15 Mart 2025 Cumartesi / 16 Ramazan 1446

Okumayan ve çalışmayan gençler Milli Güvenlik Meselesi

Türkiye'de ailesinin yanında uzunca bir süre evlenmeden yaşayan ne eğitimde ne istihdamda olmayan gençler ciddi bir problem hâline geldi. Enstitü Sosyal Genel Koordinatörü İpek Coşkun Armağan, sokaklarda, kafelerde vakit geçiren bu nüfusun her yere kanalize edilebileceğine işaret ederek risk grubu oluşturduğuna ve milli güvenlik meselesi olduğuna dikkat çekiyor.

Gülcan Tezcan11 Mart 2025 Salı 21:15 - Güncelleme:
Okumayan ve çalışmayan gençler Milli Güvenlik Meselesi

Enstitü Sosyal Genel Koordinatörü İpek Coşkun Armağan, Enstitü Sosyal tarafından hazırlanan "Yalnız Yaşamın Yükselişi Türkiye'de Tek Kişilik Hanehalklarının Profili" raporunu aksam.com.tr'ye değerlendirdi. Son 10 yılda yalnız yaşama trendinin yüzde 13'lerden yüzde 20'lere çıktığının altını çizen Armağan, bu durumun toplumun geleceği açısından tehdit oluşturduğunu söylüyor. "1.5 milyon 25-29 yaş arasında evlenme potansiyeli olan gencin şu an yalnız yaşaması ve bu trendin artması bizim üzerine düşünmemizi gerektiren bir durum." diyen Armağan, "Sorun şu ki bir olgu olarak oturup bunun üzerine çok düşünmüyoruz. Ekonomik olarak baktığımızda da, enerji tüketimi açısından baktığımızda da maliyetli bir şey ve bence Türkiye'deki problemlerden bir tanesi de bu." şeklinde konuşuyor.

ENSTİTÜ SOSYAL İLE BAŞLASAK... NELER YAPIYOR ENSTİTÜ SOSYAL?

Temel stratejilerimizden bir tanesi şuydu. Türkiye'de müşterek varoluşumuza katkı sağlayacak eğitim tarafıyla, annelik, babalık tarafıyla her türlü çalışmanın içinde yer almalıyız. Aile kurumunu önemsememizin sebebi sadece muhafazakar motivasyonlarımız değil açıkçası. Şu an sosyal yapının kırılganlığını azaltacak önemli faktörlerden bir tanesi aile kurumu. Eğitim kurumu ve birkaç kurum daha var sosyal dirençliliğimizi artıracak. Biz bu noktada teknik de bakıyoruz. Şu an hâlâ en işlevsel yapı aile, demek ki aileyi korumamız gerekiyor diye düşünüyoruz.

NEDEN AİLE HÂLÂ BU KADAR ÖNEMLİ BİZİM İÇİN?

Yaşam Memnuniyeti Araştırması 2024'ün verilerini açıkladı TÜİK. Ne olursa olsun dönüp dolaşıp insanların en mutlu olduğu yer aileleri. Mutsuzluk sebebi de olabilen ama hâlâ insanları, toplumu güçlendiren yapı aile. Ama eğitim kurumu veya diğer kurumlar ailenin güçlenmesine dönük çok fazla adım atmıyor. Mesela eğitim kurumlarında kariyer rehberliği vardır ama bunun içerisine hiçbir zaman iş, aile dengesi gibi konular girmez. Aile hiç girmez. Çocuğun mesleki kariyeri düşünülürken herhangi bir metinde aile geçmez. Aile hayat bilgisinin konusudur çünkü. Ailemizle yaşam. Benim ailem, güzel ailem şeklinde verilir o da. Bunun kariyer açısından da değerli bir şey olduğu söylenmez. Sadece evlenmek bağlamında değil aile ilişkilerini sağlıklı tutmanın kariyerine de olumlu katkı sağlayacağıyla ilgili hiçbir telkin yok.

