27 Nisan 2025 Pazar / 29 Sevval 1446

Önce makinesini sonra peyniri yaptı

5 yaşında çobanlık yaparak adım attığı iş hayatına, bugün yarattığı Muratbey Peynir markasıyla devam eden elektrik mühendisi Necmi Erol, kendi tasarladığı makinelerde ürettiği 250 çeşit özel peyniri Ortadoğulular’ın beğenisine sunuyor.

Fulya Erdem/[email protected]24 Aralık 2012 Pazartesi 07:00 - Güncelleme:
Önce makinesini sonra peyniri yaptı

ELEKTRİK MÜHENDİSİ ÖNLÜĞÜ TAKIP TEZGAHIN BAŞINA GEÇTİ

Necmi Erol... Küçük bir çocukken evlerinde sık sık elektrik kesiliyordu. O da bu elektriğin gücünü merak ediyordu. Elektrik direkleri ilgisini çekiyordu, nasıl oluyordu da gözüyle görmediği bir güç hayatı bu kadar etkiliyordu. Kararını o zaman verdi, elektrik mühendisi olacaktı. Zaten matematiği de seviyordu. İlk işi çobanlık olsa da üniversiteyi bitirmiş ve elektrik mühendisi olmuştu... Ancak ilk iş başvurusunda yaşadığı hayal kırıklığı ve öfke onun dönüm noktası oldu. Taktı önlüğünü ve başladı babasının bakkal dükkanında çalışmaya. Fizik, kimya ve matematik aşığı Muratbey Yönetim Kurulu Başkanı Necmi Erol, mühendislik bilgisini işine yansıtınca zamanla Türkiye’nin en önemli peynir markalarından Muratbey’in sahibi oldu. Uşak’taki fabrikasında kendi tasarlayıp ürettiği makinelerde onlarca çeşit birbirinden değişik peynirleri hem Türk hem de Ortadoğu pazarına satıyor. 

-Peynir deyince ilk akla gelen markalardan birinin patronusunuz? Hikayenizi anlatır mısınız?

İstanbul’a göçen bir ailenin en büyük çocuğuyum. 1950 yılında Ordu Mesudiye’den İstanbul’a gelen babam Bilal Erol, Beykoz’da Paşabahçe Cam Fabrikası’nda çalışmaya başlıyor. Daha sonra açtığı şarküteri ağırlıklı bakkal dükkanında peynir çeşitleri satıyor. 1980 yılından sonra da bayrağı ben ve kardeşim Recai Erol devraldık. Türkiye’nin imkanlarının çok kısıtlı olduğu dönemlerde geçti çocukluğum. İnsanların ikinci bir ayakkabısının olmadığı ve Türkiye’nin dışarının nimetlerinden habersiz olduğu bir dönemdi. Oyuncaklarımızı kendimiz yapardık o dönemde. Küçük yaşlarda da çalışmaya başladık.

-İlk işinizi hatırlıyor musunuz?

5 yaşında 80 keçinin çobanlığını yapıyordum. Yaş ilerledikçe başka sorumluluklar almaya başladım. 7 yaşında da babamın yanına yardıma giderdim. Bizim zamanımızda öyle yazları tatile gitmek yoktu, esnaf çocukları hep çalışıyordu. Okul çağından önce hem Arap hem de Latin alfabesiyle okuyup yazabiliyordum. Matematiği de biliyordum. Direkt üçüncü sınıftan başlatacaklardı beni ancak ezilirim diye ikinci sınıfa aldılar. Küçük bir çocukken bile elektrik mühendisi olmayı kafama koymuştum. Evimizde elektrik yoktu ve ben bunun bir çözümü olması gerektiğini düşünürdüm. Sonraları elektrik direkleri dikkatimi çekmeye başladı, gözle göremediğim bir güç vardı ve çevreyi aydınlatıyordu. Elektrik mühendisi olmaya o zamanlarda karar verdim.

-İdealiniz olan mühendislik mesleğini yapmak yerine peynirci olmayı seçtiniz...

