Kalın, Kocaeli Büyükşehir Belediyesi'nce düzenlenen ve Anadolu Ajansı'nın global iletişim ortağı olduğu, 26 ülkeden 187 katılımcının sunacakları bildirilerle darbeler düzeninin karanlıkta kalan yüzlerinin ortaya çıkarılacağı "Uluslararası 15 Temmuz ve Darbeler Sempozyumu" konulu Kartepe Zirvesi'nin açılış konferansında "15 Temmuz Darbe, Demokrasi ve Uluslararası Sistem" başlıklı konuşma yaptı.
Bir gelenek inşa etmenin emek, sabır, metanet, hikmet ve gayret istediğini aktaran Kalın, geleneği olmayan hiçbir toplumun geleceğinin de olamayacağını ifade etti.
Darbelerle ilgili belki de en önemli alınması gereken derslerden birinin, bu tür hadiselerin bu topraklarda bir daha yaşanmaması için ne yapılması gerektiğine bu günden karar verilmesi olduğunu belirten Kalın, şunları kaydetti:
"Bu topraklarda, Osmanlı'da Bab-ı Ali isyanından 1980 darbesine, 1960 darbesine kadar birçok darbeler gördük. Bunun içerisinde 15 Temmuz darbe girişiminin çok farklı bir yeri var. Neden? Sadece millet bu darbeyi durdurduğu için değil. Bizim tarihimizin gurur duyacağımız sahnelerinden bir tanesiydi. 15 Temmuz gecesi, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının tamamının millet olarak ayağa kalktığı geceydi. Millet şuurunu yeniden keşfettiği idrak ettiği geceydi. Bunların hiçbiri lidersiz olmuyor. O gece Allah'a hamd olsun ki, 'Ben milletin iradesinin üstünde, halkın gücünün üstünde bir güç tanımadım' diyen bir liderimiz vardı. Onun sevk ve idaresinde bu darbe al aşağı edildi."
Kalın, öncelikle milletin demokrasiye, özgürlüğüne, bağımsızlığına o gece sahip çıkmasının sadece o gece yapılan bir çağrıyla ilgili olmadığına işaret ederek, "Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın 15 yıllık liderliği boyunca bu millete aşıladığı öz güven olmasaydı, 'Diklenmeden dik duracağız' demesi olmasaydı, 'Bu milletin boynunu ben hiçbir yere eğdirmeyeceğim' duygusunu vermeseydi, 15 Temmuz gecesi yüzbinlerce insan 1,5-2 dakikalık bir çağrıyla sokaklara dökülmez, ölümü göze alarak tankların, topların, helikopterlerin önüne çıkmazdı." ifadelerini kullandı.
- "Devlet ve millet, bu hainlere karşı kahramanlık hikayesi yazdı"
Yaklaşık 6 yıl sonra cumhuriyetin 100. yılının kutlanacağını belirten Kalın, önümüzdeki 100 yılın da hesabını, planını yapmak zorunda olduklarını kaydetti.
Dünyada dönüp duran oyunların ve planların az çok bilindiğini anlatan Kalın, şöyle devam etti:
"Cumhurbaşkanımızın siyasi liderliği döneminde gerçekleştirdiği en önemli devrimlerden bir tanesi, devleti ve milleti birbirine kaynaştırması, aradaki mesafeyi ortadan kaldırması oldu. Devleti güçlendirirken milleti ayağa kaldıran ve bu güçlü devleti milletin hizmetine veren bir siyasi liderlikten bahsediyoruz. Devlet deyince soğuk, mesafeli, tepeden bakan buyurgan kimlikten, bugün artık millete hizmet için gece gündüz çalışan, bunun idrakinde olan bir devlet var. 15 Temmuz gecesi bu devlet millet yakınlaşmasının bütünleşmesinin en somut örneklerinden bir tanesini gördük. O gün devlet millet neredeydi diye bir ayrım mümkün bile değildi. Devlet ve millet bu hainlere karşı Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni işgal etme girişimine karşı bir kahramanlık hikayesi yazdı." diye konuştu.
- "Demokrasi standartları açısından ciddi bir krizle karşı karşıyayız"
Kalın, 15 Temmuz darbe gecesinde demokrasinin beşiği olduğunu söyleyen Batılı ülkelerin, açıkçası durumu izlediğini, darbenin başarılı olması halinde destekleyeceklerini gördüklerini belirterek, "Burada demokrasi standartları açısından ciddi bir krizle karşı karşıyayız. Biz değil ama demokrasinin beşiği olduğunu söyleyen Batı demokrasileri." dedi.
15 Temmuz darbe girişiminin püskürtülmesinden sonra Batılı devletlerin açıklamalarında bir cümleyle darbeyi kınadıklarına değinen Kalın, 9 cümleyle her gün darbecilere karşı bu milletin, devletin aldığı tedbirleri eleştirmeye başladıklarını aktardı.
