Doğu Akdeniz’de derin sular yavaşça ısınmakta. Bölgedeki doğalgaz yatakları öyle büyük bir heyecan yaratıyor ki Akdeniz’e kıyısı olmayan ülkelerin donanmaları, petrol arama gemileri bile Akdeniz’e demir atmış durumda. Türkiye ise 7/24 havada ve denizde teyakkuzda; işe çoktan koyuldu. Azeri petrol ve doğal gaz şirketi SOCAR tarafından 6,3 milyar dolar tutarındaki dev yatırım STAR Rafineri uluslararası bir törenle açıldı. Türkiye'nin Doğu Akdeniz'deki enerji çalışmaları Barbaros Hayrettin ve ilk sondaj gemisi Fatih ile yeni bir boyut kazandı. Akdeniz’in sıcak sularında oldukça gerilimli bir dönemde hizmet verecek gemiler için Türk Hava Kuvvetleri alarm halinde. Yüzer unsurların güvenliğine yönelik en ufak bir tehdide anında karşılık verilecek. Bu kapsamda güneyde konuşlu hava kuvvetleri unsurlarını tam teçhizatla hazır tutuyor Türkiye. Peki, ne oluyor? Akdeniz’de nasıl bir potansiyelden bahsediyoruz? Sahiplik durumu ne? Sondaj ve transfer bakımından söz konusu petrol ve doğalgazın avantaj ve dezavantajları neler? 2010’da keşfedilen kaynak, Akdeniz’de yeni bir gerilim ve savaş mı demek? Bölgesel ve küresel siyaset bu durumdan nasıl etkileniyor ve etkilenecek?
İskenderun Teknik Üniversitesi (İSTE), Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi, Petrol ve Doğalgaz Mühendisliği Bölümü Başkanı Prof. Dr. Ergül Yaşar ile konuştuk.
Gündem hızla Doğu Akdeniz’e kayıyor. Söyler misiniz Doğu Akdeniz’de neler oluyor?
Doğu Akdeniz’de çok sayıda petrol ve doğalgaz yatağının tespit edilmesi nedeniyle bütün dünyanın dikkati bölgeye çekilmiş durumda. Doğu Akdeniz sadece petrol ve doğalgaz varlığı açısından değil aynı zamanda enerji dağıtımının “enerji ipek yolu”olmasından dolayı, dünyanın her tarafına kolayca dağıtım ve transfer olabileceği için de bütün dünyanın gözü burada. Sondaj olayını sadece petrol ve doğalgaz aramaları şeklinde değerlendirmek yerine Akdeniz’de hakimiyet sağlanabilmesi için de bazı faaliyetlerin bölgede yürütülmesi gerektiği ortadadır.
Nasıl bir enerji potansiyeli var bölgede?
Gerek Türkiye Petrolleri gerekse Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) ile beraber doğu Akdeniz’de yapmış oldukları anlaşma gereği petrol ve doğalgaz arama sahaları ve ruhsat noktaları için ortak çalışma belirlemiş durumdalar. Ayrıca Güney Kıbrıs Rum Kesimi (GKRK) 12 blok olarak ayırdığı Doğu Akdeniz’de petrol arama planı yapmıştır. Kısa süre önce birçok firma ile ortaklık halinde, örneğin Amerika’nın Exon Mobil, Fransa’nın Total, İtalya’nın Eni firmalarıyla petrol arama çabasına girdi GKRK. Afrodit sahası diye adlandırılan sahada petrol arama programı yaptı. Aynı bölgede İsrail Tamar ve Levithan sahalarında doğalgaz rezervleri tespit etti, üretim yapmak üzere planlamalarını yürütüyor. Ayrıca Mısır’ın Zohr ve Noor sahalarında çok büyük petrol rezervlerine rastladığını biliyoruz.
Ne kadarı tespit edildi şu ana kadar?
Doğu Akdeniz’de petrol ve doğalgaz açısından çok büyük rezervlerin olduğu noktasında yapılan jeolojik ve jeofizik etütleri ile bu noktada ümit vaat eden sahalar mevcut. Doğu Akdeniz’de İsrail’in açıklarında Hayfa limanı bölgesinden Tamar sahasında 260 milyar m3, Levitan sahasında 450 milyar m3, Kıbrıs açıklarında Afrodit sahasında 200 milyar m3 doğalgaz rezervinin olduğu yapılan çalışmaları ile tespit edilmiş durumda. Doğu Akdeniz’de bugüne dek tespit edilmiş sahalarda 3,5 trilyon m3 doğalgaz olduğuna dair bilimsel ve teknik veriler var. Ayrıca Mısır, açıklarında Zohr ve Noor sahalarında çok büyük doğal gaz rezervi tespit etmiş ve bölgeden doğalgaz üretimini sağlayarak ihracatını gerçekleştirmektedir.