Türkiye'de, psikiyatri, psikologlar ve psikoloji ekolleri 'önce sen' diyor. Önce kendine bakman ve iyi olman lâzım. Tabi ki önce insanın kendisinin nefes alması çok kritik bir şey ama biz birlikte yaşıyoruz ve birlikte yaşamak bir sanattır. Birlikte yaşamayı biliyor muyuz? Müşterek varoluşa önem veriyor muyuz? Vermiyor muyuz?

BUNA RAĞMEN AİLEDEN KOPUŞLAR ÇOK HIZLANDI. NEDEN SİZCE?

Burada birazcık belki medyayı değerlendirmek lâzım. Kadın kuşağı, gündüz kuşağı programlarına yönelik eleştiriler var. Ancak kadın kuşağından çok daha riskli bir grup var; ana haber bültenleri. Kadın kuşağını genelde kadınlar izliyor zaten. Ana haber bültenini yemekte ailecek izliyoruz ve haberlere baktığınızda bu verilerin tam zıddı. Toplumsal güvensizlik ve müşterek var olamayız algısı oluşuyor. Her yerde şiddet var, gasp var, cinayet var. Özellikle bu son dönemdeki olaylar, Narin meselesindeki dil, söylem. Orada bütün detayların hiçbir çocuk kodu, aile kodu olmadan medyada kullanılması, üstüne Yenidoğan Çetesi hikâyesinin gelmesi... Ben arkadaşlara bu sene doğurganlıkta iki puan düşüş bekleyin dedim. Bunun çok olumsuz etkisi olacak. Çünkü bu tip travmaların doğurganlıkta ciddi etkisi var.

PEKİ NE YAPMAK GEREKİYOR?

Bizim bununla ilgili bir üst söylemeye ihtiyacımız var. Aile önemlidir tamam ama aile niye önemlidir? Biz şunu söylüyoruz. Şu anda yeni nesillerin bu kadar psikolojik kırılganlığının sebebi nesiller arası aktarımın kesilmesi. Bunu bütün dünyadaki sosyologlar, psikologlar böyle görüyor. Çünkü çekirdek aile bağları kopardı. Okulda bir sorun yaşadığında gelip annene anlatman bir psikolojik sağaltımdı. Ama gittikçe bundan vazgeçiyoruz. Artık anneye gelip onu anlatmıyoruz. Arkadaş grubuna yazıyoruz. "Şunlar şunlar oldu ne yapayım buna?" Herkes bir şey söylüyor. Ama o arkadaş grubunun içinde bir şey eksik. Anne, merhametli bir şekilde en rasyonel çözüm neyse çocuğu için onu verir. Ama arkadaşlık ilişkilerinde rekabet girebilir araya ve acımasız olabilirler. İlla çocuk da olmak zorunda değil. 3. kuşak diyeyim çok daha kırılgan hale geliyor ve her şey travmaya dönüşüyor. Psikologlar yemek tarifi ararken google'a bakmayın annenizi arayın tavsiyesinde bulunuyor artık. "Anneniz anlatsın telefonda. Hem ona hem de size iyi gelir. Arayın, konuşun. Onun bilgisinden faydalanın." diyorlar. Bu sadece büyükten küçüğe bir şey değil bence. Dijital okur-yazarlık konusunda küçükler daha iyiyse büyüklere belli şeyleri öğretebilirler, belli yönlendirmeler yapabilirler. Bu karşılıklı kanalı bizim tekrar açmamız gerekiyor. Ama o kanalı açarken aile hayatında bizim hâlâ çözümleyemediğimiz bazı gerçeklikler var, bunları da göz önünde bulundurmamız gerekiyor.

DAHA ÇOK HANGİ YAŞ GRUBU YALNIZ YAŞAMAYI TERCİH EDİYOR?

