26 Nisan 2025 Cumartesi / 28 Sevval 1446

Akif-Fikret kavgası hiç bitmedi, bitmeyecek!

EDEBİYAT TARİHİMİZİN EN MEŞHUR KALEM KAVGALARINDAN BİRİ, MEHMET AKİF ERSOY-TEVFİK FİKRET KAPIŞMASIDIR. DİĞER POLEMİKLERDEN FARKLI OLARAK BU ÇATIŞMA, İMAN-KÜFÜR EKSENİNDE ŞEKİLLENDİĞİNDEN HİÇ BİTMEYECEK BİR KAVGAYI TEMSİL EDİYOR.

Bedir Acar18 Ağustos 2014 Pazartesi 07:00 - Güncelleme:
Akif-Fikret kavgası hiç bitmedi, bitmeyecek!

‘Şayet Akif gibi bir deha olmasaydı Türk gençliği tamamen zehirlenmiş ve bataklıkta boğulmuş olacaktı…’Düşünce hayatımızın önde gelen simalarından Nurettin Topçu, ‘Şahsiyet’ başlıklı makalesinde tarih şuuru üzerinde dururken, İstiklal Marşımızın da yazarı olan Mehmet Akif Ersoy’u girişteki cümleyle böyle tanımlıyor. Büyük şair Sezai Karakoç da ‘Türk Edebiyatında, Akif kadar, hayatı şiire ve şiiri hayata sokmuş bir şair yoktur’ saptamasında bulunuyor.

Ve Tevfik Fikret… Gençliğinde inanç içerikli şiirler yazan, Mevlid’i pek seven, her Cuma gecesi Yasin Suresi’ni içten bir şekilde okuyup ölmüşlerine bağışlayan, namaz kılan Fikret. Lakin zamanla manevi neşesi azalan, dindarlıktan uzaklaşıp ‘Tarih-i Kadim’ gibi dinsiz içerikli şiirler yazan Fikret… Şair ve öğretmendi. Edebiyat-ı Cedide topluluğunun lideri, devrimci ve idealist fikirleriyle dönemin pek çok aydınını etkilemiş bir şahsiyetti.

Edebiyatımızda pek çok yazar ve şairin fikir tartışmaları, polemikleri, hatta kavgaları olmuştur. Ancak Mehmet Akif Ersoy ile Tevfik Fikret arasındaki ‘Tarih-i Kadim’ çatışması bunlardan farklı ve bitecek gibi de görünmüyor. Zira bu kavganın ekseninde iman-küfür konuları yer alıyor. İşte tam da bu kavgayı analiz eden Mehmet Akif-Tevfik Fikret Çatışması adlı kitabı henüz yayınlanan Fahrettin Gün ile hiç bitmeyecek olan çatışmanın taraflarını ve şifrelerini konuştuk.

 

Mehmed Âkif-Tevfik Fikret çatışmasının bilinmeyen bir yönü var mı, neden yazıldı bu kitap?

Bilinmeyen pek çok yönü var. Taraflardan biri dönemin önde gelen İslâmcı yazarlarından, İslâmcı ideologlarından biri olan Mehmed Âkif. Diğeri Batıcı görüşün öncüsü konumundaki ateist Tevfik Fikret. Yaklaşım tarzlarında, hayata bakışlarında büyük farklılıklar var. Tabii aynı zamanda bazı benzerlikler de... Bir noktada II. Meşrutiyet’ten günümüze kadar süren bir inanç ve düşünce serüveninin tarihidir Mehmed Âkif-Tevfik Fikret Çatışması

Başlangıçta böyle bir çalışma niyetiyle yola çıkmadım. Sebilürreşad’ın sahibi yazar, hukuk doktoru, hâfız, gazeteci Eşref Edib’in İnkılâp Karşısında Âkif-Fikret, Gençlik-Tan’cılar, Kurtuluş Harbi’nin Kaynağı İstiklâl Marşı mı Tarîh-i Kadîm mi? başlıklı eserini hazırlama niyetiyle başladığım bir çalışma oldu. Çalışma giderek genişledi ve Eşref Edib‘in eseri kitabın son bölümünde ek olarak yer aldı. Böylece 320 sayfalık bir kitap oluştu.

 

Bu kitabı çalışırken kaynaklarınız, referanslarınız hangi metinler oldu?