Biliyoruz ki enerji potansiyeli kadar kaynaktan çıkarma ve taşınma maliyeti de belirleyici oluyor rezervin kıymetinde. Doğu Akdeniz doğal gazının bu açıdan durumu ne?
Akdeniz’deki petrol ve doğalgazın aranması, bulunması ve işletilmesi oldukça zor. Ancak denizde sondaj masraflarının ilk başlangıçta yüksek olmasından dolayı yatırımcıları kara aramacılığına veya başka hedeflere doğru yöneltiyor. Off shore sondaj açılması karalara göre çok daha maliyetli ancak gemilerde spot olarak taşınması ve boru hattı döşenmesi ile kolayca doğalgazın ve petrolün transferi sağlayabilmektedir. Bu nedenle denizlerde yapılan ve üretilen petrol ve doğalgazın başlangıçta masraflı olmasına rağmen işletmesi cazip olabiliyor.
Türkiye için de işletmesi cazip mi?
Türkiye gerek Rusya’dan gerekse İran’dan gelen doğalgazın dağıtımını sağladığından şu anda kurulu bir doğalgaz dağıtım ağ sistemi mevcut. Doğalgaz dağıtımı noktasında özellikle TANAP projesi ile Avrupa’ya taşınması noktasında yeni bir atılım yapmış durumundayız. Dolayısıyla Akdeniz’den gerek İsrail’in gerekse diğer devletlerin ve ülkemizin doğalgaz üretmesi hem iç piyasada kullanılacağı gibi hem de aynı zamanda Avrupa’ya transferinde hiçbir sıkıntı yaşanmayacaktır.
İsrail’den yapılacak boru hattı ile Türkiye’de mevcut bulunan boru hattı ile kolayca transfer olabilecektir. Akdeniz’de tespit edilecek doğalgazın dünyaya transferinde gerek denizden spot olarak tankerler vasıtasıyla gerekse Türkiye üzerinden Avrupa’ya transferinde hiçbir sıkıntı yaşanmayacaktır. O nedenle Doğu Akdeniz’deki petrol ve doğalgaz ülkemiz açısından çok önemlidir, hassasiyetle üzerinde durmamız enerjide dışa bağımlılığımızı minimize etmek açısından çok önemlidir.
Ya hukuki ve siyasi açıdan?
Sadece olayı enerji açısından ele almak yerine ülkemizin içinde bulunduğu durumları da göz önüne aldığımızda buradan çıkarılacak olan her metreküp doğalgazın ülkemiz için çok önemli olduğunu vurgulamak gerek. Bugüne dek denizlerde yeterince sondaj açamadı Türkiye ve maalesef Akdeniz’deki varlığı konusunda özellikle Güney Kıbrıs Rum Kesimi’nin ve Yunanistan’ın manevralarıyla karşılaştı, Akdeniz’i tamamen kendi insiyatifinde hukuk dışında kullanmak istemesi ülkemiz için sıkıntılı bir süreç idi.
Bu süreci aşmanın yolu nedir?
Fiziki olarak sahip olamadığın yer senin değil mantığıyla, bugün sondaj çalışmaları başlamıştır. Ülkemiz oradaki varlığını ve Akdeniz’deki Birleşmiş Milletler hukuk çerçevesi içerisinde kendi kıta sahanlığı içinde araştırmalarını özgür bir şekilde yapmak ve ülkenin menfaatlerine dönüştürmek durumundadır. Bu nedenle Doğu Akdeniz’deki petrol sondajı Türkiye açısından Kıbrıs’taki varlığımız ve Doğu Akdeniz’e sahip çıkmamız açısından son derece önemli. Ayrıca buradan çıkarılacak hidrokarbonların ülkemizin ihtiyaçlarını gidermesi noktasında çok büyük katkıları olacaktır.
Avantaj ve dezavantajları nedir Akdeniz’de doğalgazın?
