DAŞDEMİR: AK Parti’nin iddiasını sürdürebilmesi için yereldeki gücünü koruması, Ankara ve İstanbul’u kaybetmemesi gerek. İki parti için de adayların belirlenmesi taktik mesele ise de gelecekteki etkisiyle stratejiktir bu seçim.
31 Mart 2019 yaklaşıyor, partilerin adayları kampanyaları merak ediliyor. Ama en çok da yereldeki zorluklara rağmen ittifak yapıp yapmayacakları... Ama yerel seçimlerde 50+1 zarureti yok. Dolayısıyla ittifak zarureti de yok. Niye konuşuluyor peki? Cumhur ittifakından başlayalım. Tekrarı imkan dahilinde midir?
Evet, 24 Haziran seçimlerinde Cumhurbaşkanlığı seçimi için 50+1 zarureti vardı ve bu zaruretten dolayı MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin önerisiyle Cumhur İttifakı kuruldu ve seçimlerde de Cumhur İttifakı yüzde 53,6, Millet İttifakı yüzde 34 ve HDP de yüzde 11,7 oy almıştı. Seçim sonuçları ittifakın o dönem için gerekli olduğunun göstergesi idi. Diğer taraftan, 2014’teki cumhurbaşkanlığı seçimlerinde de Erdoğan belli ölçüde MHP seçmeninden oy almıştır. AK Parti ve MHP tabanında belli ölçüde yakınlık geçmişte de vardı. MHP’deki seküler kesimin CHP’ye oy verdiği de görülmüştür, bu kesim şu anda İyi Parti’de temsil edilmektedir. Devlet Bahçeli’nin ‘’24 Haziran’daki elde etmiş olduğumuz kazanımların, önümüzdeki yılın 31 Mart’ında heba olmasını istemiyor, dilemiyor ve arzu etmiyoruz’’ açıklaması sonrası AK Parti Genel Başkanı ve Başkan Erdoğan’ın son açıklamalarıyla AK Parti’de müspet bir karşılık bulduğunu görüyoruz. Bahçeli’nin İstanbul Büyükşehir Belediyesi seçimleri için aday çıkarmayacağını açıklaması da bu ittifakın başlangıcı açısından önemli bir adım. Mutlaka içerik ve kapsamı belirlenerek belli ilkeler çerçevesinde Cumhur İttifakı bu seçimlere birlikte girecektir. Zaten geçmiş yerel seçimlerde tabanda belli ölçüde ittifaklar oluşuyordu. Soruyu biraz dağıttım sanırım, konuşulma sebebi belli ölçüde Ankara gibi kritik sonuçlar vermesi muhtemel şehirlerdeki zarurettendir. Bu zaruret neden oluşuyor denecek olursa geçmiş seçim sonuçlarına bakmak yeterli olur. Burada en temel hususun aday gösterip göstermemek olduğunu da dikkatlerden kaçırmamak gerekir. AK Parti mutlaka her seçim çevresinde aday göstereceğini açıkladı. Bu anlaşılır bir durum ve tavırdır. Zira, AK Parti bir kitle partisidir ve iddiasını devam ettirmek için aday göstermesi de elzemdir.
Yerelde ittifakın imkanları ve zorlukları neler?
İmkanlarına bakacak olursak; bu sayede Hatay, Aydın, Burdur, Tekirdağ gibi illerin kazanılma ihtimali var. Diğer taraftan da Antalya gibi riskli olan iller var. Bu konudaki en büyük zorluk nerelerde kimin adayı desteklenecek konusudur. İkinci olarak da MHP’nin elinde bulunan ancak kaybetmek istemediği belediyelerdeki mevcut belediye başkanlarının Erdoğan ve AK Parti’ye ilişkin geçmişte yapmış olduğu ağır eleştirilerden dolayı o adaylara destek noktasında tabanın isteksiz olmasıdır.
Nasıl bir formül bulunabilir?
Bunun için o iller yine MHP’de kalmak üzere başka bir aday üzerinde mutabakata varılabilir. Belediye meclisi ve ilçe dengesinde iki parti arasında bir uzlaşı sağlanabilir.
Bahçeli İstanbul’da aday çıkarmayacağız diyerek bir tür jest mi yaptı AK Partiye? Nasıl bir akıl-hesap var sizce burada?
