Lüküs Hayat’ın Rızası, Kanlı Nigar’ın Abdi’si, Cibali Karakolu’nun çapkın komiseri, Resimli Osmanlı Tarihi’nin Vakıf Efendisi, unutulmaz Bizimkiler dizisinin öğretmen Muvaffak Bey’i... Daha kimler kimler olarak çıktı karşımıza, kazındı zihinlerimize ve kalplerimize... Ömrünü sahnede geçiren Zihni Göktay demek yarım asır tiyatro demek. Nezaketi, konuşması ve yaklaşımıyla tam bir İstanbul beyefendisi... Doyulmaz sohbetiyle okunmaya doyulmaz bir kitap gibi... Bu hafta işte o koca çınarla söyleştik...
- Şehir Tiyatroları Genel Sanat Yönetmeni Erhan Yazıcıoğlu bir çıkış yaptı ve ‘Taleplerimiz karşılanmadığı için istifa ediyorum’ dedi. Sizin bu konudaki düşünceniz nedir?
Evet... Erhan’a ‘Senin bu tiyatroya gelişinle çok şey değişti, 100. yılımızı kutladık. Erhancığım ben senden beş yaş büyüğüm ve bir büyüğün olarak kalmanı istiyorum’ dedim. ‘16 aydır sabrediyorum ve gerekli koşulların yerine getirilmesini istedim’ dedi. Haklı olabilir ama elbette her şeyin bir vakti var. Yeni seçimden çıkmış bir ülke, bir yığın sıkıntı, terörü, Rusyası, ekonomisi... Zamanını beklemek lazım... Ama Süleyman Demirel’in bir sözü vardı; ‘Vaad başka, vade başka bir şey’ derdi... Biz de bize vaad edilen şeylerin vadesinde yapılmasını istiyoruz artık...
- Umudunuz var mı?
‘Her yeni doğan çocuk, Tanrı’nın insanlardan umudunu kesmediğinin kanıtıdır.’ diye bir söz var. Cenab-ı Hak insanlardan umudunu kesseydi sonumuz gelirdi.
- Vazgeçmeyi hiç düşündünüz mü?
Hayır... 10 yıllık Ankara birikimi ve dört yıllık amatörlük hayatım vardı. Tiyatroya olan düşkünlüğümden dolayı kalkıp pazarda limon satacak halim yoktu...
- Tiyatroya Ankara’da başladınız. Ama İstanbul’a dönmeniz gerekti. Önemli rollerde oynayıp, İstanbul’a gelince maddi-manevi sıfırdan başladığınız o altı aylık dönemi anlatır mısınız?
Kaba bir tabirle ‘attan inip, eşeğe binmek’ gibiydi... Tek avantajım İstanbul’da ailemin yanında kalabiliyordum. Kira derdim yoktu, tenceremiz kaynıyordu. O dönem 675 lira para kalıyordu bana; dolmuşa da binmiyor, belediye otobüsleriyle seyahat ediyordum. Babam da elbiselerimi dikerdi. Annem ev hanımıydı ama babamın gençliğinde bir tiyatro deneyimi vardı ve klasik gitar çalardı. Ankara’da 10 yıl başrol oynadıktan sonra İstanbul’da birkaç cümlelik roller oynamak zor geliyordu. Ama Ankara’da oynadığım oyunlar, hakkımda çıkan eleştiriler, gazete haberleri ve sahne fotoğraflarımı da koyduğum dosyayla geldim. Bunu dikkate aldılar ve sonrasında ben ve 16 kişi Belediye Başkanı ve Muhsin Ertuğrul’un imzasıyla kadroya geçtik.
- Çeyrek asırdan fazla Lüküs Hayat oyunu var değil mi?
Sahnede 28 sene sadece Lüküs Hayat oynadım. Aynı anda 3 müzikalde başrol oynuyordum. Resimli Osmanlı Tarihi, Kuşlar ve Lüküs Hayat.
- Lüküs Hayat’ın bu kadar uzun süre sahneleneceğini tahmin edebilir miydiniz?
Açıkçası etmemiştim. Lüküs Hayat’ı 1962 yılında Muammer Karaca’dan seyrettiğimde dua etmiştim inşallah bu rolü oynamak bana da nasip olur diye. Aradan 22 yıl geçti ve 1984’te bu rol bana nasip oldu. Haldun Dormen’in bu oyunu sahneleyeceğini rahmetli Suna Pekuysal’dan öğrendim. Bizde sahneleneceğini duyunca yönetime giderek bu role talip olduğumu söyledim. İlk kez birinden özellikle rol istedim. ‘Bu rol içimde kalırsa benim mezarımdan duman tüter’ dedim. Cibali Karakolu’ndaki rolümü de bir gün oynar mıyım diye içimden geçirmiştim.
- Çok candan istemişsiniz demek ki...
Temiz kalpliyimdir bu roller bana nasip oldu. Kimseyle kavga etmem, kötü düşünmem her yaştan insanla iyi geçinmişimdir.
- Oynamayı en çok sevdiğiniz karakter hangisiydi?