Yalnız yaşama tercihinin erkekler açısından istihdamla da ilişkisi var. Ama kadınlarda böyle değil. Kadınlarda en çok yalnız yaşayan grup 65 - 75 yaş arası eşini kaybetmiş bireyler. Çünkü kadınlar hayatta kalabiliyorlar yalnız başına. Erkekler muhakkak birine ihtiyaç duyuyor, tekrar evleniyor. Şu anda yalnız yaşama trendinde yoğunluk erkeklerde. Bizim için bu rapordaki enteresan bulgulardan bir tanesi de 1milyon 202 bine yakın evli var yalnız yaşayan. Medeni durumu evli. Ama yalnız yaşıyor. Bunların 700 bini erkek. Bir kısmını istihdamla ilişkilendirebiliriz ama çok büyük bölümünü temsil ettiğini düşünmüyorum açıkçası. Boşanma sürecine giremeyip kadının genelde ailesinin yanına taşınıp adamın evde yalnız kalmasından dolayı tek yaşıyor olabilir. Veya erkek evi terk eder. Kadın çocuklarıyla beraber onlarına bakmak durumundadır. O şekilde yaşamaya devam eder.

ÇEKİRDEK AİLELERDE TEK ÇOCUKLA YETİNİLMESİ BU YALNIZLAŞMA TRENDİNDE ETKİLİ MİDİR SİZCE?

Şimdi artık herkes tek çocuk. Ve herkes anasının, babasının kıymetlisi. O iki kıymetlinin bir araya gelmesi ve bir yaşamı paylaşması ekonomik olarak daha avantajlı olmasına rağmen bile paylaşamıyorlar meseleyi. Bu, çok etkileyecek bizi. Doğurganlık oranımızın düşmesinin geleceğe dönük etkilerini kimse konuşmuyor. Onlar tek büyümüş, tek çocuklar.

Tek çocuk olduğu için yatırım olarak alınan 1 + 1 evi o çocuğa veriyor ebeveyn. Şu an tekhanelilere baktığımızda çoğunluğu ev sahibi. Kiracı değiller. Kira ödemeden kendi başına ama çok daha yüksek maliyetle yaşamayı sürdürüyor. Bu çocuk evlenir mi derseniz?

UZUN VADEDE CİDDİ ANLAMDA BİR YALNIZLIK VE AİLENİN DAHA DA PARÇALANMASI GİBİ BİR TEHDİTLE KARŞI KARŞIYA OLDUĞUMUZU SÖYLEYEBİLİR MİYİZ?

Şu anda oransal olarak Japonya'ya göre çok kötü durumda değiliz ama 5 milyonun üzerinde yalnız yaşayan insan var ülkemizde. Ve temel problemimiz de şu; son 10 yılda yüzde 13'lerden yüzde 19'lara, yüzde 20'lere gelmiş olması bu oranın. Bu trend niye yükseliyor?

Bizim dikkatimizi çeken şey o oldu. Yaklaşık 5 milyon 200 bin kişilik grubun içerisinde de çok enteresan gruplar var. Mesela 1 milyon 200 bini evli. 1.5 milyonu bekâr. O da bizim için risk grubu. Odaklanacak yer ne derseniz ben bu evliler ve bekârlar derim. Bir de işte boşanmışlar ve eşi ölmüş orta yaşlı bireyler. Onlarla ilgili tabii ki sosyal hizmet, sosyal politika geliştirmek gerekiyor ama diğerleriyle ilgili gerçekten oturup düşünmemiz gerekiyor. Burada artık ailelerin telkinleri, eğitimin telkini, iş yaşamının telkinlerinin bu durumu çok net etkilediği görülüyor. Ve bu ekonomik olarak baktığımızda da, enerji tüketimi açısından baktığımızda da maliyetli bir şey. Sorun şu ki bir olgu olarak oturup bunun üzerine çok düşünmüyoruz. Bence Türkiye'deki problemlerden bir tanesi de bu.

BİRLİKTE YAŞAM KÜLTÜRÜ YOK OLUYOR. AİLEDE OLUŞMASI GEREKEN O KÜLTÜR ORTADAN KALKIYOR...

Şöyle riskleri de var. Sadece aile hayatı kurma anlamında değil bir yere tutunma, istihdamda da kendi kariyer yaşantısına tutunma noktasında da sıkıntılar oluyor. O uyumsuzluğu hayatın her yerine yansıtıyorlar ne yazık ki.

