15 Aralık 2024 Pazar / 14 CemaziyelAhir 1446

Tiyatro toplumun köşeli kısımlarını törpüler

Şehir Tiyatroları’nda Duşan Kovaçeviç’in Dar Ayakkabıyla Yaşamak’ını sahneleyen Nurullah Tuncer, tiyatronun özeleştiri için mihenk taşı olduğunu söylüyor.

GÜLCAN TEZCAN29 Ekim 2012 Pazartesi 07:00 - Güncelleme:
Tiyatro toplumun köşeli kısımlarını törpüler

İstanbul Şehir Tiyatroları bu sezon Balkan coğrafyasının önemli yazarlarından Duşan Kovaçeviç’in bir oyununa daha ev sahipliği yapıyor. Nurullah Tuncer’in bir üçleme olarak tasarladığı oyunların üçüncüsü Dar Ayakkabıyla Yaşamak. Buluşma Yeri, İntiharın Genel Provası ve Dar Ayakkabıyla Yaşamak adlı oyunları ‘ölüm’ teması etrafında değerlendiren Tuncer, 20.yüzyılda ölümlere alışıldığını ve ‘ölüm’ün artık trajik olmaktan çıktığını söylüyor. Ele aldığı metinlerde ‘ölüm’e bakışı önemsediğini kaydeden Tuncer, bu yüzden Kovaçeviç’in oyunlarını dikkate değer bulduğunu ifade ediyor. Bir kültür ve tarih birliğimiz bulunan Balkan coğrafyasından izler gördüğü için Kovaçeviç’in eserlerini sahnelemeyi seçtiğini kaydeden Tuncer, “Balkan yazarlarını kendime yakın bulduğum için Balkan oyunları çalışmayı seviyorum” diyor.

Gözyaşı her yerde aynıdır

Her üç oyunun da seyirciden büyük ilgi gördüğünü, İntiharın Genel Provası’nın iki sezondur kapalı gişe oynadığını hatırlatan Tuncer, bu ilgiyi oyunlarda yakalanan evrensel dilin başarısına bağlıyor: “Tiyatronun dili evrenseldir. Gözyaşı her yerde aynıdır, acı, açlık her yerde aynıdır. İnsana dair olan ne varsa tiyatro bunun üzerinden hareket eder. Çünkü tiyatronun malzemesi insandır. İnsan üzerinden bir sanat yapıldığı için de bunun dini, dili, ırkı, rengi yoktur diye düşünüyorum. Dolayısıyla bu da tiyatroyu vazgeçilmez kılıyor.”

Bu oyunların üçünde de hem ironik hem de güncel bir dille toplumsal özeleştiri yapıldığına dikkat çeken Tuncer, “Tiyatronun her zaman toplumun önemli mihenk taşlarından biri olduğunu düşünüyorum. Tiyatroyu toplumun sivri ya da köşeli olan kısımlarını törpüleyen bir taş olarak da görmemiz lazım” diyor. “Kendimizi ve yaşadığımız toplumu, sistemi eleştirerek bakabiliyorsak o zaman daha sağlıklı bir gelecek bizi bekliyor. Eğer eleştirmekten, öneri sunmaktan korkuyorsak bu bizi kapalı bir toplum olmaya iter ve çürümeye başlarız” şeklinde konuşan Tuncer, yapıcı eleştiri konusunda cesur olunması gerektiğine dikkat çekiyor. “Olmayan bir şey varsa da bunu her zeminde tartışmaya açabilmek ve olumlu bir sonuca varabilmek hepimizin görevidir” diyen Tuncer, Şehir Tiyatroları’nda yaşanan tartışmalar konusunu sorduğumuzda yapılanları doğru bulmadığını ancak sanatçıların da özeleştiri yapması gerektiğini ifade ediyor.

İğneyi kendimize batırmalıyız

“Otuz yıldır Şehir Tiyatroları’nda çalışıyorum. Bunun on dört yıla yakın döneminde yönetici ve yönetim kurulu üyesi olarak görev yaptım. İki kez genel sanat yönetmenliği yaptım. Tiyatronun politik anlamda bir sıkıntısı olmamıştır. Bunu çok net söyleyeyim. CHP döneminde de AK Parti döneminde de çalıştım. AK Parti döneminde tiyatroya gösterilen ilgi daha sağlıklı bir yerde duruyor. Hem fiziksel anlamda hem de tiyatroya ve sanatçılara gösterilen özen anlamında bunu çok rahatlıkla söyleyebilirim. Bir sıkıntı vardı ama bunun da elbirliği ile çözülmesi gerekirdi diye düşünüyorum. Neredeyse on yıldır iktidarın bu alandaki çabalarını görüyoruz.

Sanatçılar çözüm üretmedi

Bunun böyle sonuçlanması bizi üzdü. Çünkü daha çok demokrasi daha çok özgürlük talebi her gün yinelenen bir olgu iken bunun sanat ve tiyatro için de gündemde olması gerektiğini düşünüyorum. Öte yandan sanatçılar olarak da önce kendimiz özeleştiri yapmalı, iğneyi kendimize batırmalıyız. Çünkü bu konuda son dört yıldır hiç böyle bir çalışma olmadı. ‘Arkadaşlar bir araya gelelim önümüze bir hedef koyalım. 100. yıla girerken ŞT ne olacak, nereye gidecek, nasıl bir performans izleyecek. Burada sıkıntılı ve işlemeyen alanların yeniden yapılanması konusunda önerilerimiz neler olacak’ gibi bir şeye tanıklık etmedim.”