Lüküs Hayat’taki Rıza... Kanlı Nigar’daki Abdi rolü de özeldi. Ama Rıza para için arkadaşına ihanet eden, sevgilisini paraya değişen, sınıf atlamak çabasında olan biriydi. Bu kötü huylarına rağmen çok sempatik bir adamdı, şeytan tüyü var derler ya öyle bir karakterdi Rıza. Resimli Osmanlı Tarihi’nde Vakıf Efendiyi de çok severdim. ‘Hangi çocuğunuzu daha çok seversiniz?’ diye sorarlar anneye babaya. Benimki de öyle bir şey...
‘Doğaçlama yapma’ derdi
- En çok kiminle oynamayı sevdiniz?
Hepsiyle ama Suna Pekuysal’ın yeri ayrı.
- Sözünü dinler miydiniz?
Elbette. Karşılıklı oynadığımız rollerde bana doğaçlama yapma derdi. Çok disiplinle çalışırdı, eşimle ve çocuklarımla ilgilenecek kadar yakındık, yokluğuna uzun süre alışamadım.
- Keşke canlandırsaydım dediğiniz bir rol oldu mu?
İçimde kalan bir rol olmadı. Neyi istediysem nasip oldu. Bizimkiler dizisinde öğretmen Muvaffak Bey, rahmetli Gazanfer abimizle oynadığım Kuruntu Ailesi’nde Arnavut Bayram Efendi, Ah Şu Komşularımız dizisinde Dayı Bey ve Ulan İstanbul dizisinde Servet Bey ah bu rol benim olsaydı diyebileceğim ve oynadığım rollerdi.
- Ekranlarda bir sürü dizi yayınlanıyor ve yeni yüzler görüyoruz. Magazin programlarında da onlarla ilgili haberler yayınlanırken ‘ünlü sanatçı’ diye anlatıyorlar... Onları izlerken ne düşünüyorsunuz?
Gençlere ve emeğe büyük saygım var. Ama tepeden inme insanlarla oynamak istemem. Kara Melek, Kara Aşk, Kara Gül, Kara Ekmek... Başında kara varsa, metrekareye beş ceset düşüyorsa, aksiyon barındırıyorsa, millet birbirini vuruyor, kadın dövülüyor, bir kadın için sekiz kişi birbirine girip meydan savaşı yapıyorsa o diziler tutuyor.
- Çok eşliliği de meşrulaştıran bir yapı mı bu sizce?
Ben 38 yıllık evliyim, tutucu değil, gelenekçiyim. Demokratik görüşüm de sonsuz ama bu gidiş çok eşliliği teşvik eden bir yapıya dönüşüyor. Anneannemin bir sözü vardı ‘Türk erkeği kadını bulunca anayı, parayı bulunca kadını unutur’ derdi. RTÜK haber kanallarına ceza kesiyor ama silahların havada uçuştuğu ve çok eşliliği de özendiren diziler için müdahale olmuyor. Bunlar kadına şiddeti de özendiriyor. Ayrıca Türkiye’de obezite ile mücadele yapılıyor ama sabahtan akşama kadar insanı tahrik eden yemek programları var. Ayrıca o yemekleri yapamayan insanlar var.
- Kıymet bilerek büyüdünüz değil mi?
Kesinlikle... İsraf nedir bilmezdik biz.
Mankenle oynamam dedim
- Şu insanlarla oynamam dediğiniz oldu mu?
Çok ilginçtir mankenle ve türkücüyle oynamak istemem dedim, Cennet Mahallesi’ndeki Ethem rolü geldi. Sonra bu sözlerimi anlattım sevgili Çağla ve Alişan’a. Birlikte 110 bölüm oynadık.
- Başka teklifler geldi mi?
Ramazan’dan Ramazan’a güllaç gibi akıllara geldiğimiz dönemler oldu. Erol Günaydın, Halit Akçatepe ve ben genelde Ramazan’da hatırlanır olduk.
İbretle izdivaç programı izliyorum
- Ne izlersiniz ekran başında?
İzdivaç programlarındaki kişiler benim için çok büyük bir sosyolojik inceleme.
- Oradan sahneye taşıdığınız karakterler oluyor mu?
Cibali Karakolu’ndaki rolümde eşimin giyimini beğenmediğim bir sahne var. Ben orada giyim programlarından alıntı yapıyorum ve Nur Yerlitaş’ın bir sözü var ‘Kuş öldü baby’ diye, bunu söyleyince salon yıkılıyor.
- Bu programların içinde en gerçekçi hangisi sizce?
Zuhal Topal’ın ve Esra Erol’un programları diyebilirim.
Eşini hastaneden çıkaramadı diye haber yaptılar
- Bugüne kadar yürekten istediğiniz şeyler gelip sizi bulmuş peki başka ne hayaliniz var?
Özgürce, sosyal çarpıklıklara göndermeler yapabileceğimiz bir tiyatro istiyorum. Kızım, oğlum ve damadım da tiyatroda. Lüküs Hayat’ın ilk gösterimlerinde doğan kızım Zeynep öyle uğurlu geldi ki yıllarca sahnede kaldık... Hatta ben ilk gösterim olduğu için gidip eşimi hastaneden çıkaramadım. Beni haber yaptılar o zaman... Eşini hastaneden maddi sıkıntıdan dolayı çıkaramadılar diye. Oysa bu yüzden gidememiştim. Nasıl bir tiyatro istiyorum derseniz eğer, bir sürü genç oyuncumuz var okuldan mezun olan onların A kadroda olmasını isterdim.