22 Aralık 2024 Pazar / 21 CemaziyelAhir 1446

Gönül yolcularının uğrak yeri: Kâşgarî Dergâhı

Haliç sırtlarında yer alan ve Eyüpsultan tekkeleri arasında ayrıcalıklı bir yere sahip olan Kâşgarî Dergâhı Abdullah Nidaî Kâşgarî’den Abdülhakim Arvâsî’ye kadar birçok gönül dostuna ev sahipliği yaptı. Nuran Çetin de kaleme aldığı Gönül Sultanlarının Ağırlandığı Tekke: Kâşgarî Dergâhı kitabı ile Dergâhı’ın tarihine ışık tutuyor.

MERVE YILMAZ ORUÇ2 Aralık 2018 Pazar 07:00 - Güncelleme:
Gönül yolcularının uğrak yeri: Kâşgarî Dergâhı

İstanbul’un fethinden sonra ilk kurulan yerleşim merkezlerinden biri olan Eyüpsultan’a Osmanlı Devleti’nin ilgisi her zaman ayrı oldu. Eyüpsultan Hazretleri’nin kabrinin burada bulunması bölgeyi şehrin manevi merkezlerinden biri haline getirdi. Birçok tekkeye ev sahipliği yapan Eyüpsultan’da yer alan Kâşgarî Dergâhı da neredeyse üç asırlık geçmişi ile maneviyat yolcularının önemli duraklarından biri. 1745’de vakfedilmesinden sonra tefekkür dünyamızı aydınlatan nice ismin düşünce dünyasının şekillenmesinde büyük katkıları olan dergâh aynı zamanda Osmanlı döneminde Orta Asya’dan gelen misafirlerin de ağırlandığı bir mekan idi. 

Kâşgarî Dergâhı’nın tarihine ışık tutan Nuran Çetin kaleme aldığı Gönül Sultanlarının Ağırlandığı Tekke: Kâşgarî Dergâhı kitabı ile dergâh hakkında bilinmeyenleri anlatıyor. Geçen hafta kitabının tanıtım programında konuşan Zonguldak Bülent Ecevit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Nuran Çetin, bu çalışmanın yazılma sürecini ve dergâhın İstanbul için önemini anlattı.

2004 yılında hazırladığı “Eyüp-Kâşgâri Dergâhı ve Kültür Tarihindeki Yeri” adlı tezini geliştiren Çetin, çalışmasını kitap haline getirdi. Tezini hazırladığı dönemde 28 Şubat’ın etkilerinin hâlâ devam ettiğini hatırlatan Nuran Çetin, “Başörtülü olduğu için kütüphanelerden kovuldum. O dönemde başörtülü olarak akademik çalışma yapmak hiç kolay değildi. Bu kitapta benim gözyaşlarım da var.” diye konuştu. Kâşgarî Tekkesi’nin bulunduğu mahallede büyüyen Çetin, “Burayı hep merak ederdim. Doğu Türkistan’ın tarihi şehri Kâşgar’ın adı neden buraya verilmişti? Merakımı gidermek için burası ile ilgili bir çalışma yapmak istedim. Daha önce tez olarak hazırladığım bilgileri geliştirerek kitap haline getirmeye çalıştım. Eyüpsultan Belediye Başkanı ile konuştum ve onların desteğiyle tezim iki kapak arasında kitaba dönüştü.” 

Tekke, kurucusuna nispetle Murtazâ Efendi Tekkesi, ilk şeyhine nispetle de Abdullah Nidaî Kâşgarî Tekkesi olarak isimlendiriliyor. 1744 yılında inşa edilmeye başlanan dergâh 1745’te bitiyor. Dergâh’ın 1946 yılında vakfedildiğini anlatan Çetin, kitapta bu vakfiyenin ayrıntılarına yer veriyor.

NAKŞİBENDİYYE’NİN KALESİ 

Kâşgarî Dergâhı ahşaptan yapıldığı için zamanla çürüme ve yıkılma olmuş. Köşk kısmı şu anda ayakta değil. Burada eskiden Orta Asya ya da Doğu Türkistan’dan gelen misafirlerin ağırlandığını söyleyen Çetin sözlerini şöyle sürdürüyor: Bugüne ulaşmayan bir başka yapı derviş hücreleri. Birde Murtazâ Efendi’nin eşi tarafından vakfedildiği yazılan çocuklar için mektebi de bugüne ulaşmamış.” 

Kâşgarî Dergâhı, 1745’de kuruluşundan itibaren Nakşibendiyye tarikatı mensuplarına evsahipliği yaptı. II. Abdülhamid Han döneminda sayıları artan Nakşibendiliğin Hâlidî kolu mensubu Abdülhakim Arvâsî bu dergâha şeyh olarak atandı. Bu tekkede 1925’e kadar faaliyetler sürdürüldü. Tekkeden 11 tane postnişin gelip, geçti. İlki Abdullah Nidaî Kâşgarî, son postnişinde Abdülhakim Arvâsî idi. Necip Fazıl Kısakürek ve Hüseyin Hilmi Işık Abdülhakim Arvâsî’nin tedrisinden geçti ve bu tekkenin adını duyurdular. 

Kâşgarî Dergâhı’nın yabancılar tarafından da ziyaret edildiğine değinen Çetin, “Bu mekan hakkında daha çok Almanca, Fransızca ve İngilizce makaleler vardı. Burası, dünya çapında bilinen bir tekke” diye konuştu. 

DERGÂH’IN MÜDAVİMLERİ NECİP FAZIL KISAKÜREK VE HÜSEYİN HİLMİ IŞIK 

Abdullah Nidaî Kâşgarî ve son şeyh Abdülhakim Arvâsî’nin tekkede önemli tesirleri oldu. Siyasete ve herhangi bir fırkaya dahil olmayan sadece irşâd hizmetlerine kendini adayan Abdülhakim Arvâsî, her zaman istikameti gözetmesi, zâhiri ve bâtınî ilimlerde tasavvufun ince noktalarına vâkıf olması sebebiyle Necip Fazıl Kısakürek ve Hüseyin Hilmi Işık üzerinde etkili oldu. Bu isimler sık sık Kâşgarî Dergâhı’nı ziyaret ettiler ve vefat ettiklerinde buraya defnedildiler. Necip Fazıl’ın Arvâsî ile 1934 yılında tanışması hayatını büyük ölçüde değiştirdi. Düşüncelerinin temelleri genel itibariyle daha İslâmi ve tasavvufi çizgiye kaydı. Bu yıllarda otuz yaşında olan Kısakürek, verdiği eserlerde Arvâsî’nin üzerindeki tesirden bahseder hatta O ve Ben adlı otobiyografik eserinde hayatını Arvâsî ile olan irtibatına göre bölümler; “Tanıyıncaya Kadar”, “Tanıdıktan Sonra” ve “O Günden Beri”. Abdülhakim Arvâsî’nin tesirinde kalan bir diğer isim de Hüseyin Hilmi Işık. Eyüpsultan doğumlu olan Işık’ın Arvâsî ile tanışması 1929 yılında Bâyezid Câmii’nde olur. Bir gün Arvâsî, Rabıta-i Şerife adlı eserini Işık’a verir ve onu dergâha davet eder. Hüseyin Hilmi Işık, Arvâsî’den şu şekilde bahseder: “... dünyalık, âhiretlik neyim varsa hepsini bu kapıdan edindim. İslami meziyetlerden, üstünlüklerden hiç bir haberim yok iken o büyük velinin lütuf, ihsan ve merhametleri sayesinde ilimden, ihlâsdan bir şeyler sezmekle şereflendim...”