zaten, televizyon programcısıyım ben. Programımda insanların hayatına dokunmak istiyorum. Bu hayalimi gerçekleştirmek için de bir adım attım aslında. Her ay imkânları sınırlı bir okul seçiyoruz, oraya yardım eli uzatıyoruz seyircilerimizle birlikte. Mesela Samsun’daki bir ilkokula kütüphane kurduk, seyirciler o kadar ilgi gösterdiler ki kalem, defter hatta bilgisayar bile gitti. İkinci okulumuzu da Ağrı’da seçtik. Ama o okulun her şeye ihtiyacı vardı. Temizlik malzemesinden tutun da öğrencilerin çoraba, monta, bota kadar her şeye ihtiyacı vardı. Anons ettikten 2 gün sonra okul müdürü aradı ve ihtiyacımız olan her şey geldi daha fazla anons etmeyin dedi. 2 günde 168 öğrencinin ihtiyaçları karşılandı. Böylelikle hayalimin ilk adımı atıldı. O gün deseler ki; Simge reytingler yerlerde, hiç umursamam, o çocukların ihtiyacı karşılandıktan sonra hiçbir şey beni mutsuz edemez. (Gözleri doluyor anlatırken…)

Yardım sağlayabileceğin bir program yani…

Simge: Sadece yardım demeyelim… Belki bir insanın ihtiyacı olan tek şey derdini anlatmaktır. Konuşacak kimsesi yoktur. Ya da hayata zor şartlarda başlamış birinin sıfırdan zirveye tırmanması birilerine ilham verebilir. Bu proje için büyük bir ekibe ve prodüksiyona ihtiyacım var. Hiç acelem yok. Şu an yaptığım işi de çok seviyorum.

“ MARKALAŞMAK İÇİN İSTİKRAR ŞART ”

Spor’u bıraktıktan sonra seni akşam kuşağında, sabah kuşağında, haftasonu kuşağında hatta en son Ana haber’de izledik... Burcu Esmersoy da spor spikerliğini bıraktıktan sonra başka alanlara geçti. Spor bülteni bıktırıyor mu bir zaman sonra sizleri? O yüzden mi başka alanlara geçiyorsunuz?

Simge: Başkalarının adına konuşmak istemem… Ama benimki bıkmak değildi. Arzu ettiğim spor programcılığını Türkiye’de yapmanın mümkün olmadığını anladım. Benim spor servisindeki sıkıntım buydu. BBC’deki gibi spor programı yapmak istedim. Bizdeki mevcut ihalelerle maç görüntüleri Lig Tv ve Trt’de. Geri kalan tüm kanallar futbol dışı faktörleri konuşmak zorunda. Her hafta hakemi, TFF kararını, taraftarın tepkisini, yönetim kurulunun açıklamalarını konuşmak zorundayız ve bunun beni beslemediğini fark ettim. Takımlar, isimler değişiyor ama kaos aynı. 31 yaşıma geldim hala Türk antrenör mü yabancı antrenör mü iyi hala karar verilemedi, mevcut şartlarda da verilemez . Bu işin beni körelteceğini düşündüğüm için spor servisini bıraktım.

Sinem: İnsanlar kariyerlerinde değişiklikler farklılıklar yapabilir, belki daha fazla para kazanmak için ya da popülarite için olabilir. Ama bence güvenilirlik için istikrar çok önemli. Markalaşmak istikrarla olur. Neden Oprah Winfrey marka, çünkü istikrarlı, ben bir dans yarışmasına katılayım dememiştir hiçbir zaman. Bana trilyon verseler Survivor’a gitmem asla. Seyircim beni o yarışmada yerlerde sürünürken göreceğine, programımda konuğumu ağırlarken görmeli. Tercih meselesi tabii yapanı da eleştirmem.

“ SURVIVOR’A KATILIP NİYE HAYAT STANDARDIMI DÜŞÜREYİM! ”

Simge sana Survivor’dan teklif gelse gidersin sanki?

