21 Aralık 2024 Cumartesi / 20 CemaziyelAhir 1446

Onlar çok mutlu, ben değilim

“Şöyle bir konserve kutusunun üstüne “mutluluk” yazıp barkod koysak marketlerde kapış kapış satılır. Yok satar o ürün. Çünkü artık her şey bir ürün. Her şeyi satın almaya çalışıyoruz. İletişim kanallarının çoğalması ve ulaşılabilirlik sayesinde başkalarının hayatı gözümüzün önünde. “Onlar çok mutlu, ben de olmalıyım” diye düşünüyor sanırım insanlar.”

HALE KAPLAN ÖZ5 Kasım 2019 Salı 07:00 - Güncelleme:
Onlar çok mutlu, ben değilim

Ramazan Güzeldir isimli diziyle tanıdık Burak Aksak’ı. Ardından Leyla ile Mecnun ve Ben de Özledim dizileri geldi.  2015 yılında sadece senarist olarak değil, yönetmen olarak da karşımızdaydı: Bana Masal Anlatma… Sonra bir yayınevi kurdu: Küsurat. Bu yayınevinden çıkan hacimli romanı Leyla ile Mecnun geniş bir okur kitlesi tarafından ilgiyle karşılandı. Şimdi sıra öykülerde. Raflara henüz yerleşen Ben Orada Değilim isimli öykü kitabı, Aksak’ın hem ‘kavgalı olduğu hayatla barışma’ denemesi, hem de bugüne kadarki ‘biyografisi’. 

“Bir sonraki kitaba kadar tüm biyografim” demişsiniz bu kitap için… Eski ve yeni öykülerin toplamından ‘biyografim’ diye bahsetmeniz, edebiyat anlayışınıza dair ne söyler? 

20 yaşımda iş ararken CV yazardım. Yıllar geçti, yayınevi kurdum, kitap yazdım, bu sefer de biyografi yazdırıyorlar. O kadar da sıkıcı bir şey ki. Leyla ile Mecnun kitabında benim yerime kuzenim Selçuk Aydemir yazmıştı. O şekilde kurtulmuştum yazmaktan.

Bir kitabı okurken yazarının nerede doğduğu, kaç yaşında olduğu ya da daha önce neler yaptığıyla ben bir okur olarak ilgilenmiyorum. Ben de bu kitapta yazdıklarım kadarım işte. Ne eksik ne fazla. Yazdığı gibi yaşayan, yaşadığı gibi yazmaya çalışan biriyim. O yüzden yazdıkça yenileniyor benim özgeçmiş.

Eskiler ne kadar eski? Kitaba alırken üzerinde değişikliğe gittiğiniz oldu mu? 

2012-2015 arası Ot Dergi’de yazdığım metinlerden birkaçı var kitabın içinde. Onlar da herhangi bir değişikliğe gidilmeden dahil oldu kitaba.

“Kafamın içi öğrenci evi” cümlesini okuduğumda kitabı tanımlayabilecek cümlenin de bu olduğunu düşündüm. Ne dersiniz? 

Mümkündür. Kavgalı olduğum bir hayat var ve onunla barışmaya çalışıyorum. Ki hayat dediğiniz benim kafamın içinden daha da karışık. İnsanlar kaba, anlayışsız ve bencil. “Günaydın” dediğin birinden karşılık alamamak, “Hayırlı işler” dilediğin esnafın umursamaması, sen canınla uğraşırken mesafe hesabı yapan taksici, hayatı sana zindan eden üst komşu ve metronun kapısı açıldığı an binmeye çalışanlar... Hepsi de var kitabın içinde. Haksızlık karşısında cazgırlık yapıp kavga etmektense yazarak içimden atmaya çalışıyorum tüm yaşadıklarımı. Haliyle kitabın içi de kafamın içi gibi, her şey her yerde. Her şeyden biraz var içinde.

Gülümseten çok diyalog olsa da iç sesi yüksek metinler. Kederi yoğun. Caz seven Osman’ın hep Serdar Ortaç dinleyen kızları sevmesi gibi… Yazmak sizdeki hangi duygunun karşılığı? 

21 Yaşındaki Osman kitaptaki en eski yazı olabilir. 2000’lerin başı muhtemelen. 15 yaşındayken şiir yazmaya ve bir an evvel 21 yaşında olmaya çalışıyormuşum galiba. 

“Hüzün, mizahın hamurudur.” Dizi yazarken de bunu söylüyordum zaten. Aralıksız bir şekilde 104 bölüm dizi yazdım. Her hafta 70 sayfa senaryo yazıyordum. Bugün olsa yapamam. Öyle bir enerjim yok artık. Bir noktadan sonra yaratıcı fikirler ya da senaryo matematiği dediğiniz şey bitiyor haliyle. Ve kendi acılarınızdan, mutluluklarınızdan, dertlerinizden besleniyor oluyorsunuz. Dizi, film, roman ya da öykü fark etmez ilk çıkış noktam hep “merak” oluyor. Merak ediyorum. Sevdiği kıza kavuşamayan ipsiz sapsız bir gence yardım eden bir Aksakallı Dede olsa ne olur? Peki, bu Aksakallı beceriksiz olsa nasıl olur? Babaannem ve dedemin tanıştıkları an nasıldır? Yan komşum olan bu yaşlı adam gününü nasıl geçirir? Çok farklı hayatlar yaşıyor olsak da aslında aynı duyguları paylaşıyoruz. O yüzden merakla başlayıp her türlü duygu yaşıyorum yazarken. Cosmos yazısındaki gibi dengede kalmaya çalışıyorum işte.

‘Benim Mutlu Hayatım’ başlıklı öykü insanın mutluluğa olan mesafesini sorguluyor. Aramız öyle açık ki… Mutlulukla ilişkimizin bu kadar sıkıntılı olmasının asıl nedeni nedir sizce?

Şöyle bir konserve kutusunun üstüne “mutluluk” yazıp barkod koysak marketlerde kapış kapış satılır. Yok satar o ürün. Çünkü artık her şey bir ürün. Her şeyi satın almaya çalışıyoruz. İletişim kanallarının çoğalması ve ulaşılabilirlik sayesinde başkalarının hayatı gözümüzün önünde. “Onlar çok mutlu, ben de olmalıyım” diye düşünüyor sanırım insanlar. Ben mutlu değilim. Yani mutluyum ama sürekli mutlu değilim. Sürekli daha fazlasını isteyerek ve hırslarından arınmadan mutlu olamıyor insan. Üretmeden tüketmek, kolay yoldan başarılı olmaya çalışmak, varacağın yere kısa yoldan ulaşmak diye bir şey yok. Bunların sonu hep hüsran ve haliyle mutsuzluk sebebi. 

Tezgahınızda şimdi ne var son olarak bunu da soralım…

2020 yılını tümüyle kapatan büyük bir proje var. Şu an hazırlık aşamasında olduğu için çok fazla detay veremiyorum ama yoğun bir çalışma temposu beni bekliyor. 2021’de bir roman yazmayı düşünüyorum. Genelde pek planlı programlı gidemiyorum, umarım bu sefer bunu başarırım.