Cumhur ittifakının başlangıcında ve halkoylamasında olduğu gibi ittifakın başlangıcı ile ilgili ilk eylem ve söz Bahçeli’den çıktı. Bahçeli vermeden almak mümkün olmayacağı için, dediğiniz gibi bir jest yapmıştır. Buradaki hesap iki tarafın da kazabileceği bir hesaptır. Tabanda zaten yapılacağı düşünülen bir ittifakı belli ölçüde şekillendirmek ve partisinin gücünü korumaktır.
24 Haziranda AK Parti oyunda düşüş olmuş, İP’nin varlığına rağmen MHP oyunu korumuştu. Bu oyların bir kısmının AK Partiden geçtiği yorumlanmıştı. Öyle miydi, sizin bulgunuz nasıldı? Yerelde de bu geçiş olur mu?
Hatırlanacağı üzere Optimar Araştırma olarak yapmış olduğumuz araştırmayla Cumhur İttifakı’nın yüzde 53,6 oy oranını tam olarak bilmiş, Millet İttifakı’nın yüzde 34,0 olan oy oranını yüzde 34,1 –yani binde 1’lik bir yanılma payı ile- HDP’nin yüzde 11,7 olan oy oranını da yüzde 11,2 olarak bulmuştuk. O dönemde de sürekli ‘’Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Erdoğan’ın oy oranı yüzde 51- 5 53 arasıdır. İttifak içerisinde de partiler arasında oy geçişleri olur’’ demiştim. Söylediklerim neredeyse olduğu gibi gerçekleşti. Bu bir kehanet değil, verilere dayalı yorumlardı. Nitekim, yerel seçimlerle ilgili olarak da ‘’partiler karar alsa da almasa da yerelde adaylar üzerinden belli ölçüde ittifak olacaktır. Belirleyici olan adaylardır’’ demiştim. Şimdi de şunu söyleyebilirim rahatlıkla evet ittifakın etkisi ve sinerjisi olacaktır. Ancak, daha önemli ve bir o kadar da zor bir husus var ki o da adayların belirlenmesidir.
Adaylara geçmeden önce konuşalım. İttifak hukuken 24 Haziranda somutlaştı ama 7 Hazirandan itibaren işlediği görünür olan ve belki de en somut ifadesiyle, CHP’li Şafak Pavey’in HDP eş bakanı Selahattin Demirtaş’a coşkuyla söylediği “birlikte iyi salladık” ittifakı aslında 2015’ten beri yok muydu?
Bu ittifak vardı. Devam da etti. Bunu iki parti yöneticilerinin yapmış olduğu açıklamalarda çok daha net olarak görebiliriz. 24 Haziran’da zaten birlikte hazırlanmış gibi bir liste vardı. CHP listelerine marjinal soldan sayılabilecek isimleri koymadı. Buna mukabil ise HDP listelerinde Ahmet Şık gibi marjinal soldan birçok isim ve parti başkanları yer buldu. Bu durum çok açık bir şekilde ittifakın bir tarafının da CHP ile HDP arasında olduğunun göstergesiydi.
…Bu durumda referandumu da sayarsak dördüncü sandık olacak bu seçim. İki partili sisteme doğru gidişin işareti mi sayılmalı ittifaklar?
Sayılabilir belki ama bu sürecin MHP lideri Sayın Devlet Bahçeli’nin etkili hamleleri ile bir süre ‘’ittifaklar dönemi’ diyebileceğimiz bir süreci başlattığını ve öyle devam edeceğini söyleyebiliriz. Burada Kürt seçmen üzerinden yapılan bazı eleştiriler var. Ancak, MHP, genel politikası itibariyle etnik milliyetçilik yapan bir parti değildir. Etnik milliyetçilik yapan parti HDP’dir. Halkoylamasında ve 24 Haziran’da da görüldüğü üzere Kürtlerin yoğun olarak bulunduğu bölgelerde bir oy azalışı yoktur. Hatta, doğu ve güneydoğu Anadolu bölgelerinde belli oranda MHP oyları artmıştır.
İttifak pratikleri doğasına uygun mu? AK Parti-MHP ittifakı, CHP-HDP ittifakı? Bu durumda SP’nin pozisyonu bir sapma mıdır?
