23 Kasım 2024 Cumartesi / 22 CemaziyelEvvel 1446

Nebi Miş: CHP, seçmenini İP ve HDP’ye itiyor

Miş: Kılıçdaroğlu bir yandan CHP’lileri İP ve HDP’yi benimsemeye itiyor bir yandankutuplaştırıcı söyleme başvuruyor. AK Parti karşıtı seçmenin öfkelenmesini istiyor. HDP, İyi Parti ve Atatürkçü seçmeni aynı yerde buluşturmaya çalışıyor.

FADİME ÖZKAN11 Şubat 2019 Pazartesi 07:00 - Güncelleme:
Nebi Miş: CHP, seçmenini İP ve HDP’ye itiyor

31 Mart yerel seçimleri için artık iki aydan az zaman kaldı. Partiler arası ittifaklar, işbirlikleri neredeyse tamamlandı. Millet ittifakının adayları ve kampanyaları, sloganlarıyla ilgili çalışmalar henüz neticelenmedi ama ana hatlar yine de belli oldu. 24 Haziran’ı ve 16 Nisan’ı tekrar eden yakınlaşmalar bir kez daha belirdi. AK Parti ve MHP’den oluşan Cumhur ittifakı ve karşısında da CHP+İP+HDP’den oluşan millet ittifakı. Bu iki ana hat bundan böyle Türkiye siyasetinin yerleşik formumu olacak? İki partili sistem benzeri bir yapıya doğru mu gidiyoruz?

Öncelikle şunu belirtelim. Siyasal alan yeniden şekilleniyor. Bir geçiş süreci yaşıyoruz. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin siyasal alana yönelik etkisi yavaş yavaş şekillenecek.  Nihai olarak, partiler açısından siyasal yapının nasıl şekilleneceği ile ilgili şimdilik bazı öngörülerde bulunmak mümkün.

Uzun süre şunu tartıştık: Türkiye başkanlı bir siyasal sisteme geçtiğinde ABD’deki gibi iki partili bir yapı mı oluşur? Yoksa Latin Amerika ülkelerinde olduğu gibi, çok partili, iki partili, iki bloklu veya hakim partili modellerden biri mi ortaya çıkar?

24 Haziran seçimlerine gidilirken partiler farklı ittifak modelleri geliştirdiler. Şimdi 31 Mart seçimlerine giderken ittifaklar ve işbirlikleri daha da derinleştirilmeye çalışılıyor. Geçen seçime ve önümüzdeki seçime yönelik siyasal alanda olup bitenlere baktığımızda şimdilik Türkiye’nin siyasal parti sistemi iki partili olmaktan daha çok iki bloklu bir yapıya doğru evriliyor.

Blokların taşıyıcı sütunlarının birini AK Parti oluşturuyor. Diğerinin taşıyıcılığını CHP yapmak istiyor. Bunun için uğraşıyor. Her ne kadar 1950 sonrası demokratik dönemde CHP tek başına iktidar olamasa da, bu güne kadar bu gelenek, bazen parti adları değişmekle birlikte, devam etmiştir. Sağ siyasetin karşısında belirli bir ağırlığı olagelmiştir. Bu açıdan bakıldığında AK Parti karşıtı blokun taşıyıcılığını CHP’nin yapması beklenir.

 

AMAÇ YÜZDE 70 SAĞI PARÇALAMAK

Bunu şimdilik yapamıyor mu CHP?

Aslında bugün için yapacağım bu analiz tam anlaşılamayabilir. Ama uzun süreli siyasete bakılınca anlaşılacaktır.  Kılıçdaroğlu’nun yönetimindeki CHP, uzun dönemli olarak üzerinde düşünülmüş, çalışılmış,  tutarlı ve yeni siyasal sistemin gerekliliğine göre bir yol haritası belirleyebilmiş değil. Daha çok taktiksel, kısa dönemli ve sadece AK Parti karşıtlığında bir siyaset yapıyor. “Önce AK Parti’yi geriletelim, sonrasını düşünürüz” yaklaşımıyla hareket ediyor.

Bunun kısa ve uzun dönemli olmak üzere iki önemli etkisi olacak CHP açısından.

24 Haziran seçimleri öncesi CHP ve onu destekleyen siyasal ve toplumsal elitlerin bir kısmı şöyle düşündü: Yeni siyasal sistemde, yüzde 50 oy oranı ile başkan seçileceği için CHP ve sol siyasetin yakın dönemde işi zor. Çünkü sağ siyasal toplumsal kesimlerin oy potansiyeli yüzde 70 civarında. Tarihsel olarak sağ ve sol siyaset açısından bloklar arası oy geçişkenliği azdır. Ama sağ ve solun içinde farklı partilere oy geçişkenliği yüksek olmuştur. Dolayısıyla yüzde 70’lik seçmen blokunu parçalayacak ve bunun bir kısmının CHP’nin içinde olduğu bloka kaymasını sağlayacak bir siyaset izleyelim dediler.

Bu düşünceden hareketle, CHP’yi sağa yaklaştırma, sağda Saadet Partisi gibi küçük partileri aktörleştirme, İyi Parti’yi CHP’nin yanına çekerek siyasette kalıcı olmasını sağlama gibi taktiklere başvurdular.  Geçmiş dönemde AK Parti’de ve sağ partilerde siyaset yapan bazı aktörleri yeniden siyasete dahil etmek için çaba gösterdiler.

 

SİYASETİN GENETİĞİYLE OYNUYORLAR

Sonuç alabildiklerini düşünüyor musunuz?

Siyasetin doğal genetiği ile siyasal mühendisliklerle bu kadar çok oynarsanız kısa dönemli olarak kısmı kazançlar elde edebilirsiniz. Ancak uzun dönemli olarak, böyle bir siyasal yaklaşımın sonucu önce sizi olumsuz etkiler.