Türkiye'de ailesinin yanında uzunca bir süre evlenmeden yaşayan bağımlı nüfus da ayrı bir fenomen. Ev gençleri deniyor ne eğitimde ne de işte varolabiliyor. Bu da ciddi bir problem. Bunların aileden ayrı olması gerekiyor gerçekten. En sorumlu kısmı diyebileceğimiz bir şey. Aslında çok enerjik bir grup olmasına rağmen ev gençleri deniyor. Ben ev gençleri demiyorum onlara çünkü evde olduklarından da emin değilim. Herhangi bir oyun salonunda oyun oynuyor da olabilir. Evde çok durduklarını da düşünmüyorum ben onların. Biraz sokaklardalar, kafelerdeler. Çok yoğun bir kafe kültürü var zaten Türkiye'de.

Ayrıca risk grubu. Milli güvenlik meselesidir diyorum. Her yere kanalize edebilirsin bu gruptaki insanları. Bunların bir kısmının Türkiye'de iş piyasasında gösterilmeyen kayıtsız iş gücü olduğunu da düşünüyorum bu arada. Çalışmayan kadınlar da var belli bir yüzde oluşturuyor ama günün sonunda hiçbir ülkenin bu kadar genç bağımlı nüfusu yok.

Tabii ki bunların eğitimde veya işte bir istikrar göstermesi gerekiyor. 1.5 milyon insan, 1.5 milyon 25-29 yaş arasında evlenme potansiyeli olan gencin şu an yalnız yaşaması ve bu trendin artması bizim üzerine düşünmemizi gerektiren bir durum.

TEK BAŞINA YAŞAMA OLGUSU ÜLKEMİZDE GİDEREK YAYGINLAŞIYOR

Enstitü Sosyal'in toplumsal sorunlara ilişkin çarpıcı araştırmalarına bir yenisi eklendi. Nursen Tekgöz ve Selçuk Aydın'ın hazırladığı "Yalnız Yaşamın Yükselişi Türkiye'de Tek Kişilik Hanehalklarının Profili" raporu, Türkiye'de değişen aile dinamiği ile ilgili önemli veriler ortaya koydu.

"Yalnız Yaşamın Yükselişi Türkiye'de Tek Kişilik Hanehalklarının Profili" raporunu hazırlayan Nursen Tekgöz: "Kentleşme ve iş hayatındaki hareketlilik ihtiyacının artması, bireylerin geleneksel aile yapılarından uzaklaşarak bağımsız yaşam düzenlerini tercih etmelerini teşvik ediyor. Eğitim ve kariyer süreçlerinin uzaması, evlilik ve çocuk sahibi olma yaşının yükselmesi gibi demografik değişimler de yalnız yaşamayı destekleyen önemli unsurlar arasında yer alıyor."

YALNIZ YAŞAMIN ÖNLENEMEZ YÜKSELİŞİ

Enstitü Sosyal, Türkiye'de hızla artan ancak akademik ilgiden yeterince pay alamayan tek kişilik hanehalkları olgusuna dikkat çekmek amacıyla Yalnız Yaşamın Yükselişi

Türkiye'de Tek Kişilik Hanehalklarının Profili başlıklı bir rapor hazırladı.

Araştırmacıların, kamu kurumlarının ve sivil toplumun bu konuyla ilgilenmesini teşvik etmeyi hedefleyen rapor, TÜİK verilerinden yola çıkarak Tek başına yaşayan bireyler kimlerdir?" sorusuna yanıt ararken ülke sosyolojisinde yaşanan bu önemli değişim ve dönüşümü inceliyor.

Rapor, tek başına yaşama olgusunun çok boyutlu yapısına dikkat çekmeyi ve hem bu olguyu doğuran faktörleri hem de yarattığı toplumsal, ekonomik ve kültürel etkileri derinlemesine inceleyen çalışmaların artmasını hedefliyor. Raporu hazırlayan isimlerden Nursen Tekgöz'e yalnız yaşamın yükselişine neden olan gelişmeleri sorduk.

TEK KİŞİLİK HANEHALKLARININ ARTIŞI NASIL BİR TOPLUMSAL DÖNÜŞÜMÜ İŞARET EDİYOR?