Kitabı hazırlarken her hangi bir karışıklığa neden olmaması için “Çatışma” ifadesini öne çıkardım. Fakat daha başlangıçta kitabın isim konusunda bir hata yaptığımı burada itiraf etmeliyim. Çalışmanın başından sonuna kadar kitabın alt başlığı olarak (İslâmcılar-Sabatayistler) ifadesi vardı. Kapak hazırlama aşamasında Fikret’in Sabatayist olmadığı düşüncesiyle bunu çıkardım. Bu ciddi bir hata idi. Çünkü çalışmanın ana temasını 1939 ve 1940 yıllarında cereyan eden İslâmcılarla-Sabatayist ve Komünist olan Tancıların çatışmasını içeriyordu. İkinci baskısı olur mu bu çalışmanın, ikinci baskıda alt başlığı koyma imkânı olur mu bunu bilmiyorum…

Referanslara gelince: En önemli referanslar bu inanç ve düşünce mücadelesinde konu olan Mehmed Âkif’in ve Tevfik Fikret’in yazdığı şiirler oldu. Bunların yanı sıra Eşref Edib’in 1940’da kaleme aldığı “İnkılâp Karşısında Âkif-Fikret, Gençlik-Tan’cılar, Kurtuluş Harbi’nin Kaynağı İstiklâl Marşı mı Tarîh-i Kadîm mi?”  ve 1943 yılında yayınladığı “PEMBE KİTAP: Tevfik Fikret’i Beş Cepheden Kırk Muharririn Tenkidleri” , bir Dönme ve Komünist olan (M. Zekeriya Sertel - Tan Gazetesi destekli) Sabiha Zekeriya Sertel’in 1940 yılında arka arkaya kaleme aldığı “Tevfik Fikret-Mehmed Âkif Kavgası” ve “Sebilürreşadcıya Cevap” başlıklı çalışmaları oldu; ayrıca yine Sabiha Zekeriya’nın “Roman Gibi” başlıklı hâtıratı vekocası Tan gazetesinin sahibi ve başyazarıZekeriya Sertel’in, “Hatırladıklarım”adlı hatıratı ve Sertel ailesinin küçük kızları olan Yıldız Sertel’in annesini anlattığı “Annem Sabiha Sertel Kimdi, Neler Yazdı?” adlı eserleri oldu. 

Mehmed Âkif-Tevfik Fikret kavgası sıradan bir polemik olmanın çok ötesinde diyorsunuz, önemi nereden kaynaklanıyor?

Mehmed Âkif-Tevfik Fikret “çatışması” iman-küfür düzleminde gerçekleştiği için diğer tartışma ve kavgalardan farklıdır. Dahası, diğer edebiyatçılar arasında süren tartışma, polemik ve kalem kavgaları bir süre sonra nihâyet bulurken “Âkif-Fikret çatışması” bugün aynıyla devam etmektedir. Çünkü çatışmanın “iman-küfür” ekseninde olması hasebiyle bu, “inançla, inkârın”, “teslimiyetle, reddin” çatışmasıdır.

Bu kavga ikili arasında mı kalıyor yoksa devreye başkaları da giriyor mu; kim kimi neyle suçluyor?

Bu çatışmada Mehmed Âkif’in yanında öne çıkan isim“Tevfik Fikret’e Dair” yazdığı risâleyle Babanzâde Ahmed Naîm olurken, Fikret’in yanında “Tevfik

Fikret” başlıklı eseriyle Rıza Tevfik [Bölükbaşı] yer alır. Bunların yanı sıra yine çatışmaya karşılıklı pek çok yazar da müdahil olur. Sözgelimi Fuad Köprülü, Ruşen Eşref Ünaydın, Salih Nigar Keramet yazdıkları eserlerle Fikret’i desteklerken, Mehmed Ali Âyni gibi pek çok kişi yazdıkları eserlerle yazılarla yine bu tartışmanın içinde olmuşlardır.

İki şairin ölümüyle bu polemikler bitiyor mu? Bitmediyse nasıl ve kimler tarafından hangi nedenlerle devam ettiriliyor?

Tam tersine polemikler bitmiyor ve 1912 ile 1920 arasındaki çatışmanın bir benzeri 1939-1940’lı yıllarda tek-partinin hüküm sürdüğü bir dönemde İslâmcılarla, Batıcı ve Sabatayistler arasında devam ediyor. Cumhuriyetin esin kaynaklarından biri de Ziya Gökalp olduğu kadar Tevfik Fikret’tir. Fikret’in ateistliği Cumhuriyet elitlerinin esin kaynağı olmuştur. Özellikle de seküler bazdaki uygulamalarında. Hasan Âli Yücel gibi birinin Harf inkılâbından sonra liseler için hazırladığı ilk eser Tevfik Fikret’in dinsizlik içerikli “Tarîh-i Kadîm” ve “Doksan Beşe Doğru” başlıklı şiirinin yer aldığı kitapçıktır. Mustafa Kemal Paşa’nın sofralarında en çok okunan şairlerden biri de Fikret’tir. Yine Mustafa Kemal Fikret’e yakınlığı ölçüsünde, Mehmed Âkif’e o denli uzaktır.