Kılıçdaroğlu, 24 Haziran seçimlerinde devreye soktuğu taktiksel hamlelerinin başarılı olduğunu düşünüyor. Buna göre hareket ediyor.

Bu seçimde de 24 Haziran’da olduğu gibi taktiksel hamleler yapıyor. Ama seçimlere gidilirken görüldüğü gibi kendi partisinin içi karıştı. Yoğun bir şekilde istifalar yaşanıyor. CHP’li bazı belediye başkanları DSP’ye geçti. Kendi seçmenleri CHP içindeki bu tartışmaları ve kavgaları görünce umutsuzluğu artıyor.

 

CHP SEÇMENİNİ KENDİ ELİYLE İP VE HDP’YE İTİYOR

Dolayısı ile uzun dönem açısından CHP’nin durumuna bakınca, Kılıçdarğlu yönetiminin politik ve konjonktürel manevraları kendi partisine zarar veriyor. İyi Parti’nin siyasette ağırlığının artması CHP’ye yaramaz. CHP içindeki ulusalcı Kemalist çizginin gideceği yeni bir alternatif olur. HDP siyasetini, batı illerinde güçlendirmek de CHP için uzun dönemde bir fayda sağlamaz. CHP içindeki sol sosyalist yapıların HDP’ye geçişkenliği artar. CHP de sürekli kendi bloğunda bu tip blok içi dengelerle ve siyasal pazarlıklarla uğraşacağı için, siyasette iki bloklu yapının taşıyıcılığında sürekli zorlanır.

 

CUMHUR İTTİFAKI OLASI SORUNLARI ÇABUK AŞTI

Yerel seçimler il-ilçe bazında parti teşkilatlarını heyecanlandırıyor. Haliyle partiler açısından ittifakların yerele yansıması biraz daha sıkıntılı olabiliyor. Cumhur ittifakının partileri bu imkan ve işbirliği dengesini kurabildi mi?

Partiler sadece Ankara merkez teşkilatlarından oluşmuyor. En küçük beldelere kadar teşkilat yapıları var. Ayrıca her siyasi partinin tabanı içinde farklı seçmen eğilimleri var. İlaveten Türkiye’de parti tabanları ittifakları yeni deneyimliyor. Dolayısıyla her parti için ittifakların kuşkusuz zorlukları var.

Genel ve cumhurbaşkanlığı seçimlerine göre ise yerel seçimlerde ittifak kombinasyonları geliştirmek çok daha zor. Yerelde akrabalık ve hemşehricilik ilişkileri, bir partinin il düzeyinde aday çıkarmazken o ilin bir ilçede aday çıkarması ya da tam tersi durumlar partilerin ittifak dinamiğini kuşkusuz etkiliyor.

Ancak, AK Parti ve MHP’nin işbirliğinin seçimlerden önce şekillenmeye başlaması ve sadece bir seçim ittifakı olmaması, bu süreçte her iki partinin yerel seçim ittifakını kolaylaştırdı. Seçim ittifakında yaşanabilecek sorunlar, cumhur ittifakı üst başlığı üzerinden kolayca çözüme kavuşturuldu. Her iki partinin tabanlarından ittifaka yönelik oluşabilecek itirazlar ve muhtemel sorunlar, cumhur ittifakının oluşma motivasyonu üzerinden giderildi.

 

AK PARTİ VE MHP’Yİ 15 TEMMUZ BİRLEŞTİRDİ

Türkiye’nin ihtiyaç duyduğu sorumluluğu yüklenen partiler olarak AK Parti ve MHP birlikte yol yürüme mecburiyetinden nasıl etkileniyor? 

Cumhur İttifakı, 15 Temmuz sonrasından bu yana ülkenin bekasını merkeze alan, cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin kurumsallaşması ve içerden ve dışardan gelebilecek saldırılara karşı birlikte mücadele bağlamında yürüttükleri işbirliğini seçim ittifakına daha kolay taşıyabiliyorlar.

Her iki partinin liderlik düzeyinde kararlılığı ve gücü, yerelde oluşan sorunlara aniden müdahale ile krizin derinleşmesi engellenebiliyor.

Ayrıca Cumhur İttifakı’nın, 16 Nisan referandumunda ve 24 Haziran seçimlerinde başarılı olması bu yerel seçimler için iki parti arasında işbirliğinin derinleşmesini kolaylaştırdı. 

Yine ayrıca, Millet İttifakı’nın hem partiler arasındaki müzakerelerde aday konusundaki çıkmazları hem de İyi parti ve CHP’nin kendi adaylarını belirleme süreçlerindeki krizleri Cumhur İttifakı’nın hem ittifak sürecinde hem de seçimlerde pozisyonunu güçlendirdi.

 

17 YILLIK İKTİDARA RAĞMEN HEYECANLI

AK Parti’nin seçim stratejisini, sloganını kampanyasını nasıl buldunuz?

17 yıldır iktidarda olan ve 14 farklı seçimde seçmenin karşısına sürekli manifestolar ve seçim beyannameleri koyan bir parti için yeni ve farklı şeyler söylemek zordur. Hatta geçmiş dönemlerde çıtayı çok yükseklere çıkarmış bir parti için aynı seviyenin sürekli korunması da zorluklar içerir.

Ancak, her seçim döneminde AK Parti hem kendi tabanını canlı tutmak hem de teşkilatları seçime motive etmek için enerjisi yüksek bir kampanya süreci götürüyor. Bu seçimde her parti kampanyaya çok erken başladı. AK Parti manifesto toplantısından önce Ankara ve İstanbul başta olmak üzere birçok büyükşehirde geniş katılımlı aday tanıtım toplantısı yaptı. 

Ama tüm bunlara rağmen, manifestoyu da geniş katılımlı ve heyecanlı bir sunum ile açıkladı.

 

TEMEL HİZMETLER ÖNCELİĞİNİ KAYBETTİ

11 maddelik manifestoyu nasıl buldunuz?