En önemli avantajı ise ülkemizin dışa bağımlılığını da minimize edecek olması ve Doğu Akdeniz’den çıkarılacak olan petrol ve doğalgazın dünyaya ve Avrupa’ya rahat bir şekilde transfer edilecek olması. Ayrıca enerji arz güvenliği açısından sadece Rusya’ya ve İran gazına bağımlı olan Türkiye enerji çeşitliliğini arttıracak. Dolayısıyla hem Avrupa’nın hem de Türkiye’nin doğalgaz arz güvenliğini sağlayacak. Ülkemiz açısından büyük avantajlar sağlayacaktır. Bugüne kadar yapılmış olan çalışmalarda Doğu Akdeniz’de Kıbrıs ve Yunanistan kendi suları gibi davranmasından dolayı yalnız başına bir takım uluslararası şirketlerle beraber petrol ve doğalgaz arama yapması, KKTC ve Türkiye’yi bertaraf etmek istemesinden dolayı bu yapılan Fatih-1 sondaj gemisi ile buradaki deniz hukukundan ve uluslararası sözleşmelerden kaynaklanan haklarımızı koruması açısından çok önemlidir. Doğu Akdeniz’deki petrol araması Türkiye için stratejik bir durumdur.
Rus doğal gazıyla rekabet edebilir mi?
Doğu Akdeniz’de üretilecek doğalgaz Rus ve İran gazına tabii ki doğrudan alternatif olabilecek bir gaz değildir. O nedenle Rus ve İran doğalgazı ile rekabet etmesi değil, enerji çeşitliliğini arttırmak ve doğalgaz arz güvenliğini sağlaması ülkemiz için kazanım. Buradaki hedef kesinlikle Rus gazıyla rekabet değildir, ancak çıkarılacak doğalgazın ülkemizin milli doğal gazı olması sebebiyle büyük önemi olur. Bugün sadece Trakya Bölgesinden yüzde 2’lik doğal gaz üretebiliyoruz. Bu oranın arttırılması son derece önemli.
Pazarı neresi olur çıktığında? Bir pazar kavgası da olur mu?
Üretilecek olan doğalgazın çıkması halinde en büyük pazar ülkemizdir. Ayrıca mevcut doğalgaz boru hatlarımızla ülkemiz rahatça bu gazı ihtiyaç fazlası olması halinde Avrupa’ya pazarlayabilecek durumda. Bu nedenle herhangi bir pazarlama sıkıntısı olmaz. Ama Doğu Akdeniz’deki İsrail gazının ülkemiz üzerinden Avrupa’ya transferi dışımızdaki bazı güçleri rahatsız etmekte. Biz bundan taviz verecek değiliz, gerekirse İsrail ile gerekli anlaşmaların yapılması suretiyle bölgedeki gazın transferinde aktif rol almalıyız.
Kim rahatsız olur?
Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ve Yunanistan. Çünkü bunların asıl hedefi Türkiye’yi emperyal güçlerle beraber köşeye sıkıştırmak ve Türkiye’nin enerji alanındaki insiyatifini minimize etmeye çalışmak. 15 Temmuz darbe süreci ve Suriye savaşı, ayrıca TANAP projesi ile insiyatifi eline alan Türkiye Cumhuriyeti devleti bunlara pabuç bırakacak değildi ve bırakmadı. Enerji insiyatifini en iyi şekilde kullanmaya çalışıyor. Doğalgaz dağıtımında insiyatif alan Türkiye Cumhuriyeti devleti bölgesel güç olma yolunda hızla ilerlemektedir. Bu süreçlere takoz koymak isteyen Türkiye düşmanları maalesef Doğu Akdeniz’deki ayak oyunlarıyla Türkiye’yi Akdeniz’de boğmaya çalışıyor. O nedenle Türkiye’nin üreteceği doğalgazın kullanılması ve satış noktasında bugüne kadar aldığımız insiyatifi en etkin bir şekilde kullanacağımızı Türkiye düşmanlarının bilmesinde fayda vardır.
Sahiplik konusunda büyük bir ihtilaf ve gerilim var. 2010’dan beri bölgede yaşananlarla ilgisi nedir doğu Akdeniz gazının?