Tek kişilik hanehalklarının artışı, bireyselleşme sürecinin hızlanması, geleneksel aile yapılarının çeşitlenmesi ve toplumsal dayanışma pratiklerinin dönüşmesi gibi çok boyutlu bir değişime işaret ediyor. Geçmişte bireyin toplumsal statüsü daha çok aile bağları üzerinden tanımlanırken, günümüzde bireyin kendi ekonomik, sosyal ve kültürel kimliği temelinde konumlandırılması giderek yaygınlaşıyor. Bu değişim, yalnız yaşamayı teşvik eden sosyoekonomik yapılarla iç içe geçmiş, kentleşme, ekonomik dönüşüm, iş gücü piyasasındaki değişimler ve dijitalleşme gibi dinamiklerle şekillenmiştir.

Tek kişilik hanehalklarının yaygınlaşması, yalnızca bireysel tercihlerden kaynaklanan bir eğilim değil, kentleşme süreçleri, ekonomik yapıların dönüşümü ve iş dünyasındaki esnek çalışma modellerinin yaygınlaşması gibi birbirine bağlı birçok faktörün etkisiyle ortaya çıkan derin bir toplumsal dönüşümün parçası. Özellikle kentleşme ve iş hayatındaki hareketlilik ihtiyacının artması, bireylerin geleneksel aile yapılarından uzaklaşarak bağımsız yaşam düzenlerini tercih etmelerini teşvik ediyor. Eğitim ve kariyer süreçlerinin uzaması, evlilik ve çocuk sahibi olma yaşının yükselmesi gibi demografik değişimler de yalnız yaşamayı destekleyen önemli unsurlar arasında yer alıyor.

TEK KİŞİLİK YAŞAM EKONOMİK DİNAMİKLERİ ETKİLİYOR

Bu dönüşüm yalnızca demografik bir kayma olarak değerlendirilmemeli, aynı zamanda ekonomik, sosyal ve güvenlik boyutlarıyla da ele alınmalıdır. Örneğin, tek başına yaşayan bireyler konut piyasasında yeni bir talep yaratarak küçük metrekareli ve tek odalı konutların artışına neden olmaktadır. Bunun yanı sıra, tüketim alışkanlıkları açısından da bireysel harcamalar daha fazla öne çıkmakta, bu da ekonomik dinamikleri etkiliyor. Özellikle çift gelirli hanelerin ekonomik dalgalanmalara karşı daha dirençli olduğu göz önüne alındığında, yalnız bireylerin finansal krizlerden daha fazla etkilenme riski taşıdığı söylenebilir.

Bununla birlikte, tek başına yaşamak çevresel sürdürülebilirlik açısından da riskler barındırıyor. Hane başına düşen enerji tüketiminin artması, kaynak kullanımında verimsizliğe yol açarak toplam enerji ihtiyacını yükseltiyor. Isınma, su kullanımı ve elektrik tüketimi gibi alanlarda bireysel tüketimin artması, karbon ayak izinin büyümesine ve doğal kaynakların hızla tükenmesine yol açıyor.

YALNIZLAŞMA, TOPLUMSAL DAYANIKLILIĞI AZALTIYOR

Tek kişilik hanehalklarının yaygınlaşması, bireylerin dijital platformlara olan bağımlılığını da artırıyor. Sosyal bağların dijital ortamlarda sürdürülmesi, bireylere yeni bağlantılar kurma imkânı sağlasa da, dijital manipülasyon, siber güvenlik tehditleri ve ekonomik istismara açık hale gelme risklerini beraberinde getiriyor. Özellikle bilgi ekosisteminde sosyal çevreden kopuk bireyler, dezenformasyon kampanyalarına karşı daha savunmasız hale gelebiliyor.

Diğer yandan, yalnızlaşmanın toplumsal dayanışma mekanizmalarını zayıflatması, afet ve kriz durumlarında bireylerin bir araya gelme ve kolektif hareket etme becerilerini de olumsuz etkiliyor. Sosyal bağların giderek zayıflamasına, kriz anlarında toplumsal dayanıklılığın azalmasına ve bireysel başa çıkma mekanizmalarının yetersiz kalmasına yol açabiliyor.