İTÜ’den elektrik mühendisi olarak mezun olmuştum. Bir an önce hayata atılmak istiyordum. Bir inşaat firmasında iş buldum, Türkiye’nin neredeyse her bir köşesini dolaşıp şantiyelerde uyuyacaktım. Ama bana öyle bir fiyat teklif etti ki, o zaman babamın yanında çalışan çırakların aldığı haftalığı verecekti bana. Emeğin bu kadar değersiz olduğu bir işi yapmamaya karar verdim ve belime önlüğü taktım babamın bakkal dükkanında çalışmaya başladım. Fizik, kimya ve matematik biliyor olmamız rakiplerimizden farklı bir yola girmeye itti bizi. Üretimde farklılıklar yarattık, yapılmayanı yaptık. O yıllarda süt sektöründeki üretici sayısı 5 bini buluyordu, bunun 250’si de markalıydı. Biz daha elit çalışmaya gayret ettik. Kriz zamanında dar bütçeli kesime hizmet verenlerde sıkıntı yaşandığını gördük. Kaliteli ve satın alma paritesinin belli bir seviyenin üzerindeki kitleye hitap eden ürünler yapalım dedik ve bunun doğru bir karar olduğunu gördük. Bu tip bir çalışma farklı koşullar gerektiriyordu. Açık satılan pek çok ürünü ambalaja ilk kez bir soktuk. Türkiye’de olmayan işleri yapmalıydık. Naturena serisi ürünleri çıkarttık.

-Faaliyetlerinize ilişkin bilgi verir misiniz?

Uşak’taki üretim tesislerimizde günlük 700 ton süt işleme kapasitesi bulunuyor. Yaklaşık 250 çeşit ürünümüz var. Bir yandan Ar-Ge çalışmaları diğer yandan modernizasyon yatırımları devam ediyor. Bizim yaptığımız ürünler yenilikçi ürünler. Yeni bir tat üretmek çok kolay değil. Herkesin yaptığı ürünlerden farklı olarak, sağlıklı ürünler yapmak, karlılığı neredeyse sıfır düzeyine çekiyor. Bizim süt aldığımız firmalara yem tedariği sağlamak gibi bir işimiz de var, o şirketin cirosu yıllık 125 milyon lira civarı. Ayrıca bir lojistik firması kurduk. Dışarıdan bu hizmeti almak istediğimiz kalite ve koşullarda olmadığından bu işe yöneldik. Çağımızda lojistik çok önemli bir hale geldi.

-Mühendis olmanın verdiği avantajla üretim bantlarınızı kendiniz yaptınız? Piyasada makine yok mu?

Üretim hatlarımızın yüzde 70’i bizim tasarlayıp ürettiğimiz ekipmanlardan oluşuyor. Bunlar fazladan çalışma ve çaba gerektiren işler. Sorunlar vardı ve mevcut ekipmanlarla bu sorunların aşılamayacağını gördük. Bütün icatlar zaten ihtiyaçlardan doğmuştur. Biz de bu nedenle kendi üretim bandımızı kendimiz yaptık. Bir defasında üretim bandının tasarımını yaptım üretim aşamasına geldik. Makineleri yapacak şirket bize 4 ayda teslim edeceğini söyledi ancak 2 yıl geçtikten sonra bile istediğimiz gibi olmamıştı. Makinelerin atık bırakmayacak şekilde üretilmesi gerekiyor. Aksi halde en ufak bir kalıntı sonraki aşamada ürünün bozuk olmasına neden oluyor. Bizim bugüne kadar yaptığımız yatırımların tutarı 30 milyon doları buldu. Hammaddemiz süt olduğu için ekipmanın tamamı paslanmaz çelikten olduğu gibi üretim sahasının da steril malzemelerden yapılması gerekiyor. Süt bakterinin üremesi için dünyanın en uygun maddesi. 

‘Bedava peynir sadece fare kapanında olur’

-Ortadoğu pazarında ciddi şekilde varlık gösteriyorsunuz. Hangi ülkelerde varsınız?