Doğu Akdeniz’deki petrol ve doğalgazına yönelik olarak Güney Kıbrıs Rum Kesiminin Afrodit sahası diye adlandırılan bölgede 12 blok şeklinde bir çalışması söz konusu. Bu bloklardan bir kısmı maalesef uluslararası kara sularına tekabül ediyor, aynı zamanda Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin kıta sahanlığı içerisinde. Afrodit sahası da dahil bütün ruhsatlarda KKTC’nin hakkı bulunmaktadır. Paylaşımın hukuki bir statü anlaşması yoktur. 6. ve 7. blok ruhsat alanlarında KKTC ve Türkiye’nin deniz alanlarını ihlal ettiği görülüyor GKRK’nin. Hem Türkiye’den hem de Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nden izin almaksızın sadece kendi amaçları doğrultusunda, sanki kendi karasularıymış gibi hareket eden bir GKRK ve Yunanistan’ı görüyoruz.
Bu Türkiye Cumhuriyetinin haklarını görmezden gelmekten, Kıbrıs’ı kendi uhdesinde ilan etmekten başka şey değildir. Oysaki Doğu Akdeniz’deki enerji konusundaki insiyatif sadece Güney Kıbrıs Rum Kesiminin değildir. Orada ayrı bir devlet olan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin ve Türkiye Cumhuriyetinindir, deniz hukukundan, anlayışından ve çerçevesinden doğan hakları dolayısıyla böyle bir çalışma yapmaları hukuksuzluktur.
Ortadoğu’daki istikrarsızlıkların ve saldırıların altında da bölgenin yer altı kaynakları mı var?
Ortadoğu’daki huzursuzlukların temel nedeni tamamen enerji ile dolayısıyla petrol ve doğalgaz ilgilidir. Irak ve Suriye özelinde değerlendirdiğimizde PYD, DAEŞ ve diğer terör grupları, emperyal güçlerin rahatça taşeron olarak kullanmasının asıl sebebi, buradaki enerji kaynaklarını rahatça kullanmak maksadıdır. Kuzey Irak ve Suriye bölgesinden açılacak bir enerji koridoru ile Türkiye’yi bölgedeki gelişmelerden soyutlayacak ve tamamen devredışı bırakacak bir senaryo son yıllarda yazılmaktadır. Özellikle Afrin ve Fıratın Doğusu’ndaki çatışma bölgeleri batılı güçler tarafından destekleniyor. Bölgede Türkiye’ye direnç gösterecek nitelikte mühendislik çalışmalarıyla tünellerin yapıldığını gördük. Türkiye’yi zorda bırakmak amacıyla yapılmış senaryoların somut delili olarak karşımıza çıktı bunlar. Oysaki büyük ve güçlü Türkiye Cumhuriyeti devleti bu oyunları görmüş ve oyun bozmak, enerji konusunda insiyatifi ele almak maksadıyla gerekli savunma mekanizmasını kurmak ve terör hareketlerini kaynağını kurutmak maksadıyla uluslararası sözleşmelerden kaynaklanan haklarımızla askeri harekatlar yapılmış ve yapılmaya da devam edilmektedir. Türk insanı ve devleti bu durumu rahatça gözlemlemiş ve milletimiz bu konudaki hassasiyetini ortaya koymuştur.
Kuzey Suriye’de Deyri-Zohr bölgesinden petrol yataklarına da DAEŞ ve PYD terör örgütleri rafinezasyon ve işletme işlemlerini yürütüyor. Şu anki Suriye devletinin petrol ihtiyaçları maalesef bu terör örgütlerinin işlettiği Deyri-Zohr petrol sahasından sağlanmakta. Aynı zamanda bu bölgeden çıkarılan petrol Suriye’nin Lazkiye limanından Akdeniz’e ulaşıyor ve oradan da dağıtımı sağlanıyor. Irak’tan ve Azerbeycan’dan gelen ham petrolün Ceyhan ve Dörtyol Botaş tesislerinden dünyaya açılımı maalesef global güçleri rahatsız ediyor. Bu global güçler enerji konusunda Türkiye’yi dışlamak maksadıyla enerji koridoru diye adlandırdığımız bu bölgeden Akdeniz’de petrolü ve doğalgazı taşımak istiyor. Bu maksatla ve Türkiye’yi dışlayarak insiyatifi elinden almak amacıyla Kuzey Suriye’de istikrarsız bir bölge kurarak enerji koridoru oluşturmanın çabası içinde oldukları görülmektedir. Bu çerçevede bu istikrarsız bölgede Türkiye’nin Hatay bölgesine de içine almak için ve Türkiye’de istikrarsız bir yönetim oluşturmak maksadıyla 15 Temmuz darbe süreciyle bu koridora yardım etmek ve açılımını sağlamak üzere Hatay ilimizin işgal edilmesi ve aynı zamanda Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin işgal edilmesi planlanmaktaydı. Çok şükür ki devletimiz ve milletimiz hem içte hem de dışta buna fırsat vermedi ve vermeyecektir de.