SP’nin tavrını son birkaç seçimdeki tavrına bakarak yorumlamamak gerekir. 2014 seçimlerinde de AK Parti karşısında olan blokun içerisinde yer almıştı. Dolayısı ile o yöndeki tavrını pekiştirerek devam ettirmektedir.
AK Parti kurmayları “ittifak bu kez stratejik değil taktik mesele” demişti. Neden öyle sizce?
Doğru bir tespittir belli ölçüde. Ancak unutulmaması gereken bir husus var ki AK Parti’nin hikayesi belli ölçüde, Refah Parti’sinin 1994 seçimlerindeki başarısı ile başladı. Son dönemdeki belediye başkanlarının istifa ettirilmesi, 7 Haziran ve 24 Haziran seçim ve 16 Nisan Halkoylaması sonuçları yerel siyasette belli ölçüde ‘tefessüh’ etmişlik, Başkan Erdoğan’ın da ifade ettiği gibi bir kibirli tavır var. AK Parti’nin iddiasını sürdürebilmesi için yereldeki gücünü özellikle de Ankara ve İstanbul gibi illeri kaybetmeyerek devam ettirmesi gerekmektedir. AK Parti Genel Başkanvekili Numan Kurtulmuş’un açıklamasındaki ‘taktik’ mesele yereldeki adayların belirlenmesi sebebiyle o şekilde düşünülebilir. Ancak, gelecekteki etkisi itibariyle ‘stratejik’ bir tarafı da vardır. Muhalefet cephesinin halkoylamasındaki elde ettiği oy oranının belli ölçüde muhafaza edilme durumunun da söz konusu olduğu gözden kaçmaması gereken bir husustur.
AK Parti merkez parti. İktidar partisi. İddialı da. 81 ilin 62’sinde birinci, kalanında ikinci parti. Her yerde aday çıkaracağız sözünü de sürekli ediyor. Hal böyleyken de ittifakın getireceği oya ihtiyacı var mı AK Partinin?
Bunun böyle olması ilanihaye böyle devam edeceği anlamına gelmez. Birçok ilde belediye başkanları partilerinin sırtında bir yük olmaktadır. Bu durum sadece AK Parti için geçerli değil. Belli ölçüde CHP’li belediyeler için de söz konusu. Didim, Kuşadası, Bakırköy, Maltepe ve Kartal belediyeleri de aynı şekilde başarısızlıkları sebebiyle partilerinin sırtına yük haline gelmişlerdir. AK Parti’nin ittifak sayesinde ekonomik krizin de etkisiyle oluşacak oy kaybını önlemek, belli ölçüde oluşmuş halktan kopuk ve kibirli tavrın etkisini elimine etmek açısından bu ittifaka ihtiyacı vardır. Yine tekraren ifade etmeliyim ki ittifak açıklaması yapılmamış olsa idi bile tabanda belli ölçüde ittifak olacaktı. İttifakın resmi hal alması kazanımları riske bırakmamak anlamına gelebilir.
MHP açısından durum nedir, bu ittifaka ihtiyacı var mı? Parti-taban dinamikleri nasıl işliyor? Parti “kullanılıyor” gibi mi hissediliyor “kazan kazan” yahut “ülke bekası için” gibi mi?
MHP Lideri Bahçeli’nin siyasete genel bakışı ‘’Önce ülkem ve milletim, sonra partim ve sonra kendim’’ ilkesidir. Bunu gerek 7 Haziran öncesi Başbakanlık teklif edildiğinde gerekse de AK Parti tarafından MHP’nin de kabinede yer alması için Başbakan olduğu dönemde Binali Yıldırım’ın teklifleri sonrasında gazetecilere cevaben verdiği ‘’Cumhurbaşkanı yardımcısı olmayacağım, Hükümette yer alamayacağım’’ açıklamasında görülmektedir. Bahçeli için öncelik ülkenin bekasıdır. Sonra da tabii ki ‘kazan kazan’ prensibinin de belli ölçüde etkisi vardır.
Yerel seçimlerde ittifak olmalı mı olmamalı mı tartışmasında iş gelip beka mevzuuna dayanıyor. Yerel seçimler Türkiye’nin beka sorununu nasıl ilgilendiriyor, ilgilendiriyor mu?
