27 Nisan 2025 Pazar / 29 Sevval 1446

Bu çocuk sıkı müzisyen olacak

Pop müziğin güçlü yorumcusu Fatih Erkoç, hem eşine hem müziğe olan aşkını Star Pazar’a anlattı... Bursa’daki okulunda eğitmenlik yapan sanatçı, müziği miras aldığı udi babasının kehanetini anlattı: “Babam ben doğduğumda el falıma bakmış. O an büyüdüğümde müzisyen olacağımı anlamış!”

Işıl Açıkkar 24 Ocak 2016 Pazar 07:00 - Güncelleme:
Bu çocuk sıkı müzisyen olacak

Birlikte çektirdikleri fotoğrafa bakıp bakıp aşık olan bir müzik adamı Fatih Erkoç. Eşini hayranlarından kıskanmayan ve “Sahnede gördüğümde hep gurur duyuyorum” diyen bir eş Mehlika Hanım...

90’larda dilimizden düşmeyen Ellerim Bomboş, Elveda Tatlım, Oynatmaya Az Kaldı, Avuç İçi Kadar Mutluluk Yeter gibi sayısız esere imza atmış, 13 farklı enstrüman çalan bir müzik adamı... Şimdilerde bir eğitmen Fatih Erkoç ve onun dünyalar tatlısı eşi Mehlika Ablam...

İstanbul’un keşmekeşinden yalnızca birkaç saat uzaklıkta yeşil Bursa’da, Fatih Erkoç Müzik Okulu’nda buluştuk dünya tatlısı çiftle... Bir söyledik, bin güldük...

- Biraz kendinizden bahseder misiniz? Fatih Erkoç kimdir?

1953 İstanbul doğumluyum. Anne tarafım Karadenizli, baba tarafım ise Burdur’a dayanıyor. Babam Türk Sanat Müziği’nin iyi müzisyenlerinden biri olarak bilinirdi. Bana üç yaşımda keman hediye etti. Annem gazetede İstanbul Belediye Konservatuarına yatılı öğrenci alınacağı ilanını görene kadar çocukluğum taş plakları dinleyerek geçti. Annem beni sınava götürdü ve kazandım. İlkokulu bitirdiğim zamanlardı.

- 10 -11 yaşlarında...

Biraz daha büyüktüm 13 yaşlarındaydım, çünkü ilkokul öğretmenim beni yaramazım diye sınıfta bırakmıştı. Okulu bitirmeden ayrıldım çünkü orada da benim iki yılımı yediler. Fizik, Tarih ve Coğrafya’dan sınıfta kalmıştım. Şu anda eğitim veren bir müzisyen olarak diğer dersler gerekli elbette ama sınıfta bırakmamaları lazımdı.

Genç bir çocuk olarak konservatuarı bıraktım. Okulu bırakınca hocalarımdan Erdoğan Saydam beni İstanbul Senfoni Orkestrası’na aldırdı. 18 yaşında memuriyet bana göre değildi. Dörü ay çalıştıktan sonra istifa ettim. 16 yaşından itibaren çalmaya başlamıştım. Her gece sahne alıyordum ve iyi de kazanıyordum...

- 50’li yaşlarda üniversite bitirmek...

2005 yılında aynı okul İstanbul Üniversitesi’ne bağlanınca lise bölümünün 30 dersini dışardan bir ay içerisinde vererek ve üniversiteyi üç yılda okuyup bitirerek hocalara hayattaysalar kapak olsun dedim. Ölmüşlerse Allah rahmet eylesin ama çok gücüme gitmişti sınıfta bırakılmak. O genç çağlarda insanın aklı bir karış havada oluyor ama Norveç’ten döndüğümde otuzlu yaşlarımdaydım artık çok üzülüyordum okulu bıraktığım için... Hatta bir televizyon programında neredeyse benim çocuğum yaşındakiler gelip diplomamı takdim etmişlerdi.

- 70’li yıllarda 11 yıl Norveç maceranız var değil mi?

Evet, 1975 yılında askerliğimi bitirdim ve Norveç’e gittim.

- Neden Norveç?

