Daha önce kelime, diğer bir ifadeyle söz ile su arasında benzerlik kuran oldu mu, bilmiyorum. Gerçi atalarımız farklı bir anlamı kast etseler de "söz büyüğün su küçüğün" diyerek böyle bir benzerliği kurmamıza kapı aralamışlar. Belki bu yüzdendir ben de her zaman, bir kelimenin, sözün bağlamı ile suyun içinde yer aldığı kap arasında, etki bakımından benzerlik olduğunu düşünmüşüm. Su, içine girdiği kabın şeklini aldığı gibi kelime de bağlamının şeklini alıyor çünkü. Yani duruma göre yeni ve farklı bir anlam ifade edebiliyor. Aynı kelimenin farklı adamların dilinde farklı etkiler bıraktığına siz de şahit olmuşsunuzdur. Bir adamın dilinden dökülen kelime, Yunus'un deyişiyle "kese savaşı" olurken, bir başkasının dilinde "kestire başı" olabiliyor mesela. Ayrıca kirli bir kabın, suyun tadını bozması gibi çarpık ve kirli bir bağlamın da gayet barışçıl sözü, özünden koparıp ölümcül bir silaha dönüştürdüğünün, kardeşi kardeşe kırdırdığının örnekleri çoktur.
Kemalizm adı verilen tek parti sistemi, kelimeler, kavramlar, yani sözler açısından böyle bir bağlamdır. Onları özünden, kökünden koparıcı, tadını, rengini, ruhunu değiştirici, dönüştürücü bir etkiye sahiptir. Mesela tarihi, kültürel, dini ve geleneksel bağlamında bin yıllık, hatta bin dört yüz yıllık kardeşlik hikayesinin rengini, tadını, şeklini, kıvamını çağrıştıran "Türklük, Kürtlük ve Araplık", Kemalizm bağlamında, biri kökünden koparılmışlığı, biri hainliği, biri de uzak durulası ötekiyi temsil eder hale gelmişlerdi. Bağlamın dayattığı bu algının oturması, kabul görmesi için ne müfredatlar hazırlandığının, ne tezler kotarıldığının, ne darbeler yapıldığının ve de ne ikna odaları kurulduğunun şahitleriyiz. Tarihin, tabiatın akışına ayak uyduramadığı için devre dışı bırakılınca da yeniden ihya edilmesi için ne girişimlerde bulunulduğunu ve ne süreçlerin bin yılları bulmasının temenni edildiğini de unutmadık.
Kemalizmin kabına girmiş Türklük, dağa taşa adı yazıldığı halde ruh kökünden fersah fersah uzaklaşmıştı. Araplık, adı dahi duyulmak istenmeyen hain bir ötekisi olarak görülüyordu. Kürtlüğe gelince, seksen yıl boyunca adını değiştirsin diye dayak yiyip duruyordu.
AK Parti 8. Olağan Büyük Kongresinde yaptığı konuşmada Cumhurbaşkanı Erdoğan "Türkler, Kürtler ve Araplar olarak hep beraber kenetlenecek, tam kırk yıldır evlatlarımızın kanı üzerinde yükselen terör duvarını yıkıp atacağız" derken bu kavramları tek parti sisteminin oluşturduğu çarpık bağlamın dışına çıkarıp kardeşlik, eşitlik bağlamına oturtmuş oldu bana göre. Ayrıca şiddeti sonlandırma iradesinin yanında Kemalizm parantezinin kapatıldığının da ilanıdır bu söz. Cumhurbaşkanı siyaset sahnesine çıktığı günden beri sözünü ettiğim tarihsel bağlamına oturtarak bu kelimeleri kullanır öteden beri. Ama bu kongrede yaptığı konuşmanın akışı içinde yer verdiği bu kelimeler, önceki kullanımlardan farklı ufuklar gösteriyor. Önceki sözleri genellikle içeriye dönük iken, bu son sözleri tamamen ülke sınırlarını aşan bir vizyona işaret ediyor. Çünkü tek parti zihniyetinin oluşturduğu bağlamda kullanmıyor. Bu kelimeleri tarihsel bağlamlarına oturtarak, olması gerektiği gibi, ülkemizin sınırları içinde olsun, olmasın, bütün Türkleri, bütün Kürtleri ve bütün Arapları kapsıyor.
Bu, Selçuklu sultanı Tuğrul beyin, Osmanlı Sultanı Yavuz'un, Eyyubî sultanı Selahaddin'in gücünü İslam kardeşliğinden alan vizyonudur. Bu vizyonun da milletimizi nasıl büyüttüğüne tarih şahittir.
Erdoğan'ın bu isimleri oturttuğu bağlam, kardeşler arası savaşı bitirici niteliktedir.