Dünyada ve Türkiye’de siyaset yeniden dizayn ediliyor. Milli mücadeleden beri batılı ülkelerinin bu coğrafyada bir Kürt devleti kurma hevesleri var. Bunu o dönemde mandacılar dillendiriyorlardı. Şimdi ise terör örgütü PKK marifetiyle böyle bir senaryo üzerinde çalışılıyor. Bahçeli’nin de daha önce ifade ettiği gibi ‘’Türkiye’de PKK’nın yöneteceği belediyeler kesinlikle olmamalı’’ açıklaması bundandır. İçişleri Bakanlığına Süleyman Soylu geldikten sonra ancak tespit edilen, PKK’ya desteği ve PKK ile ilişkisi olan HDP’li belediyelerin hendek kazmak da dahil olmak üzere terör örgütüne her türlü lojistiği sağladığını unutmamak gerekir. Dolayısıyla yerel seçimler de Türkiye’nin beka sorunu ile ilgilidir. Aynı zamanda da Türkiye’nin büyümesi ve kalkınması ile de ilgilidir.
24 Haziran sonrası konuştuğumuzda “AK Parti İstanbul ve Ankara’yı alamazsa sonun başlangıcı olur” demiştiniz. Durum aynı mı? Alamazsa Türkiye açısından durum ne olur?
Hala aynı düşüncedeyim. İstanbul’da bir önceki yerel seçimde CHP ile arada büyük fark olmamakla birlikte muhtemel ve uzun süreli ittifak yaptıkları HDP de dikkate alındığında belli ölçüde risk teşkil edecek gibi duruyor.
Hala alabilecek durumda bu illeri AK Parti. Ancak en önemli faktör aday. Alamaz ise 16 Nisan ve 24 Haziran seçimlerindeki oluşmuş olan oyların geriye gitme algısı pekişir ve psikolojik etkisi itibariyle yükseliş trendi durmuş yüzde 40’lara sıkışmış bir AK Parti algısı kalır. Hala AK Parti’nin en büyük şansı etkili bir muhalefet olmamasıdır.
AK Parti tarihi açısından bu seçimlerin önemi özelliği nedir? Niteliksel ve niceliksel olarak?
AK Parti açısından bu seçimler 2023’e giden en önemli basamaktır. Niceliksel olarak belediyelerini korumak belli bir oran tutturmak ve sonrasında da geçmişteki gibi heyecanlı ve gelecek vizyonuna sahip adaylar ile yeni Recep Tayyip Erdoğan’ların çıkabilme potansiyeline ulaşmak olacaktır. Erdoğan’ın vizyonu ve liderliği tartışılmaz bir noktadadır. Şu anda da birçok belediye başkanı Erdoğan sayesinde belediye başkanı olarak seçilmişlerdir. AK Parti’yi yenileyecek, Türkiye’yi geleceğe taşıyacak, kalkındıracak vizyona sahip bir ekibe ihtiyaç vardır.
Erdoğan’ın efsaneleşen siyasi tarihi yerelde başladı. Çekirdek ekibi de hala o dönemden. 24 yıllık bu tarihin bugünü bize ne söylüyor?
Liyakat, vefa ve sadakat. Erdoğan’ın liderliği, ekibinin liyakat vefa ve sadakati bu günlere getirdi AK Parti’yi. Erdoğan da ekibine her zaman sahip çıktı.
Millet ittifakına geçelim. CHP ile HDP arasında görüşme paslaşma emareleri okuyoruz ama ittifak bir kez daha örtülü olur mu?
Millet İttifakı resmi olarak olmasa da gayri resmi olarak devam edecektir. Belki adı konmayacaktır. İyi Parti, HDP ve SP’nin olduğu birbirine benzemez gözüken ama aslında hepsinin ana paydasının Erdoğan düşmanlığı olduğunu unutmamak gerek. Birçok konuda bu partilerin tabanları birlikte hareket ediyor ve benzer fikirleri paylaşıyorlar.
Partilerin tabanları bu işe ne diyor peki? Kemalist CHP’liler HDP ittifakına, yaşananları unutmayan Kürtler CHP’ye nasıl bakıyor?