AK Parti’nin açıkladığı seçim manifestosunda iki husus dikkat çekiyor. İlki, seçmen beklentilerindeki farklılaşma ve şikayetler dikkate alınmış. Şu bir gerçek. Artık seçmeni çöpünüzü zamanında toplayacağım, kaldırımınızı temizleyeceğim, su sıkıntısı çekmeyeceksiniz ve yollarınızı asfaltlayacağım gibi vaatlerle ikna edemiyorsunuz. Çünkü bu tip hizmetleri zaten bir belediye başkanının yapması gerekenler olarak görüyor. Bunun ötesinde, belediye başkanından ve yerel yönetimlerden şehrini, ilçesini beldesini kalkındıracak hizmetler bekliyor. Şehrini diğer şehirlerden farklılaştıracak yatırım çekecek, turizmi artıracak politikalar geliştirmesini bekliyor. Örneğin şehrindeki iş isteyen genç işsizlere iş bulmasını istiyor. Ya da iş bulacağı yatırım ortamını sağlamasını bekliyor. Ayrıca büyük yatırımların yanında mikro konularda hizmet bekliyor. Yaşam kalitesine olumlu etki edecek, şehir yaşantısını kolaylaştırmasını konforlu hale getirmesini istiyor. Yenilikçi hizmetler sunmasını istiyor.

 

SEÇMENİN BEKLENTİLERİ VE ŞİKAYETLERİ

Manifestonun genel içeriğine bakıldığında değişen bu seçmen beklentilerine göre bir çerçevenin oluşturulduğu anlaşılıyor. Bunun yanında şikayet ettiği hususlar ağırlıkta. Aslında seçmenin memnuniyetsizliğinin çoğunu şikayetler oluşturuyor. Denetimsizlik seçmenin vatandaşın en çok kızdığı konuların başında geliyor. Zamanında gelmeyen toplu taşıma aracının, kendisine kötü davranan, kısa mesafe almayan taksi şoförünün, kaldırımı işgal eden sürücünün, denetimsiz yiyecek satan esnafın tüm sorumluluğunu yerel yöneticiye kesiyor.

Şikayetlerini ulaştırıyor. Kendisine şikâyetleri ilettiğinde nazik davranılıyor. Ancak çözüm konusunda adım atılmadığında ya da takibi yapılmadığında şikayetleri artıyor.

 

HİZMETLERİN TAKİBİ ÇOK ÖNEMLİ

Bu bağlamda manifestoda Cumhurbaşkanlığı bünyesinde izleme ve değerlendirme merkezinin kurularak, denetimlerin yapılacağının belirtilmesi önem arz ediyor.Şehirler büyüyor, nüfusları artıyor, toplumun hayat standardı gittikçe yükseliyor. Toplu ulaşıma dair problemler, kentsel dönüşümde yaşanan sıkıntılar, ulaşımda kent içi trafik ve otopark yetersizlikleri gibi başlıklarda şikâyetler artıyor.

Kentsel altyapı, şehir şantiyeciliği, sosyal donatı alanlarının yetersizliği, mimaride dikey yapılaşma ve kent estetiği ile ilgili memnuniyetsizlikler giderek çoğalıyor. Ama diğer taraftan, dünyada yerel belediyecilik hizmetleri ile ilgili önemli dönüşümler yaşanıyor. Teknoloji gelişiyor. Akıllı şehircilik, veriye ve kanıta dayalı çözüm metotları öne çıkıyor. Bu bağlamda da AK Parti’nin yerel yönetim manifestosunda bu konularla ilgili önemli başlıklar.

 

BAŞKAN GİBİ ÇEVRESİ DE SÜZGEÇTEN GEÇİYOR

Peki, seçmen bizatihi nasıl bir belediye başkanı profili bekliyor?

Şurası kesin, belediye başkanın yenilikçi, vizyoner olmasını, güven vermesini, halka yakın, halkın içinde olmasını istiyor. Kendisinin kolayca ulaşabileceği belediye başkanlarını halk seviyor. Zor anında kolayca ulaşacağı, cenazesinde ve düğününde yanında gördüğü başkanları halk seviyor. Samimi olanı, gönülden olanı, fazla hizmet üretemese bile seviyor seçmen.

Bunun yanında özellikle küçük yerleşim yerlerin de Sadece belediye başkanının şahsı belirleyici olmuyor. Aynı zamanda, çevresi akrabaları, muhtemel çalışma ekibi de halkın süzgecinden geçiyor. Başkanın çalışma ekibindeki, akrabalarındaki zenginleşmeleri, mali olarak artan imkanlarını yakından izliyor. Dolayısıyla tüm bu konularda sadece başkanın değil çevresinin de şaibesiz olmasını önemsiyor.

 

SEÇMEN DEĞİŞTİKÇE KAMPANYALAR DA DEĞİŞİYOR

Seçim kampanyaları ve içerikler dönüşüyor mu? Dijital ve sosyal medyalar üzerinden yapılan kampanyalar daha mı etkili?

AK Parti’nin iktidara geldiği 2002 seçimlerinde yaklaşık 41,4 milyondu. 24 haziran seçimlerinde 59,3 milyon kayıtlı seçmen vardı. Bu seçmenlerin 1,6 milyonu ilk kez 24 Haziran’da oy kullanacaktı.

31 Mart seçimlerinde ise, yurt dışı seçmen oy kullanmayacağı için 57,9 milyon kayıtlı seçmen var. Bunların 1,2 milyonu ilk kez oy kullanacak. Bu açıdan bakıldığında Türkiye’de genç seçmen oranı oldukça yüksek.

Diğer taraftan, başka bir rakam vereyim. 2018 yılı verilerine göre internet kullanıcı sayısı 54 milyonun üzerindeydi. Bunların 44 milyonu sosyal medyayı aktif kullanıyor.