Simge: Yook gidemem! Ben açlığa dayanamam. Kumda falan da uyuyamam. Çok titiz değilim ama oraya gidip hayat standardımı niye düşüreyim ki? Teknoloji geriye gitmez ben niye gideyim? Niye açlıktan ananas yaprağı yiyeyim? Orada kazanacağım parayı dönünce terapide harcayacağım için değmez.



İki kardeş anlaşabiliyor musunuz? İyi bir ev arkadaşı mısınız?

Sinem: Ben çok titizimdir, Simge ise çok dağınık. Ben paniğimdir, Simge ise sakin cool durur. Her iki kız kardeş gibi kıyafet anlaşmazlığımız olur. Simge çok iyi yemek yapar, mutfakta çok başarılıdır, yemeyi de sever, bense nefret ederim yemek yapmaktan ve yemekten. Ben teknoloji düşmanıyımdır, o teknolojinin kurdudur.

Simge: Birlikte yaşıyoruz ama bence iyi bir ev arkadaşı değiliz. Özümüz aynı ama dışa vurumu 180 derece farklı ikimizin. Mesela şöyle bir örnek vereyim, camın da kâğıdın da hammaddesi ağaç. Ama birimiz camsak öbürümüz kâğıt. Mesela Sinem bilgisayarında Ebru Gündeş dinler, ben Santana ya da klasik müzik dinlerim. Sinem alışverişi çok sever, ben hiç sevmem. Bu farklılıklardan dolayı ben şöyle düşünüyorum; ikimizde babamın kızıyız ama bence sinem babamın ilk evliliğinden. (gülüşmeler)

“ HAYALİMDE 4 ÇOCUK SAHİBİ OLMAK VAR ”

50 yaşına geldiğinizde hayalinizde nerede olmak var?

Sinem: Stressiz, relaks bir işim olsun isterim. Gençleri yetiştirmek isterim. Arada bir sahilde kafa dinlemeye gidecek bir yerim olsun isterim. Ama tamamen sahilde bir kasabada yaşıyor olmak istemem eğer yerleşik düzene geçersem ölmüşüm demektir benim için.

Simge: Hiç bilemiyorum ki. Bu hayatta plan yapmaya inanmıyorum. 50 yaşında kendimi her gün ekranda görmek istemem, haftada bir gün bir program olabilir. Kitap yazmak isterim, bu teknoloji hızıyla eğer o tarihlerde hala kitap basılıyor olursa. Şehirden uzak sakin bir evde yaşıyor olabilirim.

İkinizde hayallerinizi içinde çocuktan hiç bahsetmiyorsunuz?

Simge: Aday olmadığı için olabilir… (Gülüşmeler) Benim hayalimde hep 3 çocuk sahibi olmak vardı, bugün fark ettim ki bu 3 değil 4’müş aslında. İkizim olsun istiyorum, 2 tane de koruyucu anne olarak çocuk bakmak ya da evlat edinmek istiyorum. Dolayısıyla 50 yaşında onları büyütmüş haftada 1 gün de program yapıyor olmak isterim, geri kalan vaktimde de 2. bir üniversite okuyor olabilirim ama çılgınlar gibi çalışmak asla istemem. Sadece aşık olunca çocuk sahibi olmak istiyorum. Acayip domestik bir yanım var, çocuğuma organik yemek hazırlayayım, ekmeği, domatesi, yoğurdu evde ben yapıyım isterim, aman çocuk dışarıda beslenmesin, evde sebze çorbası içsin falan isterim.

Sinem: 4 çocuk ve ben! Asla istemem. Benim kaldırabileceğim bir şey değil. Ben aşık olunca da çocuk sahibi olmak istemiyorum. Çocuk yapmak gibi bir hayalim hiç olmadı. Çocuk görürsem severim ama üçüncü dakikadan sonra çocuğunuzu alın derim. Evliyken de çocuk hiç istemedim. Doğurmayı düşünmüyorum.

“ OYUNCU KOÇUNDAN HAFTADA 2 GÜN DERS ALIYORUM ”

Yatırımınızı neye yapıyorsunuz?

Sinem: Ben kendime yapıyorum. 14 aydır bu kanalda çalışıyorum, ekranda 1 kez giydiğimi tekrar giymedim. Ne kazanıyorsam işimle ilgili konulara para harcıyorum.

