Her şey Tunus’ta başladı. “Arap Baharı” diye nitelenen ve Tunus’tan sonra Mısır, Yemen, Libya ve Suriye ile devam eden isyan hareketlerinin son halkası Suriye. Ortadoğu yerinde durmuyor velhasıl. On yıllardır gözyaşları içinde kıvranıyor, işgaller ve isyanlar her yerde.
Albayrak’tan Ortadoğu günlükleri
Hakan Albayrak da tüm bu coğrafyada olup biten isyanları, işgalleri, devrim hareketlerini başta Suriye olmak üzere, büyük bir titizlikle masaya yatırıyor. Kuzey Afrika ve Ortadoğu topraklarını köy köy şehir şehir tanıyan bir yazarın kaleminden çıkan “Ortadoğu Günlükleri”ni okumayı çok önemsedim. Güncel bilgiler ile kaleme alınmış kitap, söz konusu coğrafyayı daha iyi anlamamıza ciddi katkılar sağladığı gibi geleceğe dair ufuk açıcı perspektifler de sunuyor.
Albayrak, “Tunus sokakları kıyamda” diye başlıyor kitaba. “Tahrir Meydanı’na kayıtsız-şartsız bir selamı çok görmeyin” dedikten sonra Mısır’da “bir firavun devrildi” müjdesini veriyor. “Kaddafi’ye açık mektup” yazıyor, “Suriye’de yeni Hama katliamı var ey millet” diyor. Kitapta en çok kritik edilen ülke, Suriye. “Suriye meselesine nasıl bakmalıyız?” Sorusuna 34 başlıktan oluşan bir cevabı var yazarın.
Ezber oluşturan bir yazar
Herkes ezber bozmaktan söz eder ya... Sezebildiğim/anlayabildiğim kadarıyla Albayrak, tam tersi, yeni bir ezber oluşturuyor. “Tam entegrasyon bitmedi; asıl şimdi başlıyor” diyor mesela.
Şunu da belirtmem gerekiyor. “Bu Devrimler Bizim”i okurken okuyucu kendini adeta bir savaşın ortasında buluyor. Bir tarafta kitap var, bir tarafta okur... Okuyucu çayını yudumlarken sakin sakin kitabını da okumaktadır. Yok öyle bir şey! Kitabın yazarıyla birlikte okur da Afrika ve Ortadoğu topraklarında olup bitenleri iliklerine kadar hissediyor. Tunus, Mısır, Libya, Bahreyn ve Suriye’de yaşananlar, ayaklanmalar, haykırışlar... O ülkelerde yaşayanların yılmak bilmeyen mücadeleleri, kendi diktatörlerine karşı yaptıkları direniş, okuyucunun gözünün önünden canlı canlı geçiyor kitap boyunca. “Ortadoğu topraklarında kimse ne olup bittiğini anlamıyor, anlamlandıramıyor, ne oluyor?” sorusunu soranlara, sözü hiç uzatmadan bir cevabı var yazarın: “Ve Arap âlemi ikılâb-ı hürriyetle yanıyor. Yanıp kül oluyor. Küllerinden diriliyor. Kendi kendilerini ululayıp duran sahte ilahların aşağılık saltanatlarını yerin dibine batırarak insanlık haysiyet ve şerefini ayağa kaldırıyor Arap sokakları. Kelimenin tam anlamıyla “La ilahe illallah”; kula kulluğa son! Bu devrimlerin esası budur. Gerisi -emperyalist tezgahlar dahil- teferruat.”
Ya bölgesel entegrasyon ne olacak?
Şu cümleler de kitaptan: “Tunus, Mısır, Yemen ve Bahreyn, Libya ve Suriye’deki devrim hareketleri, bizi, ‘paradigmamızı’ yenilemeye zorluyor. Şimdi ‘komşularla sıfır sorun, azami işbirliği, tam entegrasyon’dan evvel ‘Diktatörlüklere son! Halklara hürriyet ve adalet’ demek zorundayız.” Burada akla gelen soru şu: “Öyle yaptığımız takdirde Türkiye’nin işi daha zor olmayacak mı? Bazı rejimlerle ipleri koparmak aleyhimize değil mi?” Bu soruların cevabı da aşağıdaki satırlarda: “Evet bölgesel entegrasyonu kısa ve uzun vade için yer yer tehlikeye atmış olacağız; ama uzun vadede bu tavır daha güçlü, daha sahici, daha sıhhatli ve daha güzel bir entegrasyon getirecektir inşallah.”
Albayrak, Ortadoğu topraklarında hüküm süren zalim yöneticiler için mücadele verilmesi gerektiğini anlatırken Suriye’deki Türkmen’e, Kuzey Irak’taki Kürt’e ve Mısırdaki Arab’a şefkatle ve muhabbetle yaklaşıyor. “Ümmetin arasına çekilen suni sınırlar sona erecek bir gün” diyor tebessümle... Kitap Profil yayınlarınca neşredilmiş.
Hakan Albayrak’ı ilk ne zaman tanıdım, tanıştım, yolculuk yaptım, unuttum, yüzyıllar oldu. “Bu Devrimler Bizim”i okurken onunla ilk defa tanışıyor hissine kapıldım. Mutlu oldum.