Dolayısıyla her siyasi parti seçim kampanyasında sosyal medyayı ve dijital mecraları ihmal edemez.  Siyasal partiler sosyal medyadan seçim kampanyası yürütmese bile, rakiplerinin kendisine yönelik yine sosyal medya üzerinden ürettiği yalan haber ve manipülasyonlara, aynı mecralardan karşılık vermek zorundadır. Meselenin doğrusunu ve esasını anlatmalıdır.

Sosyal medya kullanımı, sosyal medya siyasetçiliği olarak anlaşılmamalı. Sosyal medyanın seçim kampanyasında kullanımı çok daha sofistike olmak zorundadır.

Ama Türkiye’de hala meydan mitingleri önemlidir. Seçmen, kendisi meydanlara gitmese bile bir siyasi partinin meydanlara topladığı kalabalıklara bakarak son kararını şekillendirebilmekte. Meydanlarda büyük kalabalıkları toplayamayan parti başkanları, lider olarak görülmemekte. Meydan mitinglerini az yapan partiye, seçim havasına giremediği eleştirisi yapılmaktadır.

Sonuç olarak, sosyal medya siyasetçiliği ve gerçek sokak siyasetinin dengesini iyi ayarlamalıdır.

 

MEŞRUİYET SUÇLAMASI POLİTİK ÇARESİZLİKTEN

31 Mart’ta yerel seçimler olacak ama genel seçimlerin de fevkinde bir hava var siyasette. Muhalefet bloğu Cumhurbaşkanının meşruiyetini, seçimlerin sıhhatini tartışmaya açmak istiyor. Cumhur ittifakı ise beka tehdidini hatırlatıyor, önceliyor. Böylesi bir ortam sandığı nasıl etkiler?

Seçilmiş cumhurbaşkanlarının ve siyasetçilerin meşruiyetinin sorgulanması darbe dönemlerinin bir alışkanlığıdır. Kemal Kılıçdaroğlu’nun cumhurbaşkanının meşruiyetine ilişkin sözlerinin benzerleri Menderes’e, Özal’a Demirel’e karşı da söylendi. Bu tip meşruiyet tartışmalarının genellikle uzun süre devam eden seçim yenilgilerinin ardından, politik bir çaresizliğin yansıması olarak kullanıldığı biliniyor. Halktan oy alarak seçim kazanamadığınızda, milletin oyu ile seçilen siyasetçiyi meşru olmamakla suçlamaya başlarsınız. Bu geçmişte çokça yaşandı.

 

CHP’NİN SEÇİM STRATEJİSİ İKİ AYAKLI

CHP seçime yönelik iki strateji deniyor. İlki, liderlik düzeyinde, kutuplaştırıcı bir söylemi, meşruluk tartışmasını, seçimlerin sıhhatini sorgulamayı devreye sokmak. İkincisi ise belediye başkanlarının ılımlı, mutedil geniş toplum kesimlerini hedefleyen bir siyasal dilin kullanımı.

İlki, yani Kılıçdaroğlu’nun ve parti üst yönetiminin sert dil kullanması ile amaçlanan, taktiksel oy verme davranışını şekillendirmek için.

Belediye başkan adaylarının ılımlı, mutedil siyasal söylem kullanması ise muhafazakar seçmen kitlelerine ulaşmaya yönelik.

 

AK PARTİ KARŞITLARINI KIŞKIRTIP MİLLET İTTİFAKINA OY TOPLUYORLAR

Taktiksel oy verme davranışını şekillendirme deyince neyi kastediyorsunuz?

24 Haziran’da Millet İttifakı resmiyette HDP’yi ittifak sütunun dışında bıraksa da, taktiksel ve stratejik olarak bu parti ile seçimlerde güç birliği yaptı. Söz konusu seçimde, muhalefetin ilk amacı ve motivasyonuideolojik olarak birbirine uzak seçmen kümelerini taktiksel oy verme davranışına yönlendirmekti. Yani Türk milliyetçisi olduğunu söyleyen İYİ Parti ile Kürt milliyetçiliği üzerinden siyaset yapan HDP’yi aynı siyasi amaçlarda buluşturma amaçlandı. Bu taktiksel oy verme davranışı üzerinden AK Parti ve Erdoğan’ın oylarının anlamlı bir şekilde düşmesi için çaba gösterildi.

Muhalefet sert AK Parti karşıtlığı üzerinden birbirine benzemez, ideolojik olarak uzak partileri bir araya getirdi. Bundan da kısmi sonuç alındı. Şimdi 31 Mart seçiminde aynı partilerin yine Cumhur İttifakı karşıtlığında bir araya getirilmesi için meşruiyet tartışması yapılıyor. Sert kutuplaştırıcı söyleme başvuruluyor. AK Parti karşıtı seçmenin öfkelenmesini, kızmasını istiyor. Böylece bu öfke ve karşıtlık üzerinden HDP ve İyi Parti ve CHP’nin Atatürkçü seçmenini aynı yerde buluşturmaya çalışıyor. 

 

KUTUPLARIN OLMASI DEMOKRATİK SİYASETİN GEREĞİ

Kutuplaşma son yıllarda muhalefet tarafından en fazla dile getirilen siyasi/sosyolojik argüman. İktidarı eleştirmek, suçlamak niyetiyle vurguladıkları anlaşılıyor. Ama bu ithamdan en çok kim faydalanıyor?

Şunu belirtmeliyim. Demokratik siyasetin bir gereği olarak farklı kutupların olması kaçınılmazdır. İşin doğası gereğidir. Kutuplaşma siyaseti tek taraflı olarak yürümez. İki tarafı vardır. Kemal Kılıçdaroğlu Cumhurbaşkanına hakaret ettiğinde, Erdoğan’ın ona sert bir üslupla cevap vermesini kendi tabanı bekler. Bu yine siyasetin doğasında vardır.

