13.yüzyıl’da yaşamış olan Mevlana Celaleddin Rumi, şüphesiz tasavvuf tarihinin en önemli isimleri arasında yer almaktadır. Onun zihniyet dünyası ve ortaya koyduğu varlık tasavvuru Anadolu sınırlarını çoktan aşmış durumdadır. Lakin bugün bu büyük düşünürün geriye bıraktığı mirası hakkıyla anlamaya çalışanların sayısı bir elin parmaklarını geçmemekle beraber bu mirası bir ticari meta olarak görüp, kazanç elde etmeye çalışanların sayısı da azımsanmayacak noktada. Mevlana hazretlerine atfedilen ve kendisi ile ilgili düzenlenen her organizasyonda görülen resmi de ne yazık ki bu ticari unsurlardan biri olarak halen kullanılmaya devam ediliyor. Peki, bu resim gerçekten Mevlana’ya ait olabilir mi?
20 resim yaptı
Mevlana Celaleddin Rumi hazretlerinin sağlığında resmi yapılmış mıdır sorusu bugün için hâlâ belirsizliğini koruyan bir mesele olarak karşımıza çıkmaktadır. Ancak Hazreti Pir’in fiziksel özellikleri ile ilgili Eflaki Ahmet Dede’ye ait “Menakıb’ül Arifin” adlı Farsça eserde şöyle bir hikâye anlatılmakta: “Meşhur Selçuklu veziri Muineddin Pervane’nin hanımı Gürcü Hatun tasavvufa çok meraklı bir kimseydi. Eşi ile birlikte Mevlana’yı Konya’daki saraylarına davet eder sabahlara kadar sohbet etmekten büyük zevk alırdı. Gürcü Hanım, eşi Muineddin Pervane ile birlikte vazife gereği Kayseri’ye gitmek zorunda kalınca, saray ressamı Aynüddevle-i Rumî’den Mevlana hazretlerinin resmini yapmasını istemiş, hocasından ayrı kalmanın hüznünü de bu resimlere bakarak dindirmeye çalışmıştı. Aynüddevle, Gürcü Hanım’ın istediği portreleri çizebilmek için Mevlana’nın huzuruna çıkmış, kendisini ayakta resmetmeyi tasarlamıştı. Lakin bakarak çizmesine rağmen yaptığı hiçbir resmin Mevlana’ya benzemediğini üstelik her bakışta da farklı bir simayla karşılaştığını anlayınca şaşırmış ve bu şekilde Hazreti Pir’in 20 kadar resmini yapabilmişti. Gürcü Hanım bu resimleri teslim aldıktan sonra bir sandığa koymuş ve nereye gitse yanında götürmüştü.” Bugün Aynüddevle’nin çizdiği söylenen resimlerin varlığı ile ilgili bilgiye sahip değiliz. Eflaki ayrıca eserinde Hz. Mevlana’yı ortanın biraz üstünde boyu olan, çok zayıf, hafif çekik gözlü ve soluk benizli biri olarak tasvir etmekte. Hz. Mevlana’nın daha sonraki yüzyıllarda da çeşitli resim ve minyatürleri yapılmışsa da hiç birisi bir diğerine benzememektedir. Ancak bir zamanlar Sultan Abdülmecit tarafından Yenikapı Mevlevihanesi Şeyhi Osman Efendi’ye hediye edilen ve kim tarafından yapıldığı bilinmeyen Mevlânâ resminin gerçeğe en yakın olduğu ifade edilmiştir.
Hikaye İran’a kadar gider
Mevlana hazretlerinin bugün yaygın bir biçimde kullanılan resminin hikâyesi de İran’a kadar gitmekte. 1960’lı yıllarda İran’da, Mevlâna’nın resmiyle ilgili düzenlen bir yarışma sonucunda hepimizin görmeye alıştığı oturur ve tombul vaziyette tasvir edilen Hazreti Pir’in resmi birinci olur. Bu resim daha sonra Konya Mevlana Müzesine hediye edilir ve çok beğenildiği için de çeşitli etkinliklerde kartpostal halinde basılır. Bu tarihten sonra da neredeyse Mevlevilik ile ilgili her organizasyonda bu resim kullanılmaya başlanır. Mevlana hazretlerini kendi kültürleri içerisinde halen yaşatmaya devam eden Orta Asya, Hindistan ya da İran gibi coğrafyalarda hazret hep farklı tasvir edilmiş, her millet kendi düşünce dünyasına uygun bir Mevlana portresini ortaya çıkarmayı tercih etmiştir. Biz de bugün bir İranlı sanatkârın çok büyük ihtimalle yanlış tasvirini kullanmakta ısrar ediyoruz. Not: Bu konunun meraklıları merhum Mimar Şahabettin Uzluk ‘un “Mevlevilikte Resim, Resimde Mevleviler” adlı eserine başvurabilir.