Emin Fındıkoğlu ve isimlerini sayamadığım ülkedeki en iyi caz aranjörleri yurt dışında sahne almaya başlamışlardı. Beni de davet ettiler bu orkestraya... Sonra o ekip döndü ama ben kaldım. Orada evlendim ve 11 yılım geçti. 1986’da döndüm.

- O evlilik orada bitti mi?

Evlilik gibi de değildi. Genç yaşta kalbin pır pır atıyorsa aşk bu sanırım.

 - Mehlika Hanım ne peki?

Bütün zamanların en büyük aşkı.

 - Sahneden de çok ilan-ı aşk ettiniz değil mi?

Sahnede olmaya da gerek yok, şarkılarımın çoğu Mehlika için yazılmıştır.

 - Mesela hangisi?

 En çok bilinen Ellerim Bomboş gibi... Bir sanatçının yazdığı sözler illa methiyeler düzmekle olmayabilir. Yani uzak kaldığın zamanlarda ayrılık gibi oluyor.

- Elveda Tatlım gibi?

Onun için değil ama o şarkı... Bir hostes gördüm güzel bir hanımdı, bir etkileşim oluyor... Aldatmaya giriyor mu bu şeyler bilmem ama bir söz yazarı bir ilham almışsa yazabiliyor.

 -  Aldatmaya giriyor mu?

Girmemesi lazım. Mesleğin için avantaja dönüşüyor çünkü. Ben o kıza karşı bir şeyler hissettim kağıda döktüm. Şarkıda da diyor zaten; “elveda biten yarınlara...”

 - Kaç enstrüman çalabiliyorsunuz?

Bir ara saymıştık 13... 12-13 enstrümanı çalabiliyorum. Ama iyi saksafon çalan bir müzisyenin yanında çalamam. 

- Çocuklara enstrüman çalmayı da öğretiyor musunuz?

Aslında amacım okulumda eğitmenlik yapmak değildi. İlk iki yıl öğretmen sıkıntısı vardı... Çok yetenekli bir öğrenci geldi ve ben saksafon çalmak istiyorum dedi, onu bırakamadım. Bir saksafon aldım ve bu çocuğa ders verdim. Yazın motive olsun diye çocuklarla konser veriyoruz ve bu öğrencim gayet başarılı bir şekilde sahneye çıktı. Bir kızımız vardı yetenekliydi ve caz müzik yapmak istiyorum dedi sonra Bilgi Üniversitesi’ni kazandı.

İstanbul trafiği için yazdım

- Okul fikri nasıl oluştu?

İstanbul’dan kaçma düşüncelerimiz çoğalınca niyetlendik.

- Tam da neden okul Bursa’da  diyecektim...

Yaklaşık 9-10 yıldır yazın Bodrum’dayız. Yazın kurtuluyorum İstanbul’dan ama kışın ne yapacağız diye düşünürdüm. İstanbul’un trafiği beni delirtiyor. Mesela oynatmaya az kaldı şarkımı 1992’de yazdım... O şarkı bir kıza yazılmış bir şarkı değildi o trafiğin oynatmasıydı aslında.

Bu sebepten bu evimiz aklımıza geldi, bu ev annem sağken de vardı. Kısa bir süre yaşamıştık burada. Biz Mehlika ile uzaktan akrabayız. Ailelerimizde buradayken iyi olur diye düşündük. Sonra burayı okul yapsam ne olur diye düşündüm. Üç yıldır da burayı okul yaptık ve kış ayları buradayız.

- Bu okula gelen öğrenciler ne hayal ederek buraya geliyorlar?

Genellikle bu kurslar müzik kursu olunca velilerde bir an önce çocuğu bir şeyler çalsın istiyor...

 - Babanız size küçük yaşlarda o amaçla keman hediye etmemiş miydi? 

Babam benim müzisyen olacağımı biliyordu. Doğduğum zaman ellerime bakıp bu müzisyen olacak demiş. Yeteneği de görünce başka birşey olmayacağımı anlamış. Annem çok dindar bir kadındı. Öyle dindar bir kadının babamla evlenmesi tuhaf aslında.

- Çok mu zıt karakterler?