Ancak, merkez siyasetlerin geleceği açısından kutuplaştırma siyasetinin demokratik sınırların içinde kalması önemli. Seçimi boykot çağrısı ya da 31 Mart sonrası için sokağı işaret etmek demokratik siyasal alanın aşınmasına yol açar. Seçmenlerin sandığa gitmesini olumsuz etkiler. Ancak az önce vurguladığım gibi, kutuplaşmadan, taktiksel oyların şekillendirilmesi bağlamında, muhalefet kendisi de yararlanıyor.

 

CHP’DE 24 HAZİRAN ÖNCESİ HEYECANDAN ESER YOK

Nasıl bir seçim politikası izliyor Kılıçdaroğlu?

24 Haziran seçimlerine gidilirken CHP tabanı, muhalefet partileri çok heyecanlıydı. Beklentileri yüksekti. Muhalefet blokunda oluşan ittifak ve güç birliği arayışı, AK Parti karşısında öz güvenlerini yükseltmişti. 31 Mart seçimlerine giderken, muhalefette aynı heyecan yok. Sosyal medya üzerinden “ver coşkuyu” organizasyonları düzenlenmiyor.

Kemal Kılıçdaroğlu’nun seçimlere ilişkin stratejisini belirleyen birkaç dinamik var. İlki, 1 Nisan’la ilgili. Seçimlerin ardından CHP içinde yaşanacak liderlik yarışını şimdiden yönetmek istiyor. Kendi aday olmasa bile, yerine bırakacağı başkan adayının seçilmesine yönelik partide bir dizayn yapıyor. Zaten Kılıçdaroğlu yerine birini yetiştireceğini söylemişti. İşte zihnindeki kişinin seçilmesine yönelik olarak partinin içini dönüştürüyor. Yerel seçimlerde adaylık sürecini bunun için işlevselleştiriyor. Örneğin Muharrem İnce’nin destekçilerini aday yapmıyor. 24 Haziran’da da çoğunu milletvekili adayı göstermemişti. Şimdide İnce’ye destek veren CHP’lilerin hemen hemen hiçbirini aday göstermedi. CHP’nin yerel yönetimlerde kazanacağı muhtemel yerlere hep kendi adayını yerleştirdi.

 

HDP İLE İLİŞKİYE SES ÇIKARMASIN DİYE İYİ PARTİ’YE SUS PAYI

İkincisi, 24 Haziran öncesine benzer şekilde ve CHP’ye zarar verme pahasına, İYİ Parti ve HDP’yi bir araya getiren formülü üretiyor. Önce İyi Parti’nin maksimalist taleplerini karşılıyor. CHP’nin ikinci olduğu birçok ili İyi Parti’ye bırakıyor. İyi Parti’nin HDP ile işbirliğine ses çıkarmaması için, onun gücünün ve ağırlığının ötesinde bir paylaşıma razı oluyor.

İyi Parti ile ittifak müzakereleri sonuçlanınca da kenarda bekleyen HDP ile güç birliğinin çerçevesini oluşturuyor. Açıktan olmasa da arka kapı görüşmeleri ile HDP ile süreci yönetiyor. Kampanya sürecinde, Cumhur İttifakı’nın HDP ile işbirliği suçlamasına karşılık vermek için söylem üretecek bir açıklık bırakıyor. HDP ile doğrudan CHP’nin ittifak yapmadığını HDP’nin büyükşehirlerde kendisinin aday çıkarmadığını söylemek için çeşitli manevralar yapıyor. HDP ile ittifak yapmadığını ama HDP tabanının oyuna talip olduğunu söylüyor.

 

CHP’NİN HEDEFİ SEÇİM KAZANMAK DEĞİL AK PARTİ’YE TÖKEZLETMEK

Üçüncü olarak, Kemal Kılıçdaroğlu ve CHP’nin seçim stratejisinin temeli seçim kazanmak üzerine değil. AK Parti’nin oylarını anlamlı bir şekilde düşürme üzerine. AK Parti’yi tökezletme ve örseleme üzerine.

Bundan dolayı da Urfa’da olduğu gibi bir bağımsız adayı, HDP, SP, İyi Parti ile birlikte destekliyor. Aday çıkarmıyor. Ya da parti içi istifalara ve tepkilere rağmen, Siverek ilçesinde kendi partisi de dahil tüm partileri tehdit eden bir aşiretin temsilcisini CHP’den aday gösterebiliyor.

 

“BİRLİKTE İYİ SALLADIK” İTTİFAKI

Peki, HDP ile ittifak yapıyor mu?

Bu sorunu cevabı belli. HDP’lilerin söylemlerine bakıldığında bir güçbirliğinin oluşturulduğu açık. Bu işbirliği ya da güçbirliği üzerinden yürüyen ittifak yeni bir şey değil. “Birlikte salladık” söylemi bir işbirliğine dayanıyordu. 24 Haziran’da HDP’nin barajı geçmesi için yapılan kampanya işbirliğinin açık göstergesiydi. Hadi tüm bunları bir tarafa bıraktık diyelim.

Bu röportajı okuyanlar bugünden geriye internetten bir tarama yapsınlar. CHP, HDP’nin teröre destek politikasını en son ne zaman eleştirmiş. Örneğin geçen haftalarda HDP Mardin’de aday tanıtım töreninde PKK marşını okudu. CHP bu konuda HDP’ye ne söylemiş bir baksınlar.

 

HDP MİLLET İTTİFAKINA 24 HAZİRAN’IN DİYETİNİ ÖDEYECEK

CHP ve onu destekleyen gazeteciler, HDP ile CHP’nin ittifak iddialarına şöyle cevap veriyorlar. İttifak iki taraflı olur. HDP millet ittifakından ne aldı ki, bu ittifak olarak değerlendirilsin? Bunu nasıl açıklamak gerekir?