Muratbey markasıyla Japonya, ABD, S. Arabistan, BAE, Irak, Bahreyn, Kuveyt, Katar, K.K.T.C, Mısır, Türkmenistan, Azerbaycan, Ürdün ve Japonya’nın da aralarında bulunduğu 15’e yakın ülkeye ihracat yapıyoruz. 10 milyon lira civarında bir ihracat tutarımız var. Amacımız katma değer yaratarak, ürün çeşitliliğini artırmak. Hakim olduğumuz pazar, ağırlıklı olarak Ortadoğu piyasası ancak Japonya ve ABD pazarında da varız. Irak, Suriye, Ürdün gibi ülkelerin tüketim alışkanlıkları bize çok yakın. Bizim ürettiğimiz ürünleri Danimarka, Almanya ya da Hollanda üretmiyor. Ortadoğu’ya satılan bir örgü peynirse rakipleriniz Türk firmaları, ama krem peynirse rakip yabancı firmalar oluyor. Daha çok butik, yeniliğe ve kaliteye ağırlık veren bir anlayışla faaliyet gösteriyoruz. Büyük tonajlarda üretim yapmak istemiyoruz. 2013 yılında da iç piyasada  yüzde 20, dış piyasada ise yüzde 20’nin üzerinde büyüme hedefliyoruz.

-Tüketicilere ya da ilgililere vermek istediğiniz bir mesaj var mı?

Bedava peynir fare kapanında olur. 5 liraya, 7 liraya satılan peynirlerin aslında peynir olmadığını tüketiciler bilsin. Gıdanın hangi kolu olursa olsun unutulmamalı ki, hiç bir ürün maliyetinden daha ucuz olamaz. Bir iş kimyaya, fiziğe, matematiğe aykırıysa orada bir terslik, bir bit yeniği vardır. Böyle düşünmek lazım.

Kolay para kazanmak uğruna ‘emniyet şeridi’ne giriyorlar

İyi ürünü seçme görevi her ne kadar tüketicinin bilinçlenmesine bağlı olsa da bazı öğretiler yanıltıcı olabiliyor. Örneğin ‘popüler kişi yanlış yapmaz’ düşüncesi ne kadar yanlışsa ‘ünlü marka iyidir’ fikri de her zaman doğru olmayabilir. Bizim insanımız genelde ‘bir işi nasıl daha iyi yaparım’dan çok, ‘nasıl kestirmeden gidebilirim’in yollarına bakıyor. Otoyollarda araçlar gidecekleri yere daha kısa zamanda varabilmek uğruna nasıl başkalarının haklarını gaspederek ve kural tanımayarak emniyet şeridine gitmekten kaçınmıyorlarsa, ticarette de işlerin böyle yürüdüğü oluyor. Kolay para kazanmak, çabuk zengin olmak isteyen insanlar haksız yöntemlere başvurmaktan çekinmiyorlar.

Artan teknoloji bağımlılığı kahvaltı kültürünü yok etti

Çalışma hayatının yoğunluğu, günlük hayatın şartları, televizyonun esiri olmamız kahvaltı kültürünü olumsuz yönde etkiledi. Artık kimse kahvaltı etmiyor. Geç yatan insanlar saban son dakikaya kadar uyuyor, işlerine ya da okullarına gitmek için alelacele evden çıkıyor. Kimsenin kahvaltıya zamanı kalmıyor. Hafta sonları ise insanlar evlerinde kahvaltı yapmak yerine dışarıdaki mekanlara gidip keyif yapmayı tercih ediyor. Dolayısıyla kahvaltı alışkanlığı geçmişteki gibi değil. Peynir tüketimi de buna bağlı olarak artmıyor. Avrupa’da peynir tüketimi kişi başına 12, ABD’de 15 kilogramken, Türkiye’de bu rakam 5 kilogram civarı. Bizde bu süt ürünleri tüketimindeki açığı kapatan yoğurt var.

Burgu peynirimizle Guinness Rekorlar Kitabı’na gireceğiz

1993’te üretim alanına girmeye karar verdik. Zaman içinde Kastamonu, Adapazarı, Zongul-dak ve Manisa gibi farklı bölgelerde üretim yapılmaya başlandı. Sık sık yurt dışında peynir üretimi yapan tesisleri geziyor, dünyadaki gıda fuarlarına katılıyordum. Orada gördüğüm teknolojiyi kullanarak 2003’te Uşak’ta Avrupa standartlarında bir üretim tesisi kurduk. Biz sadece burgu peynirimizi üretmek için 4 yıl kafa yorduk. Özel bir üretim bandı yaptık, bununla sonsuz uzunlukta peynir üretebiliriz. Hatta bunu 2 kilometre olarak kesintisiz üretip, Guinness Rekorlar Kitabı’na girmeyi planlıyoruz. Bu mesafe İstanbul Boğazı’nı iki defa geçmeye denk geliyor.