Akdeniz bir kaynayan kazan olup, 12 ülkenin savaş gemisi maalesef Akdeniz’de bulunmasının sebebi buradaki doğalgaz yataklarının ve Ortadoğu’daki enerji koridoru gerçekleştirilmesi amacıyla bölgede bulunuyor. Ayrıca bölgede Güney Kıbrıs Rum Kesiminin 12 bloktan 10. blok ve 3. blok’ta yapılan sondaj çalışmalarına Amerikan Exxon mobil, Fransız Total ve İtalyan Eni firmaları bu bölgede çalışmalarını Ekim ayı sonu itibari ile devam ettireceklerini ilan etmişlerdi. Ancak Türkiye Cumhuriyeti devletinin Fatih-1 sondaj gemisi ile bu bölgedeki fiziki çalışmalara doğrudan başlaması ve Barbaros Hayrettin Paşa sondaj gemisine Rum hücum botlarının taciz etmesi nedeniyle Türkiye gerekli tedbirleri alması yüzünden bugün Akdeniz’de kendi Münhasır Ekonomik Bölge içinde uluslararası sözleşmelerden kaynaklanan haklarımız çerçevesinde sondaj çalışmalarına başlamış bulunmaktayız. Buradaki sondaj çalışması yaklaşık 5500 metre derinliğinde olacak olup 2541 m su derinliğinde açılacaktır. Alanya ilçemizin 60 mil açığında bu sondaj çalışması güvenli bir şekilde çalışmalarına başlamış bulunmaktadır. Bu bölgenin petrol ve doğalgaz yönünden çok büyük potansiyele sahip olması nedeniyle Akdeniz’deki petrol ve doğalgaz aramalarına devam edilecektir. Jeolojik ve jeofizik çalışmaları bölgenin potansiyel olduğunu hem Mersin Tuzla bölgesi ile İskenderun körfez bölgesinde petrol varlığı konusunda tespitler mevcut olup, bu tespitlerin çıkarılması amacıyla sondaj çalışmaları sürdürülecektir.
Rum kesiminin AB’ye Kıbrıs adasını temsilen alınmasıyla ve Avrupa ülkelerinin doğalgazda Rus bağımlılığını kırmak istemesiyle Doğu Akdeniz’de keşfedilen doğal gazın ilgisi nedir?
Rum kesiminin Avrupa Birliğine Kıbrıs adasını temsilen alınmasıyla ve Avrupa ülkelerinin doğalgazdaki bağımlılığını kırmak istemesi Doğu Akdeniz’deki petrol ve doğalgazın araştırılması arasındaki ilgiye bakacak olursak burada tabii ki doğalgaz arz güvenliği açısından Avrupa’nın Rusya’nın önünü kesmek istemesi her zaman muhtemel bir senaryodur. Avrupa Birliği kendisine bağlı bir kesimin doğalgaz bulmasıyla birlikte kendisine enerji çeşitliliğini arttıracak alternatiflerin her zaman araştıracaktır. Bu problem sadece Avrupa Birliği’nin değil aynı zamanda diğer global güçlerin de işine gelmektedir. Bu nedenle buradaki çalışmaları desteklemektedirler. Bu çalışmalardan tek söz sahibi olmak istemeleri ve Türkiye’nin elinin kolunun bağlı hale getirilmesi sadece bu amaçlarını gerçekleştirme niyetinde olduklarını açık bir şekilde görüyoruz.
Doğu Akdeniz’deki gerek Afrodit sahası ve gerekse İsrail’in Tamar ve Levithan sahalarından çıkaracağı doğalgazi Türkiye’nin dışından Avrupa’ya transfer etmek için Kıbrıs’tan Rodos’a boru hattı projesini planlamaktadırlar. Ancak bu bölgenin çok ekonomik olmadığı ve uzun bir hat olacak olmasından dolayı İsrail’in Türkiye üzerinden doğalgazını Avrupa’ya transfer etmeyi düşündüğü ifade edilmektedir. Bu durum ülkemizin elini güçlendirmektedir.