AK Parti ve Cumhur İttifakı’nı geriletme stratejisini tüm parti politikalarının ve partilerin üzerinde görüyorlar. Ayrıca, 24 Haziran seçimlerinde HDP’nin Millet ittifakı eliyle barajı aşmasının sağlanması yeterince bir karşılıktır, HDP açısından. Aslında HDP’nin büyükşehirlerde ve batı illerinin birçoğunda aday çıkarmaması 24 Haziran’daki borçlanmanın ödenmesidir. Diyetidir.

 

CHP’DE YAŞANAN, PARTİ İÇİ SEÇKİNLER ÇEKİŞMESİDİR

Teşkilatın eğilimlerini dikkate almadı CHP. İkinci Milli Şef dönemi mi yaşanıyor CHP’de?

CHP güçlü olduğu il ve ilçelerde aday belirlemekte neden bu kadar zorlandı?

Kılıçdaroğlu döneminde CHP, derin bir türbülansa girdi. CHP’nin ideolojisi aşındı. Kimliği muğlaklaştı. Hangi siyasal sosyolojiye yaslanacağına karar veremedi. Böyle olunca da CHP gittikçe siyasetin merkezinden uzaklaştı. Merkezden uzaklaşan CHP, siyaset üretemedi. Kendini yenileme ve farkı seçmen kitlelerine ulaşma stratejisi; gittikçe AK Parti karşıtlığına sabitlenen, tepkisel ve negatif siyasete saplanan bir çıkmaza girdi. Kılıçdaroğlu ve yönetimi, geleneksel tabanı olan ulusalcı ve Kemalist kitleyi ihmal etti. Onların oylarını zaten vereceği sabitesi üzerine siyaset kurdu.

Bunun yanında parti içi mikro iktidar mücadelesinin oluşturduğu kriz, partinin kendi ideolojik konumlanmasını tanımlayarak bir düzlüğe çıkmasını engelledi. Eski ideolojinin kitleselleşmeyi engellediği düşünülse de yerine yenisi ve günceli inşa edilemedi.

Dolayısıyla da parti içindeki motivasyon; liderlik yarışı, hiziplerin hakimiyeti, parlamentodaki kısıtlı milletvekili kadrolarına kimin aday gösterileceği ve yerelde kazanacağı yerlerde hangi gruba ve kliğe yakın kişinin aday gösterileceğine takılı kaldı.

Böyle olunca da, CHP norm kadrolarının, parti yönetici elitlerine yetmemesinden dolayı kavgalar da giderek derinleşti.

Dolayısıyla, CHP’nin kazanacağı yerlerde aday göstermenin gecikmesi ve tartışmalı, kavgalı olması parti içi seçkinler çekişmesinin bir sonucudur. Parti içinde mevzilerin korunmasının mücadelesidir. Aslında siyasi seçkinlerin sayısının fazlalığına karşı istihdam edilecek kadro yerlerinin yetersizliğidir.

 

CHP İZMİR’DE İKTİDAR VE SON DERECE BAŞARISIZ

CHP’nin seçmenin zihninde yer edinen mevcut bir yerel yönetim vizyonundan bahsedebilir miyiz?

Yerel seçimlerde aslında iktidar muhalefet ayrımını iyi yapmak gerekir. CHP ülke yönetiminde iktidar olamasa da yerelde uzun süredir iktidarını sürdürdüğü yerler var. Dolayısıyla muhalefetteydim, yapmadım bahanesi üretemez. Nasıl AK Parti ve Erdoğan belediyeciliğinde İstanbul sembol bir şehirse, CHP’nin yerel yönetim vizyonu denince de İzmir akla gelir. İzmir, ideolojik konumlanmalardan dolayı seçim başarısının ötesinde, yerel yönetim vizyonu üzerinden bir CHP belediyeciliğinden bahsedilebilir mi emin değilim. İzmir de yaşamadığım için eksik değerlendirebilirim ama takip edebildiğim kadarıyla şehrin altyapı, kentleşme ve ulaşım konusunda büyük sorunların olduğu biliniyor.

 

CHP’NİN EN BÜYÜK SORUNU POLİTİKA ÜRETMEMEK

Ülke yönetiminde tepkisel ve negatif siyasetin ötesinde somut bir önerisi var mı?

CHP’nin bir yönetme derdi yok aslında. Türkiye’yi ileriye nasıl taşırız üzerine akılda kalıcı bir önerisini bir anda hatırlayamıyoruz. Toplumun önüne AK Parti’den daha iyi alternatifler koyma yarışında değil. Dış politikada farklı, uygulanabilir, ayakları yere basan ve Türkiye merkezli bir perspektif öneremiyor. Yeni kısaca bir politika teklif edemiyor. Sadece iktidara yönelik memnuniyetsizlikleri artıracak, pekiştirecek ve onlara done sağlayacak bir siyasal dil kullanıyor.

 

İMAMOĞLU’NU İSTANBUL İÇİN DEĞİL CHP İÇİN HAZIRLIYOR

İstanbul adayı Ekrem İmamoğlu, Beylikdüzü hariç kimsenin tanımadığı bir isim. Binali Yıldırım karşısında bilhassa zayıf. Neden Muharrem İnce, Gürsel Tekin, İlhan Kesici vd. değil de İmamoğlu’nu seçti Kılıçdaroğlu? 

Daha önce de vurguladığım gibi Kemal Kılıçdaroğlu’nun zihninde 31 Mart’tan daha çok 1 Nisan var. Parti içinde liderlik mücadelesine göre aday belirliyor. Aynı zamanda kendisinden sonra CHP içinde aktörleşmesini istediği isimleri öne çıkarıyor. Ekrem İmamoğlu da bunlardan biri. “Kendi yerime birini yetiştireceğim” sözünü burada hatırlatmak yeterlidir.

 

TUNÇ SOYER’İ TARTIŞMAYA İLK CHP’LİLER AÇTI

İzmir adayı bagajları olan bir isim. İP tabanından oy değil tepki gelmesi beklenirken yine de aday gösterildi. Neden? Tartışmalar nasıl etkiler sandığı?