Elbette belli ölçüde eleştiriler var. Ancak, taktiksel bakıyorlar ve Erdoğan ve AK Parti’nin zarar görmesi için birlikte hareket etmeleri gerektiğini düşünüyorlar.
Muharrem İnce-Kılıçdaroğlu rekabeti, delege çekişmesi artık çok görünür. CHP’ye küskün kırgın partililer sandığa gitmemezlik eder mi?
Önemli olan kimin aday gösterileceği ve rakiplerinin adayının kim olacağı çok belirleyici olacaktır. Adayları heyecan oluşturabilirse ya da AK Parti’nin ya da Cumhur İttifakı’nın adayı arasında bir kutuplaşma olursa seçime katılma noktasında daha büyük istek duyacaklardır.
İnce-genel merkez çekişmesi CHP’nin güvenilirliğini nasıl etkiledi?
Elbette olumsuz bir etkisi oldu. Delege hakimiyeti genel merkezde olduğu için de yerel seçimler öncesi yerel seçim gündemine döndü CHP.
Teşkilatlanmasında hala sorunlar olan, istifaların devam ettiği İP yerelde ne yapar? Meral hanım çok iddialı?
Meral Hanım 24 Haziran seçimleri öncesinde de çok iddialı idi. Siyasi partilerin iddialı olması normaldir. Sahadaki karşılığı nedir ona bakmak gerekir. Meral Akşener’in seçim sonrasında istifa edip daha sonra geri dönmesi de liderlik ve imajı açısından olumsuz bir algı oluşturmuştur.
Bahçeli ile Akşener arasındaki tivıtır polemiği?
Bunlar hep olur, benzer tabanda siyaset yapıyorlar. Zaman zaman da sertleşme oluyor. Bu olayların tabandaki algılanışı da farklı olabiliyor. Nitekim bir gece vakti Meral Akşener’in evi önüne gidip protesto eden grup son tartışma konusu idi. MHP Genel Merkezi Üsküdar İlçe teşkilatını görevden aldı. Ancak, bu tartışma ve kavgalar ilerde daha da artacaktır.
HDP’ye dair ne dersiniz? Bölgede durum nedir? Kayyum atanan illerde ne olur?
HDP belediye seçimlerini kazandığı belediyelerde hizmet yerine dağ kadrosu ile irtibat halinde bir süreç yürütülüyordu. Nitekim Kayyum yönetimine geçtikten sonra bu iller ciddi anlamda hizmet görmeye başladı. AK Parti’nin Kızılcahamam’daki kampında Başkan Erdoğan’ın ‘’kayyumları atadıktan sonra hamdolsun Güneydoğu, Doğu hizmet görmeye başladı. Şimdi bu yeni dönemde Allah'ın izniyle bunlara bu fırsatı vermeyeceğiz. Tedbirlerimiz var. Bizim ilk hedefimiz bu. Vatan topraklarını ihanet içerisinde olanlara teslim etmeyeceğiz" sözleri oldukça önemlidir. Benim de daha önceden duymuş olduğum, kayyum sisteminin devamı konusundaki kararlılığın devam ettiğini gösteriyor.
Adaylara geçelim. Erdoğan keskin hatlarla tarif ediyor olası profilleri. Bir yandan da bazı isimler dolaşıyor. Hasan Doğan, Süleyman Soylu gibi?
Yerel seçimlerde belli ölçüde parti aidiyetleri olsa da asıl belirleyici olanlar adaylar olacak. Ankara için Hasan Doğan ve Süleyman Soylu ismi geçiyor. Süleyman Soylu yaptığı her işi en iyi şekilde yapma gayreti içinde olan başarılı çalışkan birisi, Ankara’da da aday olsa İstanbul’da da aday olsa kazanır. Hasan Doğan da Başbakanlığından beri Erdoğan’ın en güvendiği isimlerin başında geliyor. Oradaki asıl soru: ‘’Erdoğan, Hasan Doğan’ı en yakınındaki ismi Ankara’ya hizmet etmesi için izin verecek mi?’’ Erdoğan izin verirse Hasan Doğan da iyi bir isim olur, sonuçta Erdoğan gibi bir liderin yanında yetişmiş vizyon sahibi birisi, diğer taraftan Altındağ Belediye Başkanı Veysel Tiryaki ve Mehmet Özhaseki de konuşulan isimler arasında.