Yani ne bileyim, kapalı bir insanın bir müzisyenle evlenmesi daha zor. Beni konservatuara yazdırması da tuhaf geldi. Oğlum senin müzisyen olacağın ve başka bir iş yapmayacağın belliydi derdi.

- Kaç yaş aralığında öğrencileriniz var? 

Bazı enstrümanların yaşları var mesela keman ve piyanoya 3 yaşında başlanabilir. Ama gitar için 9-10 yaşlarında olmalı...Genel anlamda yaş sınırlaması yok.

 - Okulda sizin yaşlarınızda öğrenci var mı?

Senin yaşında davul öğrenen bir kadın var. 70’li yaşlarında şan dersi alan bir kadın var...

- 80’li yıllarda Eurovision’a epeyce katkınız oldu değil mi?

Evet. 7- 8 yıl Türkiye için Eurovision’da boy gösterdik. 1987 yılında çok ümitliydim. Beni seçselerdi, ben o şarkıyla ilk üçe girecektim diyebilirim.

 - Hangi şarkıydı?

Kimsenin hatırlayacağını zannetmiyorum çünkü seçmelerde söylendi. ‘Dünya barışı için’ diye bir şarkıydı... Hem sözleri hem de müziği güzeldi. O yıl Seyyal Taner gitti maalesef sıfır puanla döndüler.

- Sözlerini hatırlıyor musunuz?

‘Dünya barışı içinse bütün çabalarımız, dünya barışı için el ele verip kardeş olalım... ‘ nakaratı böyleydi...

30 bin satan takla atıyor!

- 80’lerde ve 90’larda plaklar yerini kasetlere bıraktı, sonrasında CD’ler ve nihayetinde de internet üzerinden indirmeler müziğe erişimi kolaylaştırdı. Çabuk tüketiyoruz değil mi?

Türkiye’de dönemsel gelişmeler var dünyada da öyle. Bu uzun bir süreç. Eskiden korsan çıkana kadar müzikten çok kişi çok kazandı. Sanatçı da, menajer de kazandı.

3,5 milyon kaset satmıştı Coşkun Sabah. Şimdi 30 bin sattı mı takla atıyorsun... Muazzez Ersoy nostalji serilerinde çok sattı. O dönem kapandı, şimdi dizi dönemi var, ağır şartlarda çalışmalarına rağmen iyi para kazanıyorlar. Konserler azaldı. Ekonomik sorunlar arttıkça, şehit haberleri geldikçe ilk batan müzik sektörü oluyor. Eğlence sektörü olduğu için insanlar ilk eğlenceden vazgeçiyor.

Asıl sorun, söz yazmayan ama şarkıcılık yapanlar kazanamıyor. Besteciler yine kazanabiliyor. Benim bir albümümü bitirmem 9 ay sürmüştü. 9 ay ben bedava çalıştım. Ama bunun getirisi olmadı... Ama bizler sanatçı olarak “Can sağlığı olsun” diyoruz ama gençler için bu sorun... 60’lı yaşlara geldim ben artık azaltıyorum işlerimi...

Keşke evde de sahnedeki gibi olsa

- Mehlika Hanım, siz eşinizi sahnede izlerken neler hissediyorsunuz?

Mehlika Erkoç: Gurur duyuyorum...

- Sahnede coşkulu bir adam, evde nasıl?

Ona hep keşke evde de, sahnede olduğun gibi olsan derdim. Oturaklı ve ölçülü. Mehlika Hanım, aşkınız nasıl başladı?

M. E.: Sevgili kayınvalidem istemiş beni. 

- Nerede görmüş sizi?

M. E.: Bizim annelerimiz kuzen.

Fatih Erkoç: Ben onun çocukluğunu biliyorum. Norveçli eşimle gelip burada kaldığımızda birbirlerini görmüşlerdi. Hiç kıskançlık göstermedi. Evliliğimiz böyle uzun soluklu olmasının nedenlerinden biri de Mehlika’dır. Zaten Mehlika’dan başka biriyle 28 sene evli kalmak gibi bir ihtimal yok.

- Kıskanç değil misiniz?

M.E.: Beni rahatsız edecek hiçbir davranışta bulunmadı. Bir sanatçıyla evli olan kadının bunun bilincinde olması lazım.