smanlı’nın yüksek sanat anlayışının tezahür alanları bir hayli geniştir. Mimariden hüsn-ü hata (güzel yazı), minyatürden çiniciliğe, musikiden tezhibe birçok dalda Osmanlı sanatının inceliklerini görmek ve zor da olsa hakkıyla anlamak mümkün. Boğazın güzelliğine halel getirmeyecek şekilde inşa edilen saltanat kayıkları da bu tezahür alanlarından sadece biri.
19. yüzyılın ikinci yarısına kadar İstanbul’da en yaygın taşıma aracı kayıklardı. Şehir içinde belli sosyal statüye sahip kesimler, at ve araba kullanma imkanına sahipken kayıklar, herkesin binebildiği taşıtlardandı. Tabii kayıkların türü ile toplum katmanları arasında doğru orantı da söz konusuydu. İstanbul’daki en süslü ve gösterişli kayıklar, elbette hükümdar ve hanedan üyelerine aitti. Bu kayıkları diğerlerinden ayıran en önemli özellik uzunluk, genişlik ve yükseklik ölçülerindeki farklılıklardı (daha uzun ve daha geniştiler). Ayrıca altın yıldız ve kabartmalarla süslü saltanat kayıklarında kürek sayısının çok fazla oluşu da (10’dan daha fazla) bu taşıtların heybetli görünmesini sağlıyordu.
Hünkarın bindiği kayıkların baş tarafında, muhakkak yarı kapalı ve çinilerle bezenmiş bir köşk bulunmaktaydı. 18. yüzyılın sonlarına kadar bu köşklerin sütunları gümüşle kaplanmış, kasnaklarındaki süslemelerde sedef, fildişi ve abanoz kullanılmış, firuze taşlarıyla süslenmişti. Kayığın uç kısmında yine gümüşten veya tahtadan yapılmış kartal ve deniz kuşları sembolleri bulunurdu. Aydınlatma için kullanılan fenerler de genellikle gümüşten imal ediliyordu. Evliya Çelebi saltanat kayıklarını ve deniz sefalarını tasvir ederken şu ifadeleri kullanıyor: “Kayıklar kıçında cevahir kubbe, altında mücevher taht, üzerinde sade cura, zurna ve çifte nara faslı ederek Haliç’in tarafeynde olan kat kat yalıları, bağ ve bahçeleri, tersaneleri temaşa ederek giderlerdi.”
Saltanat kayıklarının süslemelerinde Avrupa modasını takip eden II. Mahmut ve Abdülmecit dönemlerinde kayıkların köşk dediğimiz kısmının ahşap bölümleri, altın varakla kaplatılmış ve içine kırmızı perdeler ile kanepeler konulması tercih edilmişti. Ayrıca bu köşkün tepesine altın bir güneş amblemi de yerleştirilmişti. Sarayburnu kayıkhanesinde, tersanede ve Dolmabahçe’de muhafaza edilen saltanat kayıkları top atışlarıyla saraydan ayrılır, yol üstü duraklarda da yine top atışları ile karşılanırdı. Ellerinde değneklerle hususi kayıklara istikamet veren görevliler de saltanat kayığının yolunu açmakla vazifeliydi. Ayrıca hünkarın kayıkla çıkışı sırasında kortejin kaç kayıktan oluşacağı, kürekçi sayısı, binecek görevlilerin rütbeleri ve gidiş düzeni de sıkı teşrifat kurallarına bağlıydı.