Simge: Ben para biriktiremem. Paraya dair anladığım tek şey harcamak. Kredi çekip 12 ay taksit ödeyip tatile gitmişliğim bile vardır, gezmeyi çok severim. Kitap çok alırım. Alışverişi zorunluluktan yaparım nefret ediyorum mağaza gezmekten. Farklı kıyafetler giymenin seyirciye karşı saygı olduğunu düşünüyorum. Haftanın 3 günü spora gidiyorum, 2 günü de oyuncu koçundan ders alıyorum. Ekran önünde mimiklerimin kontrolü, ses ve beden dilinin hâkimiyetinin artması için.

Oyunculuk hedefi var mı kariyerinde?

Simge: Asla hayır! Başka bir kariyer hedefleyerek bunu yapmıyorum. Oyunculuk yapamam, benim işim, olanı seyirciye anlatmak rol yapmak değil. Burası Haftasonu programına başladığımda fark ettim böyle bir eğitime ihtiyacımın olduğunu. Çünkü program 3 saat ve birebir sohbet ediyorsun. Konuklu bölüm var, gazeteleri okuyorsun, haftanın olan bitenini özetliyorsun, haftasonu çok enerjik ve güler yüzlü olman lazım. Program sonunda çok yorgun olduğumu ve sesimde bir sıkıntı olduğunu fark ettim. Ne yapabilirim diye çok araştırdım. Oyunculuk yapan bir arkadaşım oyuncu koçu Esin Doğan’ı önerdi. Sanırım şu an 8 saat yorulmadan sesim kısılmadan konuşabilirim. Derslerin faydasını görüyorum, beden dilime mimiklerime daha iyi hakimim. Ömürlük bir çalışma yapıyoruz. Bir de Arapça dersleri alıyorum.

Neden Arapça dersleri?

Simge: İngilizce biliyorum batıda ne olduğunu anlayabiliyorum. Fakat doğuda ne olduğunu batı kaynaklı okumak dezenformasyona açık bir durum. Arapçayı çok estetik buluyorum ve seviyorum.

Kimleri takip edersiniz televizyonda?

Simge: Düzenli olmasa da televizyon izliyorum, bu sektörde çalışıp da televizyon izlemiyorum diyenlerden değilim. Bir yazarın kitap okumuyorum demesi kadar saçma bir şey bu. Tarzını beğendiklerim var mesela Cüneyt Özdemir, Ece Üner, Nevşin Mengü, Buket Aydın. Müge Anlı’nın kariyerini bir başarı öyküsü olarak görüyorum, magazinden gazetecilikten gelen biri olarak oldukça başarılı.

Sinem: Ertem Şener’in açılışından kapanış anonsuna kadar takip ederim, kj ‘lerini, hangi konuları nasıl işlediğini, akışını not alırım. Bir de Bülent Ülger’i izlerim. Programlarıyla Cüneyt Özdemir’i, Gece haberleriyle Buket Aydın’ı çok beğeniyorum. Bir de haftasonu seni izliyorum haberlerde, kanal 24 açık oluyor.

“ SPOR PROGRAMCISI OLARAK KADIN RAKİBİM YOK, RAKİPLERİM ERTEM ŞENER VE BÜLENT ÜLGER ! ”

Rakiplerinizi seyrediyor musunuz televizyonda? Saba Tümer ve Seda Akgün bir röportajında hiç bir kadın programcıyı izlemediğini belirtti, siz de onlar gibi mi düşünüyorsunuz?

Sinem: Ben de Saba Tümer ve Seda Akgün’ü izlemiyorum. Ben spor spikeri değilim. Spor programcısı ve sunucusuyum ve kadın olarak rakibim yok, varda ben onu ignore ediyor değilim. Ertem Şener ve Bülent Ülger benim rakibim. İster kabul ederler ister etmezler ama onları geçeceğiz.
Simge: Rakip kelimesini kullanmayı sevmiyorum meslektaş demeyi tercih ederim. Ben futbolcu değilim, biz bir ligde 34 haftalık bir şampiyonluk kupası kovalamıyoruz. Sabah programcıları fazla konuştular, ben bunun bir parçası olmak istemiyorum. Ben her zaman kendime bakarım başkalarının ne yaptığı hiç umurumda değil. Rakip sporda vardır. Rakip dedikçe olumsuz bir anlam yüklendiğini düşünüyorum.