Dolayısıyla, tek kişilik hanehalklarının artışı yalnızca bireysel yaşam tercihleri çerçevesinde ele alınmamalıdır. Bu dönüşüm, kentleşme politikalarından sosyal güvenlik sistemlerine, ekonomik yapılar ve dijital okuryazarlık politikalarına kadar geniş çaplı düzenlemeleri gerektiren bir olgu. Bireylerin yalnız yaşamlarının getirdiği ekonomik ve sosyal kırılganlıkları yönetebilmek için kent planlaması, sosyal politikalar ve dayanışma mekanizmaları yeniden kurgulanmalıdır. Bu bağlamda, tek kişilik hanehalklarının artışı sadece bir yaşam biçimi olarak değil, toplumsal yapının yeniden şekillendiği geniş çaplı bir dönüşüm süreci olarak değerlendirilmelidir.

AİLE KURUMUNUN DEVAMLILIĞI AÇISINDAN TEK KİŞİLİK HANEHALKLARININ ARTIŞI BİR TEHLİKE VE TEHDİT MİDİR?

Tek kişilik hanehalklarının artışını doğrudan bir tehdit olarak görmek yerine, aile yapısının dönüşmesi olarak değerlendirmek daha doğru olur. Ancak bu değişimin bazı sosyo-ekonomik riskleri de barındırdığı bir gerçek:

Aile içi dayanışmanın azalması: Geleneksel aile yapılarında yaşlı bireylere bakım, ekonomik destek ve psikolojik dayanışma sağlanırken, tek başına yaşayan bireyler için bu tür destek mekanizmaları zayıflayabiliyor.

Doğum oranlarının düşmesi: Uzun süre yalnız yaşayan bireylerin evlilik oranları düşüyor ve bu da doğurganlık hızını etkileyerek nüfusun yaşlanmasını hızlandırıyor.

Sosyal izolasyon riski: Yalnız yaşam tercih edilse bile, yaş ilerledikçe yalnızlık psikolojik sorunlara yol açabiliyor.

Bu dönüşümün tehdit olmaktan çıkması için sosyal politikaların değişmesi gerekiyor:

Esnek aile politikaları: Sadece çekirdek aileyi değil, geniş aileden bağımsız yaşayan bireyleri de kapsayan sosyal destek modelleri oluşturulmalı.

Topluluk odaklı yaşam alanları: Yalnız yaşayan bireyler için ortak sosyal alanları içeren konut projeleri teşvik edilmeli.

Yaşlılık politikaları: Gelecekte yalnız yaşayan yaşlı bireylerin bakım ihtiyacını karşılayacak politikalar geliştirilmelidir.

SİZCE HANGİ ETKENLER BU TÜR BİR YAŞAM BİÇİMİNİ TETİKLİYOR?

Tek kişilik hanehalklarının artışını tetikleyen başlıca faktörler arasında ekonomik bağımsızlık ve kariyer öncelikleri, kentleşme ve konut dinamikleri, değişen evlilik algısı ve doğurganlık eğilimleri, dijitalleşme ve yeni sosyalleşme modellerini sıralayabiliriz.

Kadınların işgücüne katılım oranının artması, evlenme yaşını yükseltiyor ve bireylerin daha uzun süre yalnız yaşamasına neden oluyor. Uzun çalışma saatleri ve iş merkezlerinin büyük şehirlerde yoğunlaşması, bireyleri ailelerinden ayrı yaşamaya itiyor.

Kentleşme noktasında büyükşehirlerde stüdyo dairelerin artışı ve tek başına yaşamanın daha erişilebilir hale gelmesi, bu eğilimi destekliyor. Anadolu'da da artık benzer bir değişim gözlenmeye başlandı; özellikle sanayi bölgelerinde çalışan gençler kendi hanelerini kuruyor.

Evliliğe ve çocuk sahibi olmaya yönelik toplumsal baskıların azalması, bireylerin tek başına yaşamaya daha sıcak bakmasını sağlayan bir başka etken.