İzmir’de Tunç Soyer’i geçmişi ve babası üzerinden ilk tartışmaya açan CHP’nin kendi örgütü. Aday olması engellemeye dönük bir hamle olarak babasının 12 Eylül mirası gündeme getirildi. Bu tartışmalar, kuşkusuz CHP tabanında sandığa gitme motivasyonunu etkiler. CHP’nin oy kaybetmesine yol açar.

 

MANSUR YAVAŞ ANKARALI AMA PROJESİZ

Ankara’da Mansur Yavaş ve Mehmet Özhaseki arasında bir yarış olacak. Değerlendirir misiniz?

Ankara’da Mansur Yavaş’ın üçüncü adaylığı. Bir kez MHP, bu son adaylıkla birlikte iki kez de CHP’den Büyükşehir’e aday oldu. Daha önce Ankara’da küçük bir ilçe olan Beypazarı’nda belediye başkanlığı yapmış bir siyasetçi.

Aday adaylığı sürecinde tekrar aday gösterilmesini engellemek için CHP içinde kendisine karşı bir direncin olduğu biliniyor. Rozetsiz adaylık söylemi ve bir önceki adaylığından sonra CHP’den hemen istifa etmesinden dolayı, CHP içinden ve tabanından aday gösterilmesine tepkiler yükseldi. Özellikle de CHP içinde, birçok farklı siyasetçinin aday olabilecek konumda iken Yavaş’ın tercih edilmesi, partinin sağcılaşması üst başlığında parti içinden eleştirildi.

Uzun süre İyi Parti’den mi CHP’den mi aday olacağı tartışıldı. Kılıçdaroğlu’nun, İyi Parti’den de Millet İttifakı’nın adayı olabileceğini söylemesine rağmen, tercihini CHP’den yana kullandı.

Şu ana kadar Yavaş’ın Ankara için öne çıkmış önemli bir projesi yok. Ankara için ne vadettiği sorulduğunda genellikle “huzur vadediyorum” diye cevap veriyor.

Bir de Ankaralı olduğu sürekli öne çıkarılıyor. Ankaralı olmanın şehrin sorunlarını çözmeye ve kalkınmasını sağlamaya yeteceği alttan alta yayılmaya çalışılıyor.

 

ÖZHASEKİ YEREL YÖNETİM TECRÜBESİ VE İHYA GEÇMİŞİ VAR

Mehmet Özhaseki ise, uzun dönem Kayseri’de belediye başkanlığı, sonra Çevre ve Şehircilik Bakanlığı yapmış bir siyasetçi. Şu an aynı zamanda AK Parti’nin yerel yönetimlerden sorumlu genel başkan yardımcısı. Belediye başkanlığı döneminde Kayseri’de yaptığı önemli projeler biliniyor. Bakanlığı döneminde özellikle hendek terörü sürecinde yıkılan tahrip edilen şehirlerin imarında yaptıkları öne çıkıyor.

Seçime daha 50 günden fazla var. İleriki günlerde projelerin konuşulduğu, medya kampanyalarının yoğunlaştığı dönemde hep beraber göreceğiz, Yavaş’ın belediyecilik vizyonu daha çok eleştiriye maruz kalacak. Çünkü Ankara’dan izlediğim kadarıyla Yavaş’ın seçim kampanyasını özel reklam ajanslarının dışında yürüten bir parti teşkilat yok gibi.  Ankara için önereceği önemli bir projesi de şimdilik yok.

Ayrıca adayların seçim kampanyasında ilçeler önemli. İlçelerdeki adayların büyükşehir adayı ile uyumu da sonuçlara önemli oranda etki edecek. Özhaseki’nin bu bağlamda çok daha avantajlı olduğunu söylemek mümkün.

 

HDP, TABANINI CHP VE İP İTTİFAKINA OY VERMESİ İÇİN HAZIRLADI

HDP İstanbul, İzmir ve Adana’da aday çıkarmayacağını açıkladı. Başka illerde de benzer bir dayanışma görülüyor. Millet ittifakının bir parçası diyebilir miyiz HDP için?

HDP Kasım ayından itibaren batı illerinde, “Demokratik Muhalefet Buluşmaları” adı altında toplantılar yaptı. Bu toplantıların önemli bir amacı, CHP ile yapılacak güç birliğinin alt yapısının oluşturulmasıydı. Bu toplantılarda, HDP’nin oy oranının güçlü olduğu yerlerde CHP’nin HDP tabanının oy vereceği adayları göstermesine yönelik konuşmaların yapıldığı biliniyor.

CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, 8 Kasım’da Ankara’da Ahmet Türk’le bir otelde gizli bir görüşme gerçekleştirdi. Sonradan açığa çıkan görüşme ile ilgili CHP’li yetkililer yerel seçimde işbirliği görüşülmedi dese de, Ahmet Türk sonradan bir internet gazetesine verdiği röportaja söz konusu buluşmada, Değişimi isteyenler, bazı yerlerde o adaylar etrafında bütünleşmelidir” önerisini,Kılıçdaroğlu’nateklif ettiğini ve bu teklifin olumlu karşılandığını açıkladı. İyi Parti ve CHP’nin ittifak müzakereleri tamamlanınca HDP’lilerden de ardı ardına açıklamalar geldi. Büyükşehirlerde “Cumhur İttifakını geriletme stratejisi” bağlamında Millet İttifakı’nın adaylarının destekleneceğini açıkladılar.

 

HDP TABANI FARKLI TERCİHLERDE BULUNABİLİR

HDP’liler CHP’ye kendileri ile açıktan İyi Parti ile yapılan görüşmelerin benzerinin yapılmadığı için gönül koymuş olsalar da “güçbirliği” olarak tanımladıkları işbirliği devam ediyor. Ayrıca Kılıçdaroğlu’nun parti eş başkanları ile değil de Ahmet Türk’le görüşmesini de sorun ediyorlar.