Sinem: Simge işin o kısmını aştı, 8 senedir yapıyor bu işi. Ben rakip olarak görüyorum o isimleri. Çünkü reyting rekabeti var sonuçta. Rakip olduğumuzu düşünmek beni motive ediyor. Rakip görmezsem onları hırslanmam, ilerleyemem. Simge zaten majör kanalların birinde çalışıyor.”Kadın programcıları izlemiyorum” diyince sanki kadın programcılarda çok üzülüyor buna. Bana samimiyetsiz geliyor bu tarz açıklamalar.

Simge: Ben Sinem gibi düşünmüyorum. Diğerleri ne yapıyor görmezden gelirim. Ben daha çok gencim, kariyer savaşı içine girmem. Övgüye bakıp asla gaza gelmem. Herkesin tarzı farklıdır, farklı olduğu için oradadır. Bunu ilk ben yaptım diyenlere; emin misin, bir daha düşün istersen derim! Herkesin ne kadar özel ve rakipsiz olduğunu anlatan medyadan çok sıkıldım! “Ben tekim, herkes beni taklit ediyor” diye yapılan açıklamaları okumuyorum bile.

“ SEVDİĞİM ADAMDAN HİÇ DÜŞÜNMEDEN VAZGEÇEBİLİRİM ”

Biraz da iş dışı sorulara gelelim… Bir kalemde hayatınızdan bir şeyden vazgeçmeniz gerekirse neyden vazgeçersiniz?

Simge: Ben her şeyden kolayca vazgeçebilirim. Olmazsa olmazım yoktur. Kariyerimden bile vazgeçebilirim. O an nerede ne yapmak istediğimle alakalı bir durum. Takıntılı değilim, beni rahatsız eden her şeyden vazgeçebilirim.

Sinem: Sevdiğim adamdan hiç düşünmeden vazgeçebilirim. Ama mesleğimden Messi gelse vazgeçmem. Benim için yaptığım iş ve kanalım çok kıymetli çünkü tırnaklarımla kazıdım bu işi. Bir de ailemden asla vazgeçmem.

“ ÇAKMA FISTIKOĞLU DİYE MESAJ ATIYORLAR…”

En çok neye tahammülünüz yok?

Sinem: Kendime ( gülüşmeler) Çok acımasız eleştiririm kendimi. En sert eleştirilere bile açığımdır. Bana sosyal medyada çakma Fıstıkoğlu diye mesaj atıyorlar, eyvallah diyorum. Sonra kendileri utanıyorlar. İnsanların söylediklerini çok ciddiye almam sadece haklılık payı ararım. Ekranda kendimi izleyemiyorum. 3. dakikadan sonra kendime tahammül edemiyorum.

Simge: Yalana, kabalığa, kibir ve samimiyetsizliğe. Kibirli bir insan gelsin şık bir mazeret bulup hemen odayı terk ederim. Kötülükten beslenen insanları hayatıma sokmamaya çalışıyorum.

Kariyerinizle alakalı değişiklik yaparken akıl danıştığınız biri ya da birileri var mı?

Sinem: Gülgün Feyman’dır! O benim hocamdır. Mutlaka onun fikrini alırım. Türkiye’de özel ders verdiği 2-3 kişiden biriyim. Ayrı bir abla kardeş durumumuz var onunla. Simge’ye mutlaka danışırım fikrini sorarım.

Simge: Sinem’e anlatırım ama kendi iç sesimi dinlerim. Fikrine önem verdiğim mesleki büyüğüm yok benim. Ama kendi kurumum içinde kariyer değişikliklerinde fikrini aldığım kişiler oldu, ancak gereklilik olduğu için o konuşmaları yaptık. Arkadaşlarım ketum olduğumu düşünürler.

Çok eğlenceli çok keyifli bir söyleşi oldu benim için…

Bizim için de öyleydi, biz teşekkür ederiz…