Ebru sanatı için, “Renklerin suda dansı” deniliyor. Bunu söyleyenler haksız da değil. Ebru’nun İslâm sanatları içinde önemli bir yeri var. Hat ve cilt sanatlarına yardımcı sanat olarak da kullanılan ebru sanatı, Osmanlı döneminde en parlak zamanını yaşamış. Bu dönemde birçok tekkede, usta çırak yöntemiyle öğrenci yetiştirilmiş. Günümüzde de bu geleneksel sanatımızı devam ettiren, öğreten ustalar var. Bugün daha çok hobi olarak yapılan ebru sanatını bu tür bir uğraş olmanın ötesinde geleneği devam ettirme amacıyla sürdürmeye ihtiyaç var. Ebru sanatına gönül veren ve 2011-2012 yılları arasında Uygulamalı Türk İslam Sanatları Kütüphanesi’nde Uğur Taşatan’dan ebru eğitimi alan Kübra Karakaya ve Dilek Kayır ile bu sanatın inceliklerini konuştuk.
RENKLERİN DANSINDA İLAHİ GÜZELLİĞİ ARAMAK...
Ebru sanatı insan ruhuna çok iyi gelen yanıyla psikolojik olarak rahatlatan bir tedavi yöntemi olarak da tavsiye ediliyor. “Ebrucu tekne başında diz çöktüğünde çevresel faktörlerden kendini soyutlar. Su üzerinde icra edilen bu sanat renklerin de etkisiyle insanın ruhunu dinginleştirir. Örneğin yeşil; dinlendiren ve huzur veren özelliğe sahiptir.” diyen sanatçı Kübra Karakaya, ebru sanatının kendi içerisinde bir tekamülü olduğundan bahsediyor.
Kültürümüzün bir parçası olan ebru sanatı bugüne belli değişim ve gelişimler göstererek geldi. Ebrunun tarihi serüvenine değinen Kübra Karakaya şunları aktarıyor: “Şeyh Sadık Efendi bu sanatı Buhara’da iken öğrenmiş ve iki oğluna öğretmiş. Oğullarından İbrahim Edhem Efendi’den ebru sanatı bayrağını Necmeddin Okyay devralarak estetik, teknik ve form açısından daha ileri boyutlara ulaştırmış. Okyay, hocasından öğrendikleri ışığında çiçekleri ıslah ederek yarı stilize bir form ile Türk ebrusuna kazandırmış. Mustafa Düzgünman da hocası Necmeddin Okyay ile meşk etmiş. Hocasının ebrularını en iyi şekilde hakkıyla icra ettikten sonra papatya ebrusunu Türk ebrusuna katmış ve ileri bir üslup geliştirmiş.”
BOYALARIN TEKNEYE DÜŞÜŞÜ ALLAH’IN TAKDİRİ
Ebru sanatının metafizik boyutunun olduğu da sıkça konuşuluyor. Ebru sanatı, metafizik imgelerle yoğruluyor. Çünkü bu sanat aynı zamanda ilâhî güzelliği arama yoludur. Ebru’da metafizik boyut var mıdır? sorusuna Dilek Kayır şu cevabı veriyor: “Evet kısmi olarak bunu müşahede etmek mümkün. Örneğin; battal ebruları yaparken boyanın ayarı, teknede ki suyun ayarı kulun cüz-i iradesi dahilindedir. Ancak öd-su ayarını yaptığımız boyaları fırça yardımıyla tekneye atmaya başladığımız da boyaların fırçadan tekneye düşüşü bizim irademizin dışına çıkıp Rabbin takdirine kalıyor. Bu sebeple battal ebrularda her bir ebru tek olur. Burada Allah’ın külli iradesinden kaçamıyor Ebrucu. “
Kübra Karakaya ve Dilek Kayır’in su üzerine nakış anlamına gelen ilk kişisel ebru sergisi Nakş-ı Ber-Ab’ı Yeni Cami Hünkar Kasrı’nda 24 Kasım’a kadar ziyaret edebilirsiniz.