Kalın, Batılı ülkelerin kendi ulusal güvenliklerini sağlama, kamu düzenini kurmak için tedbir aldıklarında bunun devletin doğal görevi olarak görüldüğünü, Türkiye'de aynı kanunların çıkartılıp uygulandığında bunun bir demokrasi ve insan hakları meselesi haline geldiğini vurguladı.
Bunun izah edilemeyeceğini dile getiren Kalın, şöyle devam etti:
"Terörle mücadele diyoruz, Batı için terör eğer kendisini hedef alıyorsa terördür. Ne zaman ki terör örgütleri Batılı hedefleri, Batılı menfaatleri vurmaya başlıyor, terör o zaman acil ve küresel bir sorun haline geliyor ama onları hedef almıyorsa onlara dokunmuyorsa bir terör meselesi olmuyor, bir ülkenin güvenlik meselesi oluyor. Somut örneğimiz PKK, FETÖ.. PKK terör örgütü birkaç istisna dışında tarihinde Batılı hiçbir hedefe saldırmamıştır. FETÖ'nün de bugüne kadar herhangi bir Batılı hedefe saldırdığı görülmemiştir. Ne fiili olarak ne de söylem olarak. Onların yayın organlarında bile her ülke eleştirilirdi, her politika eleştiri konusu yapılırdı ama Batılı devletlerin ana çerçevesini rahatsız edecek bir cümle bile yayınlanmazdı. Bu bağlantıların nerelere gittiğini göstermesi açısından çok manidar bir tablo."
- "Türkiye aynı anda üç terör örgütüyle mücadele eden tek NATO üyesi devlettir"
"Bakın bugün Türkiye Cumhuriyeti aynı anda üç terör örgütüyle mücadele eden tek NATO üyesi devlettir." diyen Kalın, aynı anda DEAŞ, PKK ve FETÖ ile mücadele edildiğini, DHKP-C ve diğer örgütleri saymadıklarını belirtti.
Bugün neden PKK ve FETÖ'nün en fazla hayat alanı bulduğu, rahat rahat hareket edebildiği alanın Avrupa ülkeleri ve Amerika Birleşik Devletleri olduğunun sorgulanması gerektiğini bildiren Kalın, "Neden bu alan DEAŞ'a açılmıyor. Bunların hepsi terör örgütü değil mi? DEAŞ Batılı hedefleri vurduğu için ona o alan açılmıyor. Bugün çeşitli Avrupa ülkelerinde PKK'ya açılan alanın onda birini, biz Batı karşıtı bir terör örgütüne Türkiye'de ya da Batılı olmayan bir başka ülkede açsaydık herhalde yer yerinden oynardı ama maalesef PKK, bugün Avrupa'nın birçok yerinde para topluyor, propaganda yapıyor, adam devşiriyor, onları eğitiyor ve birer ölüm makinesi olarak bizim topraklarımıza gönderiyor. Biz bu itirazları dile getirdiğimizde, Türkiye'nin meşru ulusal güvenlik sorunlarını gündeme getirdiğimizde otoriter ve diktatör olmakla suçlanıyoruz." şeklinde konuştu.
- "Cumhurbaşkanımız batıya ayna tutuyor"
Aslında olan bitenin çok basit olduğunu belirten Kalın, şunları kaydetti:
"Cumhurbaşkanımız Batı'ya ayna tutuyor. Batı aynada gördüğü suretten rahatsız. O sureti düzeltme gayreti içine girmek yerine aynayı tutana saldırıyor. Hadise bu kadar basit aslında. Bizim acizane tavsiyemiz aynayı tutana saldırmak yerine aynada gördükleri sureti düzeltmeye çalışmalarıdır. Biz onlara yardımcı olmaya hazırız."
Kalın, 15 Temmuz öncesinde bir diktatörlük söyleminin küresel tedavüle sokulduğunu aktararak, Türkiye'nin bağımsız ve egemen bir ülke olmasından rahatsız olanların bu söylemi güçlendirdiğini ve tedavüle soktuğunu çok açık bir şekilde gördüklerini, diktatörlük söyleminin amacının 15 Temmuz darbesine meşruiyet zemini hazırlamak olduğunu vurguladı.
Uluslararası sistemin 15 Temmuz'a verdiği tepkileri son 4-5 yılda yaşananlardan bağımsız ele alınamayacağına değinen Kalın, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Gezi olaylarında tecrübe edilen, denenen şey, ardından 17-25 yargı darbesiyle yapılmak istenen şey ve hemen ardından PKK terörünün hortlatılması. Bu üç girişim farklı düzeylerde başarısız olunca 15 Temmuz darbesi gündeme sokuldu. Neden? Çünkü Türkiye, artık uluslararası sistemi sorgulayan, bu sistemin adalet üretmediğini söyleyen bir söyleme, pozisyona sahip. Şu andaki küresel sistem bir düzensizlik, kaos sistemi üzerinden yürüyor. Adalet üretmiyor, eşitlik ilkesine riayet etmiyor. O yüzden Cumhurbaşkanımız ısrarla her seferinde 'Dünya beşten büyüktür' diyor. Bu slogan sadece Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'ndeki beş daimi üyeye atıfta bulunmuyor. Aslında bu dünya düzeninin adalet üretmediğini mazlumların mağdurların bu sistem içerisinde temsil edilmediğini söylüyor."
