Tv programları ve köşe yazılarından tanıdığımız Melih Altınok, Show TV’de sabah haberlerini sunmaya başladı. Alışık olduğumuz eğlence kanalı mantığından epey uzak olan Güne Merhaba’da Altınok, büyük kanalların bugüne dek yok saydığı ‘öteki’nin gündemini ekrana taşıyor. Altınok’la yeni programının formatını, takipçileriyle olan sıkı etkileşimini, sanatla olan ilişkisini ve geleceğe dair planlarını konuştuk.
- Program başlayalı üç hafta oldu. Gelen ilk tepkiler nasıl?
Tepkiler olumlu. Bir seyirci kitlem var zaten diğer haber kanallarından. Onlar şaşkın çünkü daha ağır siyasi yorum bekliyorlar. Entertainment (eğlence) mantığı çok farklı. Yaygın izleyiciye hitap ediyor o nedenle sadece siyasi içerikli bir program yapamıyorsunuz. Ama ben yine de siyasete ağırlık veriyorum. Mevcut izleyicimin yanına yeni izleyiciler de geliyor. Buna şaşırıyorum açıkçası. Balık, akvaryumu kadar düşünürmüş ya... Haber kanallarında program yaparken herkesin politik atmosferin içinde olduğunu düşünüyordum, öyle olmadığını gördüm. Ratingler gayet iyi, istikrarlı bir şekilde yükseliyor. Program oturmaya başladı.
- Aklınızda böyle bir proje var mıydı? Sürpriz oldu mu sizin için?
Biraz daha siyasetin magazinini yapabileceğim, daha geniş bir kitleye hitap edecek bir program yapmayı istiyordum aslında.
Ama bu çok zor çünkü kalıplar var büyük kanallarda. Tabii kastettiğim sanat, moda gibi alanları da içine alan entelektüel içerikli bir magazin. Siyaset kabiliyet gerektiren bir alan değil. En vasat insan da siyaseti konuşabilir. Keşke bu ülkenin tansiyonu biraz düşse de biraz bunlardan konuşabilsek. Bunun eksikliğini hep duyuyorum.
- Diğer sabah haberlerinden hangi yönüyle ayrışıyor sizin programınız?
Benim bir hedefim var. Programı o formatta hazırladık. Israrla merkez medyanın, büyük entertainment kanalların yok saydığı kitleler var. Muhafazakarlar, Kürtler, yoksullar hiç görülmüyor. Bu siyaseten, temsil noktasında da bir adaletsizlik yaratıyor. Sadece politik bir sorun değil aslında, televizyonculuk açısından da ticari açıdan da bir sorun. Bu kesim, Türkiye’de aynı zamanda reklam alan, veren yani tüketim yapan insanlardan oluşuyor. Televizyonların hedef kitlesi aslında. Ama her ne hikmetse bu çoğunluk göz ardı ediliyor. Bu kitlenin politik tercihleri meşru değilmiş gibi bir algı oluşturuluyor. Ben de bu kesimleri temsil etmeye çalışıyorum. Onların okudukları yazarlara yer veriyorum, diğer gazetelerin yazarlarına yer verdiğim gibi.
- Yani aslında sadece objektif davranıyorsunuz...
Tabii ki. Ama objektif olmaya çalıştıkça, o meşruiyeti olmayan kesimin sesini dinleyince yandaş olarak yaftalanıyorsunuz. Evet, ben halkın iradesinden yana, yandaşım.
- Programınızda sanata ne oranda yer vermeyi düşünüyorsunuz?
Ben gazeteciliğe başlamadan önce sinemayla uğraşıyordum. Tiyatro oyunları, senaryolar yazdım. Ödüller aldım. Film şirketim, sinema okulum vardı. O alanla zaten ilgiliyim. Mümkün olduğunca da sanata yer vermek istiyorum. Ama ABC grubuna hitap eden sanat haberleri vermek durumundayız. Profesyonellerin ilgileneceği sanat haberleri vermek çok mümkün değil.
HAYATI ERTELEDİM, ÇALIŞIYORUM
- Çok erken kalkıyorsunuz. Sabah program yapıp öğleden sonra köşe yazıyorsunuz. Hayatınızda neleri öteliyorsunuz tüm bunlara yetişmek için?
Her şeyi öteliyorum. Hiçbir şey yapmıyorum. Gece yarısı buraya geliyoruz. Programdan sonra toplantı yapıyoruz. Sonra da köşe yazıyorum zaten akşam oluyor. Ben gece yaşamaya alışkın biriydim. Şimdi arkadaşlarımla görüşemiyorum, uyuyorum. Benim için epey zor oldu. Ama etkileşime çok açık bir alan. Karşılığını gördükçe mutlu oluyorum.
- Etkileşim demişken sizin ciddi bir hayran kitleniz de var...
Evet epey takip ediliyorum. Beni ilgi çekici ve samimi buluyorlar diye düşünüyorum. Tavırları rahat, genç bir adam program yapıyor... Klişe bir yorumcu değilim. Okurlarımla çok iyi bir iletişimim var. Son dönemde daha da arttı. Bu durum çok da hoşuma gidiyor. Nereye gitsem izliyorlar, programı sahipleniyorlar. Sağolsunlar, çok memnunum onlardan.
ESKİDEN ÖYKÜ YAZARAK GEÇİNİYORDUM
- Sanatla ilişkiniz tamamen kopacak gibi görünüyor bu süreçte. Tekrar dönmek isteseniz nerden başlarsınız?