Seçmen yerel seçimlerde adaya göre mi yoksa partisine göre mi oy veriyor sorusunun bulgusal sonucu nedir?
Buna Ağustos sonu, Eylül başında IBBS 2 Kapsamında 1787 kişiyle yüz yüze yapmış olduğumuz parti araştırmamızın verileri ile cevap vereyim isterseniz. “Yerel seçimlerde oyumu partimin adayına veririm” diyenlerin oranı yüzde 49,5. “Kendi partimden olmasa da beğendiğim adaya oy veririm” diyenlerin oranı ise yüzde 40,6. Yüzde 9,9’luk bir kesimin ise bu konuda bir fikri yok. ‘’Desteklediğim partinin adayına oy veririm’’ diyenlerde parti dağılımına bakacak olursak AK Parti yüzde 61,5, CHP yüzde 56,5, MHP yüzde 44,8, HDP yüzde 32,6, İyi Parti yüzde 42,2, SP yüzde % 19. Dolayısıyla parti aidiyetleri, oy oranları yüksek olan AK Parti ve CHP’de yüksek. SP, iYİ Parti ve MHP’de nispeten düşük.
CHP İstanbul’da ne yapar? Kendisine “onursal başkan olun” diyen İnce’yi aday gösterir mi Kılıçdaroğlu? Gürsel Tekin de aday? İzmir’de Ankara’da tahmini adayı kimler CHP’nin?
İstanbul için CHP’den Gürsel Tekin birkaç dönemdir CHP’nin İstanbul Büyükşehir adayı olmak istiyor. Diğer taraftan Akif Hamzaçebi’nin ismi geçiyor. Muharrem İnce de Cumhurbaşkanlığı seçimlerindeki aldığı oy itibariyle ilk akla gelen isimlerden. Ancak, CHP açısından bakılacak olursa eğer muhafazakar tabandan oy alma potansiyeli olan birisi olmaz ise seçimi kazanma ihtimali yok. Tabii bir taraftan da CHP’nin HDP tabanından da oy alabilme potansiyelini de değerlendirmesi gerekecek. Tüm bu isimlerden daha güçlü bir aday var ki geçmişte Erdoğan’la yarışmış bir isim o da İlhan Kesici. Geçen seçimlerde İstanbul Büyükşehir adayı olan Mustafa Sarıgül ismi.
Asıl AK Parti İstanbul’da ne yapar?
AK Parti tarafından bakacak olursak; Binali Yıldırım, TBMM Başkanı olduktan sonra adı çok konuşulur olmaktan çıktı ama yine de belli olmaz. Diğer taraftan AK Parti Genel Başkanvekili Numan Kurtulmuş da önemli bir isim ama Genel Başkanvekili olarak hitabeti de güçlü bir kişi olarak Erdoğan’ın yetişemeyeceği yerlere Numan Hoca giderek hitap edecektir. Böyle hitabeti güçlü ikinci adama da AK Parti’nin ihtiyacı var. Berat Albayrak da vizyoner kişiliği ile düşünürse İstanbul için etkili bir aday olabilir. Süleyman Soylu ki aday olduğu takdirde karşısında kim olursa olsun kazanabilecek bir aday olur.
24 Haziranı en doğru bilen şirketin başısınız. Şu an yapılan araştırmaların sonuçlarını, ortaya çıkan performansları nasıl değerlendiriyorsunuz?
Biz sadece 24 Haziran’ın değil, 10 Ağustos 2014 seçimlerinin ve 2014’deki yerel seçimlerin de en iyi sonuçları bize ait. Daha doğrusu 7 Haziran 2015 seçimleri dışında en isabetli sonuç veren şirket oldu Optimar ekibi.