HDP’nin bir kısım tabanı da, CHP’nin açıktan HDP ile görüşmemesini sorun ediyor. Dolayısıyla her ne kadar çatıda bir işbirliği ortaya çıksa da tabanın önemli bir kısmı farklı tercihlerde bulunacaktır. Geçmiş yerel seçim sonuçlarına bakınca bunu kolayca tespit etmek mümkün.

 

İYİ PARTİ’DE İSTİFALAR BİTİYOR

CHP, İP ve HDP tabanları birbirleri lehine bu kadar kolay oy verebilecek mi?

İyi Parti’de 24 Haziran seçimlerinin ardından yoğun istifalar yaşandı. Partinin kurucular kurulunun önemli isimleri çoktan istifa etti. Şu an Genel Başkan Yardımcısı olan Ümit Özdağ, istifa etmese de yerel seçimler sonlanıncaya kadar kenara çekildiğini duyurdu. Zaten Parti’nin içinde MHP’den gelen birçok isim CHP ile ittifakın 24 Haziran’da kendilerine oy kaybettirdiğini söylemişlerdi. Parti içinde yoğun tartışmaların ardından Akşener de istifa etmiş ve bir süre geçtikten sonra tekrar zor ikna edilmişti. Şu an hala İyi Parti’den istifalar yoğun şekilde devam ediyor. Seçime kadar da bu süreç devam edecek gibi.

Tabanları bir tarafa bırakırsak, CHP, HDP ve İYİ Parti’nin yönetimleri seçimlerde işbirliğini sorun etmiyorlar. İşbirliğinin taktiksel olduğu söyleminden hareketle, Cumhur İttifakını geriletme amacı için bu işbirliğinin gerekli olduğunu düşünüyorlar.

 

HDP ÇEVRESİ HESAPLI BİR ÖZELEŞTİRİ YAPTI

Güneydoğu illeri için değerlendirmeniz ne olur?

Bundan birkaç ay önce HDP’li bazı yazarlar yerel seçimler yaklaştığı için kendilerine yakın internet sitelerinde bir tartışma başlattılar. “Kürt hareketi Kürtlere ne vadediyor” başlıklı yazı üzerinden HDP’nin geçmişte belediyecilik anlayışını ve hatalarını tartıştılar. O yazıların içeriğine bakıldığında, devletin HDP’li belediyelere kayyum atama gerekçelerinin birçoğu söz konusu yazıların içeriğinde mevcuttu. Söz konusu yazılarda, belediyelerin örgüt eylemlerini finanse etmek için bir araç olarak kullanıldığı, şiddet tekelinin sağlanmasında belediyelerin rol üstlendiği, hendek süreciyle toplumun topyekûn şiddetin içine çekildiği gibi hususlar bir gerçeklik olarak sıralandı.

Aslında seçimlere giderken böyle bir tartışmanın başlamasının önemli bir nedeni vardı. O da HDP’lilerin de belediyelerde kayyum görevlendirmelerinin halk tarafından olumlu karşılandığını görmeleriydi. Kayyum belediyelerinin hizmetlerinden bölge insanının memnun olduğuna yakından şahit oldukları için bu tartışmaları başlatmışlardı.

Böylece bir özeleştiri üzerinden bölge halkında aynı süreçlerin yaşanmayacağı algısı oluşturulmaya çalışıldı. Belediyeler HDP/DBP iken, belediye kaynaklarının, terör örgütüne finansman ve lojistik sağlama ve PKK’ya militan ve sempatizan kazandırma için kullanıldığı bölgede yaşayan insanların bildiği hususlardı.

 

HDP BİLİYOR Kİ HALK, KAYYUM SÜRECİNDEN MEMNUN

Dolayısıyla Kayyum atamalarından sonra, belediyelerin imkân ve kaynakları halk için kullanıldı. Hizmetlerde çok önemli iyileşmeler oldu. Şehirler alt ve üst yapı bakımından imar oldu.

Ayrıca, bölgede yaşayan insanlar kendini güvende hissetmesinin ardından HDP’ye mesafesini de artırdı. Bu açılardan bakılınca bölgede HDP’den bir oy düşüşünün yaşanacağı biliniyor. Ama bu düşüşün ne düzeyde olacağını kestirmek zor. Çünkü hala ideolojik ve kimlik temelli yaklaşımlar bölge seçmenin önemli bir motivasyonunu oluşturuyor.

 

NEBİ MİŞ KİMDİR?

Antalya doğumlu.

Lisans (2003) ve yüksek lisans (2005) eğitimini Sakarya Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde tamamlayan Nebi Miş, doktorasını (2012) “Türkiye’de Güvenlikleştirme Siyaseti 1923- 2003” başlıklı teziyle tamamladı. Doktora sürecinde bir yıl süreyle Belçika Katholieke Universiteit Leuven’de araştırmacı olarak bulundu.

Siyasal sistemler ve kurumlar, demokratikleşme, Kürt meselesi, sivil-asker ilişkileri, Türkiye’de güvenlik siyaseti, İslamcılık ve Ortadoğu’da demokratikleşme konuları üzerinde çalışmaktadır. Ayrıca bu konularda İngilizce ve Türkçe makaleleri yurt içinde ve dışında farklı akademik dergilerde yayınlanmıştır.

Demokrasi Nöbetleri: Toplumsal Algıda 15 Temmuz Darbe Girişimi, Türkiye’de Siyasal Sistemin Dönüşümü ve Cumhurbaşkanlığı Sistemi, AK Parti’nin 15 Yılı: Siyaset, Turkey’s Presidential System: Model and Practices kitaplarının ortak yazar ve editörüdür.

Nebi Miş halen Sakarya Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü’nde ve Sakarya Üniversitesi Ortadoğu Enstitüsü’nde dersler vermektedir.

Aynı zamanda SETA Siyaset Araştırmaları Direktörlüğü görevini yürütmektedir.