- "Biz hukuk dışı bir talepte bulunmuyoruz"
Kalın, bugün hala demokrasinin yanında, darbenin karşısında olduğunu söyleyen ülkelerin varlığından bahsederek, bu iddialarında samimi olanların ilk yapacakları işin kendi ülkelerine kaçan, sığınan FETÖ'cüleri Türkiye Cumhuriyeti'ne iade etmek olduğunu, Türkiye'nin hukuk dışı bir talepte bulunmadığını, ülkeler arasında yapılmış suçluların iade edilmesi anlaşması çerçevesinde talepte bulunduğunu kaydetti.
Avrupa'da siyasi iklim ve havanın öyle bir hale getirildiğini anlatan Kalın, şöyle devam etti:
"Şu anda Avrupa'da Türkiye'nin AB'ye girmesi için bir zemin adeta kalmadı. Birileri biraz da iç siyaset malzemesi yaparak bilinçli olarak bu hale getirdi. Son 3-4 yıldır Avrupa'da yapılan seçimlerin değişmez konularından bir tanesi Türkiye Cumhuriyeti. Almanya'da seçim yapılıyor kampanyada Türkiye ve Recep Tayyip Erdoğan konuşuluyor. Avusturya, Hollanda, Belçika'da aynı şey. Bu belki anlayışla karşılanabilir, Türkiye gibi bir ülkeye ilgisiz kalmaları söz konusu olmayabilir ancak bu ilgi ne kadar doğru bilgiye dayanıyor, ne kadar hakkaniyetli değerlendirmelere dayanıyor onları da bizim elbette sorgulamamız gerekiyor."
Darbe girişiminin üzerinden 1,5 yıl geçmesine rağmen kendimize sormamız gerek bir soru olduğuna değinen Kalın, "FETÖ gibi bir yapılanmayı Batı anlamakta neden zorlanıyor? İki alternatif var. Gayet iyi anlıyorlar, o yapıyı da bir enstrüman maşa olarak kullanıyorlar, bu bir cevaptır. Bir diğer cevap da, 'Acaba biz gerçekten FETÖ gibi bir yapılanmayı Batı ve dünya kamuoyuna anlatmak için ev ödevimizi yeteri kadar yaptık mı? Çünkü illegal örgütler tarihinden nevi şahsına münhasır bir yapıyla karşı karşıyayız. Acaba bunu anlamak ve anlatmak için daha fazla çaba sarf etmemiz gerekmiyor mu? Bunu kendimize sormamız ve ısrarla anlatmamız gerekiyor." şeklinde konuştu.
Türkiye Cumhuriyeti'nin bütün vatandaşlarının 15 Temmuz gecesi yeniden tek bir millet olduğunu vurgulayan Kalın, sözlerini şöyle tamamladı:
"Bu demokrasi tarihine altın harflerle yazılmış bir milat noktasıdır. Bunun tabii ki dünyada daha fazla takdir edilmesi beklenirdi. Umarız bundan sonra böyle olur fakat uluslararası sistem açısından Türkiye egemen ve bağımsız bir ülke olarak kendi rotasını çizmeye çalıştığı her kritik aşamada karşımıza bu tür engellerin çıkartıldığını gördük, yaşadık tecrübe ettik. Demek ki bu mücadele bundan sonra da devam edecek. Yani Türkiye 360 derece perspektifiyle bir dış politika izlemeye devam ettiği müddetçe bu tür itirazlar önümüze gelecek. Küreselleşen bir dünyada, Batı bloğu dışında başka ülkelerle ilişki kurduğunda bu sorunlar karşımıza çıkmaya başlayacak.Biz kendi ulusal çıkarlarımız çerçevesinde dünyaya kendimizi kapatmadan dünyanın gerçeklerini doğru bir şekilde okuyarak kendi rotamızı çizmeye devam edeceğiz. Hamd olsun bu irade, akliyet, samimiyet, inanç var. Önemli olan bu zaten. Bu değerler yaşadığı müddetçe gelene ekleyerek bu değerleri yaşatarak canlı bir organizma haline getirdiğimiz müddetçe bugüne kadar karşımıza çıkan engelleri nasıl püskürttüysek Allah'ın izniyle bu coğrafyanın insanı, değerleri bu tür girişimleri darbeleri kampanyaları propagandaları eninde sonunda bertaraf edecektir."