21 Kasım 2024 Perşembe / 20 CemaziyelEvvel 1446

Şehir planlaması çocuklu hayata göre yapılmalı

“Şehir planlamasında mekânları kurgularken çocuklu bir hayatı düşünerek planlar yapmadığımızı itiraf edelim.” diyor KADEM başkanı Dr. Saliha Okur Gümrükçüoğlu ve ekliyor: “Bugün konuşmamız gereken şehirleri, ailelerin var olmasına izin verecek ve onlara güvenli bir ortam sağlayabilecek mekânlar haline dönüştürmemiz olmalıdır.”

ZEYNEP TÜRKOĞLU18 Kasım 2018 Pazar 07:00 - Güncelleme:
Şehir planlaması çocuklu hayata göre yapılmalı

KADEM’in Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı ile birlikte düzenleyeceği III. Uluslararası Kadın ve Adalet Zirvesi bu yıl “Ailenin Güçlendirilmesi” ana temasıyla 23-24 Kasım 2018 tarihlerinde İstanbul’da toplanacak. Hazırlıklar son halini almış durumda. Önceki yılların tecrübesi başarı hanesine yazıldı. Yine de dünyanın derdiyle dertlenmek, bir de işi orada bırakmayıp çözüm yolları bulmaya çalışmak heyecanı diri tutuyor. Çünkü uzatılacak daha çok el var…

Geçen aylarda 1. Olağanüstü Genel Kurulu’nda KADEM başkanlığına seçilen Dr. Saliha Okur Gümrükçüoğlu’nu Star Gazetesi Yayın Danışmanı Halime Kökçe ile ziyaret ettik. Bu görevden önce bir dönem yönetim kurulu üyeliği yapmış, ayrıca kongre ve zirve kurullarında yer almış bir isim olan Gümrükçüoğlu hem kişisel hem de kuşandığı kurumsal sorumlulukla tarif ediyor mesuliyetini: “Müminler, bir vücut gibidir, vücudun bir yeri rahatsız olunca, bütün vücut, rahatsız olur.” 

KADEM kendini hangi kadına, neredeki kadına karşı sorumlu hissediyor? İlgi alanında kimler var?

Sorumluluk hissettiğimiz alanlar çok geniş. Türkiye’deki, dünyadaki tüm kadınlar, genç kızlar bizim ilgi alanımız. Anadolu kadınının yaşadığı her sıkıntı bir başlık olarak gündemimizde. Türkiye’de üniversite eğitimine devam eden kızlarımıza yurt hizmeti veriyoruz. Ayrıca; iş hayatında kadınların yaşadığı sıkıntıları daha net bir şekilde okuyabilmek için yapmış olduğumuz araştırmalar, iş hayatında yer alan kadınlara yönelik girişimci kadınları destekleyen projelerimiz var. Ehemmiyetine binaen masamızda sürekli olan bir konu da şiddet ve istismar. Bütün bunlarla beraber sığınmacı kadınlar da çalışma alanımızda. 

‘Uluslararası Kadın Ve Adalet Zirvesi’nin üçüncüsünün arefesindeyiz. Bu yılki temaya geçmeden evvel, önceki yıllarda hangi konular ele alınmıştı?

2014 yılında gerçekleştirdiğimiz ilk zirvemizde, “Kültürel Kodlar ve Ötekileştirme Nedeni Olarak Cinsiyet”, “Medyada Kadın İstismarı”, “Siyasette ve Karar Mekanizmalarında Kadın” gibi konuları adalet çerçevesinde ele aldık. 

2016 yılında ise, “Suriyeli Mülteci Kadınlar ve Sorunları” ve “Barış Süreçlerinde Kadın” konuları öncelikli temalar olarak ele alındı. 

Bu yılın teması ‘Ailenin Güçlendirilmesi’ olarak belirlenmiş. Neden bu konuya dikkat çekme ihtiyacı hissettiniz? 

Öncelikle bizim aileye bakışımız, onu tarifimiz nasıl, bunu anlatayım. Biz aile derken biyolojik olarak anne ve baba rollerinin net bir şekilde belirlendiği, maddi manevi anlamda birbirlerine karşı sorumluluk taşıyan bir yapıdan bahsediyoruz. Elbetteki aile birliğinin zayıf olduğu ve aile fertlerinin birbirlerine karşı sorumluluklarını yerine getirmeyip söz konusu birlikteliği suiistimal eden aileler de mevcut. Bu aileler, aile bağlarının güçlendirilmesi gereken aileler. Aslında biz de bu zirvede bu güçlendirmeyi konuşmak istiyoruz. Bir kadın derneği olarak, çalıştığımız alan itibari ile aileden bağımsız bir şekilde kadını ele aldığımız zaman ne olursa olsun ortaya çıkan politikaların pratikte karşılığının olmadığının farkındayız. Toplumda kadınla ilgili bir duyarlılık, bir farkındalık oluşturmak istiyorsak bunu kadın erkek beraber yapmalıyız.

