Kemal Sayar, insan ruhunun derinliklerine inen kalemiyle sadece kendimizi değil aynı zamanda başkalarını da yeniden tanımamıza olanak veriyor. Üstelik her biri birer terapi niteliğinde olan yazılarıyla durup yaşantılarımız üzerine incelikle düşünmemizi, sonra yeniden yazıya dönerek daha önce hiç farkında olmadığımız bir şeyleri bulmamızı sağlıyor. Neyden mi bahsediyorum? Başı Sınuklar İçin Kılavuz’dan.
Kitap, yaralı ruhlar kalabalığında bir tutamak görevi görüyor. Kaybolmuşların feneri, susamışların bir tas suyu oluyor hemen her yazıda. Hepimiz öyle kırılganız ki en ufak temasta hemen inciniyoruz. Birbirimize dokunmaktan korkuyoruz kırılacağız diye. Oysa başkasını kırmamayı pek aldırmıyoruz. Nitekim “aldır gönül” diyor Kemal Sayar. Çünkü vicdan aldırış etmektir, bir başkasını ve dünyasını umursamaktır. Böylece en derinlerde kalan insani tarafımız ortaya çıkar. Bizi sahiden biz yapan nüveye ulaşırız. Zira ufak bir umudun bile tüm yaşamımızı yeniden inşa etme kudretine sahip olduğuna çoğu kez şahit olmuşuzdur. Erdemin, iyiliğin, anlamın filizlendiğini görürüz. Bir arının çiçeğine sarılması gibi ona sarıldıkça kim olduğumuzu daha iyi görmeye başlıyoruz. Durup seyredebiliyoruz artık kendimizi, başkasını ve dünyasallığımızı…
Kendimizi işte böylesine bilerek nicedir kayıp bir bağa dönüşen dostluk bağlarının da ortaya çıkmasına olanak sağlıyoruz. Kendimizi bilerek, mükemmeli aramanın peşinden gitmektense, elimizdekilerin ne denli bir cevhere sahip olduğunun keşfine koyuluyoruz. Kendimizi bilerek, zulmün, kinin, nefretin ne menem bir şey olduğunu; merhametin yüceliğini ve affetmenin, hoşgörünün şifasını öğreniyoruz. Kendimizi bilerek, şeffaf olmaktan çekinmiyor, kendimize söylediğimiz yalanlardan vazgeçiyoruz; tüm bu yalanların ruhumuzu nasıl zehirlediğinin farkına varıyoruz. Kendimizi bilerek, sürekli kendimize dair bir şeyler üzerine konuşmanın aslında özseviciliğimizden kaynaklandığını ve aslında bir başkasını dinlerken onun nasıl da iyileştirici bir etkisi olduğunu görüyoruz.