Soyu Hacı Bektaşi Veli’nin baş halifesi aynı zamanda amcazadesi olan Cemal Seyid’e, onun üzerinden de 7’nci İmam Musa-i Kazım’a dayanan Alevi Dedesi Süleyman Üstüner, geçtiğimiz günlerde yayımlanan kitabı Gerçekname’de Aleviliğin tarihine ışık tutuyor. Boğaziçi Yayınları etiketiyle çıkan kitapta bir zamanlar aynı yoldan ilerleyen Alevi-Sünni kardeşliğinin, zaman içinde neden ve nasıl kutuplaştığını anlatan yazar, bu gerilimin suni olduğunu söylüyor. Üstüner ile bu konuyu irdeledik.
Bu araştırmaya nasıl giriştiniz?
Hayatımı iki soru şekillendirdi: birincisi, radyonun nasıl çalıştığıydı. İçinde küçük adamların olduğunu zannederdim. Radyonun içini gördüğümde hayal kırıklığına uğradım, kimseden de tatmin edici bir cevap alamadım. Bu merak Elektronik Mühendisliği mesleğini seçmeme neden oldu: Bulanlar ancak arayanlardır.
Diğer soru neydi peki?
İkinci soru ise Alevi-Sünni’ler aynı kitaba, aynı peygambere inanıyorlar. Öyleyse bu derin ayrım neden var? Aldığım cevaplar beni tatmin etmiyordu ve ömrümü bu işin gerçeğini anlamaya adadım. Bu konuda bulabildiğim maddi ve manevi ne kadar kaynak varsa bulup objektif olarak okumaya, araştırmaya başladım. Derin araştırmalarım sonucunda bu eserlerim ortaya çıktı.
Alevi-Sünni ayrımının yapay olduğu sonucuna nasıl vardınız?
Alevi Bektaşilik Hoca Ahmed Yesevi’den gelen ve Dört Kapı Kırk Makam adı verilen bir yolla kişiyi Allah’a dost kılmayı amaçlayan bir yol. Şimdi size sormak istiyorum Hoca Ahmed Yesevi Sünniler tarafından da çok sevilmiyor mu?
Keza Hacı Bektaşi Veli tarafından nasip almak üzere Taptuk Emre’ye gönderilen Yunus Emre’yi bugün Aleviler kadar Sünniler de seviyor ve onun dizeleriyle feyz alıp coşmuyor mu? Onun adına da yine bu kadar çok okul, sokak, yer yok mu?
Hal böyleyken bu Alevi-Sünni kutuplaşması orta yerde niye var?
Evet, niye var?
Bu konudaki gerçek şu, Hacı Bektaşi Veli’den 200 yıl sonraya kadar böyle bir ayrım, kutuplaşma yoktu. 200 yıl sonra Timurlenk zamanında İran’da Hurufilik diye bir din ortaya çıktı. Bu din Kuran’ı tamamen batini bir yoruma tabi tutarak kurucusu Fazlullah Hurufi’yi ilahlaştırıyor, insana secde edilmesini öneriyordu. “İbadetleri bizim yerimize Fazlullah yaptı, bizim yapmamıza gerek yok” diyorlardı. Bu İslam’dan sapmış fikirleri Timur tarafından anlaşılınca Fazlullah öldürüldü ve diğer müritlerinin çoğunluğu da Anadolu’ya kaçarak Alevi Bektaşi tekkelerine yerleştiler. Zaten cehalet yüzünden içi oldukça boşalan Alevi-Bektaşiliğin içini kendi inançları olan Hurufilikle doldurdular. Alevi Bektaşiliği evirerek bugünkü haline getirdiler.