Bütün dünyada aileyi tehdit eden ortak şeyler var mı? Yoksa farklı tehdit unsurlarından mı söz ediyoruz?

Aile olmak ve bu sorumluluğu taşımak kişinin özgürlüğünü kısıtlayan, sürekli başına dert açan ve toplumun gelişimini engelleyen bir tercih olarak sunuldu. Meseleye kadın özelinde bakarsak anne veya ev hanımı olmak buna bağlı olarak ev içi emek küçümsendi. Özellikle çocuklu kadınların hayatı bitmiş gibi gösterildi. Aile kurumu üzerine yapılan bu negatif algı kampanyası elbette toplumlar için bir tehdit unsuru sayılabilir. Şiddet ve istismar da aileyi tehdit eden unsurlar arasında. Hiçbir canlıya yönelik şiddet ve istismarı kabul etmiyoruz. Fakat söz konusu eylemler çocuklara yönelik olunca, kişinin sabır ve tahammül sınırları zorlanıyor. 

Bilinçli bir şekilde yürütülen bir tehdit unsuru da; yaratılışa aykırı ilişki biçimleridir. Biyolojik olarak anne ve baba rollerinin belirgin şekilde ayrıldığı bir aile tanımının dışında, şu anda dünyada çok farklı aile tipleri de özellikle medyada gösterilmekte. Kadın ve erkek fizyolojik olarak birbirinden farklı iki cinstir. Bunun aksi düşünülemez. Kapital şartların insanlara başka seçenekleri dayattığı tercihler, gelecek nesiller açısından tehlike ve endişe verici.

Bu sorunlara KADEM’in önerileri nedir?

Bildiğiniz gibi günümüzde toplumsal hayatta aileye açılan alan çok dar. Şehir planlamasında mekânları kurgularken çocuklu bir hayatı düşünerek planlar yapmadığımızı itiraf edelim. Bugün konuşmamız gereken şehirleri, ailelerin var olmasına izin verecek ve onlara güvenli bir ortam sağlayabilecek mekânlar haline dönüştürmemiz olmalıdır. Bir kadının çocuğu ile birlikte toplumsallaşması normal karşılanmalı, hayatı bu anlamda kolaylaştırılmalı. Ben de çoğu zaman, hayatın içine katılırken çocuklarımla birlikte var olmaya çalıştım. Çocuklu bir kadının sosyal hayatını çocukları ile birlikte sürdürmesinin yadırganmasını çok geride bırakmış olmalıyız. 

Çok fazla insan hikâyesi de birikiyordur. İnsana dokunuyorsunuz çünkü. Zor ama iyi ki yapıyorum dediği anlar olmalı insanın. Bunu çok güçlü hissettiğiniz temaslar oldu mu?  Unutamadığınız bir yer, bir kişi, bir anı?

Kendimi bildim bileli sivil toplum örgütlerinde çalışıyorum. Dolayısıyla yardımlaşma, dayanışma ve birbirine destek olmanın güzelliklerini çok şükür ki her zaman hissedebilme imkânına sahip oldum. KADEM’de de “Geleceğe İşbaşı” projemize dahil olan kızlarımız, eğitim süreçlerini bitirip mesleklerini ellerine aldıklarında, bu bizler için çok gurur verici bir deneyim oluyor gerçekten. Çünkü pek çoğunun böyle bir hayali bile yok iken, bu projeyle biz onların hayatına ve hayallerine dokunduk. Bu deneyimi yaşayanlar hayatlarını “KADEM’den önce ve KADEM’den sonra” olarak tarif ediyorlar. Hatta bir kızımız gala gecesinde “Önceden kollarıma jilet atan biriydim, şimdi ise kendi işi olan ve geleceğe umutla bakan bir insanım” demişti. Bu duygu bizim için çok kıymetli.

"Türkiye’deki, dünyadaki tüm kadınlar, genç kızlar bizim ilgi alanımız. Anadolu kadınının yaşadığı her sıkıntı bir başlık olarak gündemimizde. "

"Çalıştığımız alan itibari ile aileden bağımsız bir şekilde kadını ele aldığımız zaman ortaya çıkan politikaların pratikte karşılığının olmadığının farkındayız."

“GEÇEN ZİRVELERDEN BİZE KALAN TECRÜBE…”

Savaş ve çatışmanın doğurduğu sorunlar çok farklı boyutlarda karşımıza çıkıyor; bu sorunlar göç, yoksulluk, parçalanmış aileler, şiddet, istismar ve daha pek çoğu. Bu süreçten en fazla etkilenen grup olmalarına rağmen kadınların karar alma mekanizmalarında yeterli sayıda olmamaları, söz konusu problemlerin etkili bir şekilde çözülememesine yol açan sebeplerden biri olduğunu gördük. Çünkü istişareye kıymet veren bir medeniyetimiz var.  Toplumun tümünü ilgilendiren meseleleri tartışırken, kararlar alırken ve uygularken cinsiyete dayalı bir ayrıma gitmeden çözüme hep birlikte katkı sunmanın doğru olduğunu düşünüyorum.