Boşanmaların artması da yalnız yaşamayı tetikliyor elbette, birçok birey evlilik sonrası tekrar aile evine dönmek yerine bağımsız bir hayat kuruyor. Online sosyalleşme ve dijital iş modelleri de bireylerin fiziksel bir ev arkadaşı ya da aile desteği olmadan güçlü sosyal bağlar kurabilmesini sağlıyor.

BOŞANMALAR YALNIZ YAŞAM TERCİHİNİ NE ÖLÇÜDE ETKİLİYOR?

Boşanmalar yalnız yaşamı doğrudan etkileyen önemli faktörlerden biri. Özellikle Türkiye'de boşanma oranlarının artışıyla birlikte yeniden evlenme oranlarının düşmesi, bireylerin uzun vadede tek başına yaşama eğilimini artırıyor. Öte yandan; boşanan bireyler genellikle çekirdek aile modeline geri dönmek yerine bağımsız yaşamayı tercih ediyor. Ekonomik açıdan güçlü olan bireyler, boşandıktan sonra tek başına yaşamayı sürdürüyor ve bu da tek kişilik hane oranlarını artırıyor.

Kadınlar için boşanma sonrası aile evine dönme oranı geçmişe kıyasla azaldı, çünkü ekonomik bağımsızlık arttıkça kendi evlerinde yaşamayı tercih ediyorlar.

BU ARTIŞ DAHA ÇOK BÜYÜKŞEHİRLERDE Mİ, ANADOLU'DA DA YAYGINLAŞMAYA BAŞLADI MI? SİZİ EN ÇOK ŞAŞIRTAN BÖLGE NERESİ OLDU TEK KİŞİLİK HANEHALKI ARAŞTIRMASINDA?

Başlangıçta tek kişilik hanehalklarının artışı İstanbul, Ankara, İzmir gibi büyükşehirlerde yoğunlaşmıştı. Ancak son yıllarda Anadolu'daki orta ölçekli şehirlerde de benzer bir yükseliş gözlenmeye başlandı.

En dikkat çekici bölgeleri şöyle sıralayabiliriz:

Konya: Geleneksel aile yapısının güçlü olduğu düşünülen Konya, özellikle genç nüfus içinde tek kişilik hane oranının arttığı şehirlerden biri.

Gaziantep: Sanayi ve ticaretin gelişmesiyle birlikte göç alan Gaziantep, bekar çalışanların artmasıyla tek kişilik hanelerde önemli bir yükseliş yaşandığı düşünülüyor.

Trabzon ve Rize: Karadeniz'de erkeklerin yurt dışı işçiliği veya şehir dışına göçü nedeniyle kadınların yalnız yaşamaya başladığı tahmin ediliyor.

Bu durum, Anadolu'da geleneksel aile yapılarının esnemeye başladığını ve ekonomik nedenlerle yalnız yaşamanın yaygınlaştığını göstermesi açısından oldukça dikkat çekici.

TÜRKİYE'NİN HIZLA YAŞLANDIĞI DA BİR GERÇEKLİK OLARAK ÖNÜMÜZDE. BU DURUMDA TEK KİŞİLİK HANEHALKLARININ ARTIŞIYLA BİRLİKTE NELERE İHTİYAÇ DUYULACAK? SİZİN ÖNGÖRÜLERİNİZ NELER VE NELERE HAZIRLIKLI OLMALIYIZ?

Türkiye'de hem yaşlanan nüfus hem de tek kişilik hane sayısındaki artış, önümüzdeki yıllarda ciddi sosyal politikalar gerektirecek.

Gelecekte en çok yaşlılara yönelik bireysel bakım hizmetlerine (evde sağlık hizmetleri ve refakatçi desteği), yalnız yaşayan bireylere yönelik sigorta ve emeklilik planlarına, ortak yaşam alanları sunan yeni konut modellerine ve teknolojik destek sistemlerine (dijital bakım hizmetleri, akıllı ev çözümleri) ihtiyaç duyulacak.

  • yanlız yaşama
  • aile
  • hizmetler