Süreli yayın okumaktan kitap okuyamıyorum doğru düzgün. Sinema zevkinden mahrumum, evde izliyorum. Tiyatro oyunları yazıyor, uyarlamalar yapıyordum. Bunları artık yapmam mümkün değil. Aslında gerçek üretimin o olduğunu düşünüyorum. Umarım atmosfer sakinleşir, gazeteciler siyasi bir figür olmaktan çıkar. Ben de o zaman bu işlere dönerim diye planlıyorum. Bugün sanat alanlarında uğraşanların da politika ile ilgilenmezlerse bir izleri olmuyor. Hiç kimse eseriyle konuşulmuyor, herkes politik görüşüyle gündeme geliyor. ‘Kültürel bir çöl yaratılmışsa, orada her şey satılabilir. Çünkü çölde her şey mucize etkisi yapar’ diyor
Pier Paolo Pasolini. Yani aslında ortada doğru düzgün bir eser de yok. Belki çok karamsar ama edebiyat için de sinema için de böyle düşünüyorum.
- Hiç mi iyi üretim yok?
‘Say’ deseniz aklıma Orhan Pamuk dışında bir şey gelmiyor.
- Pamuk’un son romanını nasıl buldunuz?
Beğenmedim. Benim için Orhan Pamuk Kara Kitap’tır. O da politik bir figür haline gelmeye başladı. Asla kamuoyu algısı oluşturmaya çalışmayacaksın. Hiç yemiyorlar. Bu hem sanat için geçerli hem televizyonculuk. Çok basit bir şey gibi görünüyor ama uygulaması çok zor. ‘Şöyle düşünürler, ben de böyle yapayım’ diyorsanız kesinlikle fark ediliyor ve patlıyor. Yaptığım yorumlarda tehlikeli sularda yüzüyorum. O noktada bazen içimden geleni söylemiyorum. Onu hemen seyirci hissediyor.
- Karşı tarafı gözetmeyeceksiniz yani...
Kesinlikle. Vicdanınızı dinlediğinizde kötü bir şey söylemiyorsunuz. Alkış almak için ya da daha çok sevileceğini düşünerek kamuoyu algısı yaratmaya çalışırsanız tutmuyor. Bu zaten siyasilerin işi. Sanatta ya da gazetecilikte bu mümkün değil. Samimiyetin satması böyle bir şey.
- Tersi bir örnek var mı? Yani yakın dönemde okuyup beğendiğiniz bir roman?
‘Bestseller’lara saldım bu ara. Eskiden çok küçümserdim. Gone Girl mesela. Hiç gündeme gelmeden İngilizcesini okumaya başlamıştım. Harika bir romandı. Küçümsediğim alanların da aslında epey iyi işler çıkardığını düşünüyorum. Çok satıyorsa kötüdür diye düşünülür... Bu artık züğürt tesellisine dönüşmüş durumda. Dünyada çok iyi romancılar var. Hem iyi yazıyorlar hem çok satıyorlar. İyi olmanın bir göstergesi de bu bence. Kitleyi küçümsemek, anlamıyorlar demek değil. Cahiller anlamıyor demek teselli. Anlatacaksınız... Anlaşılır ve derin olmak mümkün. Tembelliğimizi halkı suçlayarak örtmeyle çalışıyoruz.
- Roman yazmayı düşünüyor musunuz?
Eskiden ben geçimimi öykü yarışmalarından aldığım ödüllerle sağlıyordum.
- Geçiminizi sağlayacak kadar çok yani...
Ciddi ciddi yazıyordum. Para kazanıyordum. Öğrenciydim tabii fazla bir lüksüm yoktu ama bu şekilde yaşıyordum.
TEPKİ ALMAK İSTEMİYORSAN GİT TERZİ OL
- Olumsuz bildirimler de geliyor. Bunları nasıl göğüslüyorsunuz? Ne oranda önemsiyorsunuz?
Çok geliyor evet. Bu çok uzun süredir böyle. Taraf’ta yazmaya başladığımdan beri... Ahmet Altan ‘Tepki almak istemiyorsanız gidin terzilik yapın’ derdi. Bu bir paradoks. Ya sakin bir gazetecilik yaparsınız etliye sütlüye karışmazsınız, kimse sizi umursamaz. Ya da aklınıza geleni, doğru bildiğinizi söyler tepki alırsınız. Başlarda bunu kaldırmak zordur. Sosyal medya insanlara cesaret veriyor. Çok düzeysiz tepkiler gelebiliyor. Öte yandan sizi yürekten destekleyen insanları da görüyorsunuz. Bir süre sonra olumsuzları önemsemeyi bırakıyorsunuz. Çünkü bu artık bir linç mekanizması halinde. Sokak çok farklı yalnız. Sokakta günde on kişi gelirse dokuzu iyi şeyler söyler. Sosyal medyanın bir gerçeklik olmadığını gördüm. Çok büyük bir gösterge değil aslında. Üç-dört milyon gerçek hesap var. Bunlar arasında ciddi kullanıcı 500 bini bulmuyor. Buradan bir gerçeklik algısı üretmek, siyasete yansıması olduğunu düşünmek hayal.
MÜZİKLERİ KENDİM SEÇİYORUM
- Siz de bir sabah programı izleyicisi miydiniz öncesinde?
Ben gece insanıyım. O saatte pek televizyon açmam. Daha doğrusu normalde televizyon seyreden biri değilim. Sadece 24’teki Günün Manşeti programını yaparken erken kalkıyordum. O dönemde takip ediyordum sabah haberlerini.
- Program müziklerini siz mi seçiyorsunuz?
Evet. Soul, rock ve klasiklerden çalmaya çalışıyorum. Biraz hareketli parçalar olsun, insanlar güne iyi başlasın istiyorum. Siyasi görüşü ne olursa olsun programda samimiyet olduğunu hissetsin insanlar. Ben de gülmeye çalışıyorum. Çok alıştık sert politik atmosferde asık suratla gezmeye. Seyirci iyi başlayacaksa önce ben iyi başlamalıyım.