Kıta sahanlığı, münhasır bölge, sondaj hakkı gibi kavramları sıkça duyuyoruz. Tartışmaları doğru yerine oturtmak bakımından söyler misiniz bu kadar çok gücün hak iddia ettiği bu dar alanda hukuk nasıl tesis edilecek?
Kıta sahanlığı dediğimizde jeolojik olarak ülkeyi oluşturan kara parçasının deniz altındaki uzantısı olup kıta’nın bitip denizin başladığı kıtasal çizgiye kadar ki sahaya denilmektedir. Bu bölgedeki doğalgaz doğal kaynakların işletilmesi o ülkenin uhdesindedir.
Münhasır ekonomik bölgeden kastımız 1982 yılında Birleşmiş Milletlerin deniz hukuku sözleşmesi uyarınca bir devletin denizel kaynaklarının araştırılması ve kullanılmasında özel haklara sahip olduğu denizel bölgedir diye ifade edilmektedir. Doğu Akdeniz’de yapılan çalışmalar neticesinde enerji kaynakları açısından bölgenin stratejisi çok önemli düzeyde artmış durumdadır. Bölge ve bölge dışı aktörlerini değerlendirdiğimizde Akdeniz’deki bu enerji potansiyelinden yararlanmak isteyenler tarafından büyük bir ilgi görmektedir. Güney Kıbrıs Rum Kesimi bu amaçla Doğu Akdeniz’de daha fazla yararlanmak maksadıyla kendine göre yeni ekonomik münhasır ekonomik bölge ilan etme çabası içerisindedir. Amacı Kıbrıs’ta ve Akdeniz’de tek hakimiyeti sağlamak ve bölgedeki hidrokarbon yataklarını işletme niyetindedir. Bu durum başta AB ülkeleri olmak üzere Kıbrıs Rum Kesimi Türkiye’nin aleyhine olacak şekilde desteklendiğini ve Türkiye’nin güvenliğinin tehlikeye düşürecek şekilde bir çalışma içerisine girdiğini görmekteyiz. Bunlar bir oldu bitti içerisinde hem Ege’den hem de Doğu Akdeniz’de bir çalışma ve çabası içerisinde olduklarını müşahade etmiş bulunmaktayız.
Doğu Akdeniz Türkiye ve KKTC’NİN tüm itirazlarına rağmen Akdeniz’de tek yanlı parselleyen Kıbrıs Rum Yönetimi adanın batısını ve Antalya açıklarında Yunanistan’la beraber hem Akdeniz’de hem de Ege Denizi’nde paylaşma eğiliminde olduğunu görüyoruz. Rum ve Yunanlılar Rodos adasından başlayıp Antalya açıklarından ilerleyerek Kıbrıs adasına kadar düz bir hat çekerek münhasır ekonomik bölge sınırı belirlemesi yapacaklarını daha önce ifade etmişlerdi. Ancak Türkiye Cumhuriyeti devleti Akdeniz’deki bu paylaşımı kabul etmediğini uluslararası platformlarda dile getirmiştir. Bu durum Türkiye’nin ve KKTC’nin Akdeniz’de herhangi bir çalışma yapmaması konusunda bir çalışma içerisine girdiği gözlemlenmektedir. Oysaki gerek kıta sahanlığı gerekse Türkiye’nin deniz hukukundan kaynaklanan haklarının korunması maksadıyla gerekli çalışmalar Türkiye Cumhuriyeti devleti tarafından adımlar atılmıştır. Bu konuda sondaj gemimiz de boş bıraktığımız bir alanda yani kendi hakkımız olan denizlerimizde doğal kaynaklarımızı aramak bulmak işletmek hakkımızı kullanmak için fiziki bağlamda sondaj çalışmalarına başlamış durumdadır. Boş bıraktığımız alanda maalesef Rum Kesimi bir takım senaryolarla Türkiye ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetini ile Türk devletini saf dışı bırakmaya çalışmaktadır. Devletimiz bu konuda üzerine düşen görevi savunma amaçlı yerine getirecektir.
