İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, CHP'nin Cumhurbaşkanı adayının belirleneceği ön seçime katılmak için avukatı aracılığıyla dün başvurusunu yaptı.
Ön seçim falan hikâye. İmamoğlu'nun adaylığı bugün yapılacak MYK toplantısı sonrası açıklanacak.
23 Mart'ta da CHP'nin kayıtlı üyeleri, İmamoğlu'nu seçecekler.
Buyurun size, CHP'nin demokrasiden ne anladığının bir örneği daha.
Tam da son CHP kurultayının, "şaibeli kurultay" diye soruşturulduğu şu günlerde siyasî alavere dalavere sahneleniyor.
Bakınız ilk duyanlar belki şaşıracaktır; CHP'nin demokrasi adına yaptığı şaibeli çok seçim vardır.
Amma en meşhurunu, en akıl almaz olanını hatırlatayım.
21 Temmuz 1946'da 8. Dönem milletvekillerini belirlemek için yapılan genel seçimler, CHP'nin demokrasi maskesi altında nelere cüret edebileceğinin tarihî bir belgesidir.
Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk çok partili genel seçimi olan bu seçim, adlî denetim dışında yapılmış, seçim sonuçları, açık oy - gizli tasnif yoluyla belirlenmiştir. Yapılan usulsüzlüklerden dolayı 1946 seçimleri "şaibeli seçim" adını almıştır.
CHP, bu konunun gündeme getirilmesini hiç istemez. Düşünebiliyor musunuz, seçmen hangi partiye oy verdiğini göstererek oyunu kullanıyor. Sandık başlarında CHP'nin memurları gözlerini dikmişler, kolaysa CHP'ye oy vermesinler.
Bu yetmemiş, bir de oylar gizli olarak sayılmış. Buna saymak değil ayarlamak denir.
Tabi, CHP ezdi geçti... Cumhuriyet Halk Partisi 397, Demokrat Parti 61 milletvekilliği kazandı.
Pekiyi 4 yıl sonra ilk defa gizli oy-açık tasnif usulü uygulanınca ne oldu?
14 Mayıs 1950'deki seçimde, Demokrat Parti 416, CHP 69 milletvekilliği kazandı.
CHP'nin, cuntalarla ilişkili siciline bakılsa şaibe ve darbecilikten başka şey görülmez.
CHP buralardan geliyor...
CHP öyle şeffaflık, dürüstlük dediğinde bir duracaksın.
Dolayısıyla bugün, abra kadabra numarasıyla torbadan İmamoğlu'nu çıkarmak, tam da CHP'nin siyasî ahlâkı ile ilgilidir...
Hale bakar mısınız?
Erken seçim için CHP ve muhalefetin bir karar alma durumu yok.
CHP, erken seçim var diyor ve aday belirliyor. Nasıl var, ne zaman var belli değil...
Parti yönetiminde bir ciddiyet, suhulet, anlayış birliği falan yok. Almışlar sazı ellerine Özgür Özel ile İmamoğlu, kör kör parmağım gözüne dayatması yapıyorlar.
Mansur Yavaş'ı ekarte etmek için kurulmuş bir tezgâh, kimseye aldırmadan harıl harıl çalışıyor. CHP'li gazeteciler, CHP sevdalısı TV sunucuları bile isyanlarda. Bu kadarı da olmaz diye feveran ediyorlar.
Ötede Mansur Yavaş adaylıktan geri adım atmıyor. Kılıçdaroğlu bastırıyor.
Ankara'nın 10 ilçe belediye başkanı açıktan Yavaş'ın adaylığına destek veriyorlar.
(Özgür Özel'e soru; diyorsun ki, iktidar, partimizin içini karıştırıyor. Bu 10 ilçe belediye başkanını da Saray mı ayarladı. Buna da cevap versene...)
Hale bakın, eski Genel Başkan da "sükût ikrardan gelir, şaibe iddiaları için neden açıklama yapmıyorsunuz" diyor.
Kılıçdaroğlu'nun söyledikleri arasında, Özgür Özel ile İmamoğlu'nu asıl sıkıntıya sokacak bir laf var:
"Benim hakkımda da davalar açılıyor. Verilmeyecek hesabım yok. Boğazımdan haram lokma inmedi."
Kurultayda boğazından haram lokma inenlerin olduğunu daha nasıl söylesin?
Bakınız bu Şaibeli Kurultay meselesi Özgür Özel'in iddia ettiği gibi hiç de öyle hafife alınacak, kapatılacak bir konu değil.
Yargı devrede.
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'nın, CHP'nin son kurultayında "para karşılığı oy kullanıldığı" iddiasıyla başlattığı soruşturma sürüyor.
CHP'den ihraç edilen eski Hatay Büyükşehir Belediye Başkanı Lütfü Savaş da tanık sıfatıyla ifadeye çağırıldı. Savaş'ın, 25 Şubat'ta ifade vereceği öğrenildi.
Ayrıca iddialarda adı geçen Ankara dışındaki kişilerle ilgili, bulundukları illerdeki başsavcılıklara talimat yazısı gönderildi. Tanık ifadelerinde geçen isimlerin, para trafiğinin ayrıntılı araştırılması için ilgili kurumlara müzekkere gönderildi.
Dereyi görmeden paçayı sıvarsa, kendi kendine gelin güvey olursa, kendi çalıp kendi oynarsa bu CHP'nin başı dertten kurtulmaz...