29 Nisan 2025 Salı / 2 Zilkade 1446

Altı kuşağı aşan bir ‘ekmek’ geleneği

Eyüp Sultan’da belki de sık sık önünden geçtiğiniz bir fırında, altı kuşaktır hiç değişmeden süren, savaş zamanında adı efsanevi ‘halkaya’ çıkan bir gelenek gizlidir. İngiltere’den kariyerli iş teklifleri gelse de sahiplerine ‘fırıncı kalayım’ dedirten sır dolu bir öyküdür bu.

Belkıs Kamut Aktürk13 Eylül 2015 Pazar 07:00 - Güncelleme:
Altı kuşağı aşan bir ‘ekmek’ geleneği

Kara surları ile Haliç surlarının birleştiği yerin dışında kalan Eyüp, Bizans’la başlayan kutsal mekan olma özelliğini Osmanlı devrinden günümüze dek sürdürür. Bizans döneminde bölgede yer alan manastır, inziva ve dua etmek isteyen insanları ağırlar.

Mekke ve Kudüs’ten sonra İslam dünyasının en kutsal mekanlarından biri olarak kabul edilen Eyüp Sultan Külliyesi’nin tam karşısında çok özel bir yapı bulunmakta. Aslında her gün önünden geçtiğimiz onlarca yapı gibi sıradan bir dükkan gibi durur.

Asırlık başarının sırrı

Adımınızı attığınız yer 132 yaşında bir fırındır. Sizi karşılayan ise zarif bir kitabe olur öncelikle. Ekmek ve kurabiye kokularına eşlik eden bu kitabe aslında tüm hikayeyi anlatır nitelikte. 1883 yılından beri aynı işi yapan, aynı ailenin üyelerinin heyecanını canlı tutan bir hikaye bu. Safranbolu’da yaşayan Mustafa Efendi hacca gider, döndüğünde ise aklında olan tek şey vardır: İstanbul’a Eyüp Sultan’a gitmek ve ona komşu olmak. Oysaki Safranbolu’da 80-90 parça tarla vardır. Aile hatta bütün köy toplanır. Durum açıklanır. Mustafa Efendi kararını vermiştir, niyet Eyüp Sultan’a komşu olmaktır. Ailenin 6’ncı kuşak temsilcisi olan ve halen fırını işleten Halit Akman bu durumu şöyle açıklıyor: “Varlığı, geliş nedeni komşu olmak olan ve tüm hayatını bu amaç için düzenleyen kişidir büyük dedemiz. Hedef İstanbul değil Eyüp Sultan’mış. Biz de aynı niyet üzere hizmete devam ediyoruz”

Varlıklı bir aile olmalarına rağmen o dönemin koşulları gereği geçici ikametgah alabilmek için kadıya başvurulur. İzin geçici olduğu için, sadece kiracı olunabiliyor. Ancak 1900’lerin başında Eyüp Çarşısı’nda çıkan büyük yangında şartlar değişir. Eyüp Sultan’a, türbeye ve sahabeye en yakın dükkan satılığa çıkar. Beklenen fırsattır bu. Ancak satın almak demek kalıcı ikametgah demektir ve padişahın iznine tabidir. Bu da gerçekleştirilir ve Akmanoğlu Fırını üretime devam eder. Halit Akman’a aile büyüklerinin aktardığı bilgiye göre o zaman fırının yeri için ödenen miktar Boğaz’da yalı fiyatına eşitmiş ama amaçtan sapılmaz. Yüzyıldan aşan başarı hikayesindeki sır burada bence.

Yedinci kuşak muamma!

Savaş zamanı son derece sınırlı malzeme ile yapılan ve adeta efsane haline gelen Eyüp Halkası’ndadır belki de sır. Un, su ve tuzdan oluşurmuş Eyüp Halkası ve o yıllarda çocuklar için hem oyuncak hem yiyecek olurmuş. Çocukken koluna taktığı halkayı aynı lezzette bulabilen yaşlı müşteriler halen gelir çocukluklarını yad ederek sohbet ederlermiş. “İşte peşinden koştuğumuz bu duygu” diyor Halit Bey.

“7. kuşak bu işi devam eder mi bilemem zira seferden sorumluyuz, zaferden değil” diye ekliyor. 

Londra’da işletme mastırı yapan ve burada çok büyük bir iş teklifi alan Halit Bey’i, iki gün içinde teklifi ret ederek Türkiye’ye fırının başına döndüren de bu his olmuş zaten. Halit Bey ve kardeşi Hale Hanım, 132 yılın sorumluluğunu büyük bir keyifle taşıyor ve her üründe bunu hissettiriyor. Çalışanların aidiyet hissi de önemli, acıbadem ustası Metin Usta da ikinci kuşak çalışanlardan.

Eyüp’e, Eyüp Sultan Külliyesi’ne düşürün yolunuzu. Eyüp Sultan’a komşuluk yapmak için çıkılan yolda, niyet üzere hizmete devam eden, manevi ritüelin temsilcisi olan, camiye ve türbeye en yakın yerde, lezzetli ürünleriyle Akmanoğlu Fırını sizleri bekliyor.