Doğu Akdeniz’de ve Kıbrıs Adası çevresinde sondajların yapılması bir kavga nedeni olmamalıdır. İki devletli adanın hukuki statüleri korunarak zenginlik kaynaklarının özellikle petrol ve doğalgazın işletilmesi hakça olmalıdır. Her iki devletin barış görüşmeleri Türkiye Cumhuriyeti ve KKTC’nin adım atmasına rağmen sürekli Güney Kıbrıs Rum Kesimi tarafından bu barış adımlarının baltalandığını görmekteyiz. Halbuki iki toplumlu devletin varlığı kabul edilmesi halinde hakça paylaşım yapılması durumunda kesinlikle çözüm ortaya konulacaktır. Bu her iki devletin lehine olacak bir durumdur.
Geçen hafta Azeri petrol ve doğal gaz şirketi SOCAR tarafından 6,3 milyar dolar tutarındaki dev yatırım STAR Rafineri tüm paydaşların katıldığı uluslararası bir törenle açıldı. Türkiye'nin Doğu Akdeniz'deki enerji çalışmaları Barbaros Hayrettin ve ilk sondaj gemisi Fatih ile durum yeni bir boyut kazandı. Akdeniz'in sıcak sularında oldukça gerilimli bir dönemde hizmet verecek gemiler için Türk Hava Kuvvetleri alarm geçirildi. Yüzer unsurların güvenliğine yönelik en ufak bir tehdide anında karşılık verecek olan Türkiye, bu kapsamda özellikle güneyde konuşlu hava kuvvetleri unsurlarını tam teçhizatla hazır tutuyor. Bu hazırlığın karşılığı ne olur sizce? Caydırıcılık işler mi yoksa sular ısındıkça savaş riski de belirir mi?
Türkiye ve KKTC her zaman için barıştan yana bir tavır sergilemiştir. Ancak her defasında Rum Kesimi ve onun garantörü Yunanistan oyun bozuculuk ve barış görüşmelerine balta vurmuşlardır. Türkiye Cumhuriyeti’nin niyeti kesinlikle bölgede barış ortamı içerisinde halkının refah seviyesini yükseltme niyetindedir. Birleşmiş Milletler deniz hukukundan kaynaklanan haklarımızı korumak ve Akdeniz’deki doğal kaynaklarımızı ülkemizin menfaatleri doğrultusunda kullanmak maksadıyla Türkiye Cumhuriyeti gerekli çalışmaları yapmış bulunmaktadır. Özellikle Fatih sondaj gemisi (12.000 m sondaj yapabilen) ile beraber denizlerde sondaj açma yeteneği geliştirilmiş ve böylece 5000-6000 metre derinlikte bulunabilecek hidrokarbon yataklarının rahatça aranması bulunması ve işletilecek olması noktasında yeni bir milli refleks gelişmiş durumdadır. Bu sondaj gemisi ile beraber sahipsiz olan Akdeniz’e sahip çıkılmış ve Akdeniz’de hakkaniyetini araştıran hakça paylaşımı destekleyen bir gerçek oyuncu olan Türkiye Cumhuriyeti devleti ortaya çıkmıştır. Bu çalışmalarda dışarıdan aldığı desteklerle beraber kendi Türk mühendis ve teknisyenlerini yetiştirerek denizlerde sondaj açma kabiliyetini de Fatih sondaj gemisi ile birlikte sağlayacaktır. Dolayısıyla bütün çalışmalarda milli bir yol izlenerek kendi mühendisini yetiştiren kendi teknisyenini yetiştiren bir anlayışa geçmiş bulunmaktayız. Eğitilen personelle yapılan çalışmalar yüzde 100 Türk ve milli bir çalışma olacağı aşikardır. Bugüne kadar izlenen politikalar denizlerde sondaj çalışmaları için maalesef yeterli olmamıştır.
Bu çalışma Türkiye ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne ne sağlayacaktır elbette ki enerji yönüyle bağımsızlık sağlayacaktır. Enerji yönüyle doğalgaz ve petrol alanında arz güvenliğini sağlayacaktır, ne sağlayacaktır Türkiye Cumhuriyeti’nin enerji alanındaki inisiyatifini arttırmış olacaktır, ne sağlayacaktır Türkiye Cumhuriyetinin tam bağımsız bölgesinde hakim olan bir güç olmayı sağlayacaktır. İşte bundan rahatsız olan emperyal güçler kesinlikle bizim bu çalışmalarımızı baltalamaya çalışacaklardır. Ancak Türkiye Cumhuriyeti devleti bu konuyla ilgili çalışmaları savunma amaçlı ve herhangi bir çatışma alanı oluşturmamak için gerekli tedbirleri detaylı bir şekilde alacaktır ve almak zorundadır.