Araştırma şirketleri ile ilgili yorum yapmak pek şık olmaz. Ancak, yapılan araştırmalar ile ilgili söylenecek çok şey var. Öncelikle araştırma tekniğini, metodolojisini bilen birileri seçim sonucunda yanılmaz, yanılsa da belli bir çerçevede kalır. Neden yanılmaz, bu iş belli ölçüde bir ölçüm işi, matematik işi bilimsel bir iş. Bilimsel yöntemlerle hareket etmez başka hesaplarla hareket ederseniz hem siz yanılırsınız hem de birlikte çalıştığınız kurumları yanıltırsınız. Tabi burada en önemli husus, kamuoyunun ‘manipülatif’ sonuç yayınlayanlara ilişkin hiçbir yaptırımının olmaması, herkesin kendisine hoş gelecek sonuçlara itibar etmesidir. Nitekim biz kaç seçimdir, yayınladığımız sonuçlardan dolayı sosyal medyada birçok hakarete maruz kaldık. Ama, seçimler geçtikten sonra bizim sonuçlarımızın yanlış olduğunu düşünenler bizden özür dilemediler. Şu anda hala manipülatif sonuç veren firmalar en fazla iş yapan firmalar. Neden? derseniz bu sorunun cevabı bende yok.
Hakan Bayrakçı’nın “Erdoğan’ın kazanacağını araştırmamda görmüştüm ama yayınlayamadım, yayınlamasam CHP’liler beni çarmıha gererlerdi” itirafıyla açığa çıkan araştırma manipülasyonlarını konuşalım?
Ülkede maalesef her alanda olduğu gibi araştırma sektöründe de bir yozlaşma söz konusu, bu durum anketöründen bazı firma sahiplerine kadar uzanan bir süreç. Öncelikle her konuda olduğu gibi bir farkındalık oluşması gerek. Ayrıca, bir denetim ve kontrol mekanizması da elzem sadece künye açıklamak ile olmuyor bazı şeyler.
Mesela en önemli hususlardan birisi partilerin seçimler öncesi aday tespit araştırmalarıdır. Ne zaman bu süreç başlasa belediye zabıtaları ya da diğer personelleri anketör peşinde koşar, belediye başkanının adının çok yazılmasını sağlamaya çalışır. Aynı şekilde aday adayları da çaba gösterir. Bazıları bu süreçten haksız kazanç elde ederler. Çeşitli önlemlerle bunların önüne belli ölçüde geçilebilir ama doğru adayı belirlemek sadece niceliksel araştırmalar ile mümkün olmaz. Odak grup tartışmaları ve derinlemesine görüşmeler dediğimiz nitel çalışmalar da yapmak gerekir ki asıl bu yöntemlerle doğru aday belirlenebilir. Bazen 1000 kişi ile anket yapmak yerine 50 ya da 100 kişi ile derinlemesine görüşme yapsanız aday belirlemek için daha doğru sonuç alabilirsiniz. Ayrıca aday belirlemek için adaylarda nasıl kişisel özellikler arandığına dair pazar araştırmalarında da kullanılan ‘konjoint’ analizi gibi analizler yapılarak belirlenecek adaylarla seçime girmeyi düşünen partiler öne çıkabilir.
Sonuç olarak; araştırma işi ciddi ve bilimsel yöntemlerle yapılması gereken bir iştir. Rassallık çok önemlidir. Artık, sabit telefonlar çok kullanılmadığı için ve cep telefonu datalarında kimin nerede olduğunu kestirmek güç olduğu için güven sorunu vardır. Saha uygulama süreleri ve kontroller önemlidir. Şimdilerde duyuyoruz SMS ile anket yapılıyor deniyor. ‘’Yerel seçimlerde ilinizde kimi aday görmek istiyorsanız bu mesajı cevaplayarak katılabilirsiniz’’ diye mesaj geliyormuş. SMS ile anket olmaz, siyasal anket hiç olmaz. Neden? Rassallık sağlanamayacağı için olmaz. Ayrıca, insanların belli ölçüde bir güven sorunu var. Bunun için en iyi yöntem yüz yüze yöntemdir. Nitel çalışmalarla zenginleştirilen araştırmalar daha anlamlı sonuçlar verir. Biz çokça sosyal araştırma da yaptığımız için nitel araştırma yöntemlerini de kullanıyoruz. Kullanmak istemeyenlere de nitel araştırmaların önemini anlatıp ikna ediyoruz. Sağlıklı araştırma sonucu almak için önce doğru yöntem, yansız soru ve anakütleyi temsil edecek bir örneklem, sağlıklı alan uygulaması, doğru analiz yöntemi ve iyi bir yorum gerekir. Bu da tecrübe ve özenle mümkün.