 

Dindar bir Fikret’ten inançsız bir Fikret’e geçiş nasıl ve neden oluyor sizce?

Bu noktada iki Tevfik Fikret’ten söz edebiliriz. 1895/1896 yılları öncesinde Mehmed Tevfik Efendi ve bu tarihten sonraki ise Tevfik Fikret. İlk dönemdeki Mehmed Tevfik Efendi bahsi geçen tarihe kadar çok iyimser bir şairdir, hayata hep olumlu yönleriyle bakar. Şiirinde ve nesrindeki müsbet temalarda bu durum açık bir şekilde görülür. Bu tarihe kadar iyimser olan, Allah’a inanan şair, 1895-1896 yıllarından itibaren yavaş yavaş pesimist olmaya, hayattan şikâyet etmeye, dine karşı ilgisiz ve lakayt, sonra da dinsiz olup Tanrı’ya isyankar bir tutum ve tavır içine girer. Bu derin kötümserlik onun inanç, düşünce ve sanatını da bütünüyle etkiler ve “felsefî ve içtimai bir muhtevaya bürünerek ideolojik bir mahiyet alır.”

Kitapta Dönmeleri konu ediniyorsunuz. Âkif-Fikret çatışmasıyla Dönmelerin ne bağlantısı var?

Biliyorsunuz 1939-1940 yılında bu çatışmada taraflardan biri olan Tan gazetesi destekli Dönme ve Komünist olan Sabiha Zekeriya Sertel’dir. Dahası dönmelerin II. Meşrutiyet’in ilânı ve sonraki dönemde ülkede ciddi tahribatları söz konusudur.

 

Cumhuriyet döneminde bürokraside “Dönmelerin” etkisi var mıdır?

Sabiha Zekeriya Sertel’in kitaplarında laiklik vurgusu fazlasıyla dikkati çeker. Sabiha Zekeriya’nın laikliğe bu denli vurgu yapması ve dillendirmesi boşuna değildir. Çünkü bunun arka planında katı laiklik üzerine inşa edilen Cumhuriyet yönetiminin, onların inançlarına uygun bir ideolojik düzlem oluşturmasından kaynaklanmaktadır.

Fikret’in dini inançları karaladığı şiirinden dolayı nedamet getirdiği iddiaları doğru mu?

Hayır, doğru değil. Bu yanılsamada Fatin Gökmen’in Fikret savunusu oldukça etken oluyor. Çünkü o Fikret’in Tarîh-i Kadîm başlıklı şiiri bir kötümserlik ve umutsuzluk anında yazdığını iddia ediyor. Bu rivayet, daha sonra pek çok yazar tarafından Eşref Edib’de dâhil olmak üzere kaynak olarak gösteriyor. Fakat benim okumalarım Tevfik Fikret’i, Halûk Fikret’i ve Tevfik Fikret- Mustafa Kemal ilişkisini konu edindiğim Fikret’in Hayatı ve Eserlerine ilişkin yaptığım çalışmada bu kanaatin doğru olmadığına dikkat çekiyorum.

Fikret’in amacı Galatasaray öğrencilerini kendisi gibi dinsiz yetiştirmektir…

Fikret'in etkili bir konuşma gücüne sahip olmasının  kendisinde herkesten üstün olduğu yolunda bir vehim meydana getirdiğini belirten Ahmed Naîm, Fikret'in bu üstünlük vehmiyle Amerikan bayrağı altında  Protestanların propaganda ocağı olan Robert Kolej'de görev kabul  ederek Müslüman gençlerin dinî ve millî duygularını bozmaya karar kıldığını ve en nihayet orada ve böyle "şerefsiz" bir hizmette can verdiğini belirtir. Galatasaray Lisesi’nde beraber çalıştıkları süre içerisinde Fikret'i iyi tanıdığını, hoş sohbet birisi olmakla beraber onda iman ve İslâm'a dair bir işarete rastlamadığı gibi Fikret'in ahirete inanmadığını o zaman kendisine söylediğini hatta Mekteb-i Sultânî' yâni Galatasaray Lisesi’nden istifa edip Robert Kolej'e geçmesinin  sebebinin, dinsiz olarak yetiştirmek istediği öğrencilerin Müslüman bir çevrede (Galatasaray) sıkıntı çekmemeleri için olduğunu, bizzat kendisine söylediğini ifade eder.

 

ÂKİF-FİKRET KAVGASI NASIL BAŞLADI?

Âkif’i Fikret’e düşman eden hadise nedir, onun dinsizliği mi, birbirlerini neyle suçluyorlar?

Tevfik Fikret “Tarîh-i Kadîm” adlı şiirini 1905’te yazıyor. Fakat çok dar bir çerçevede elden ele dolaşıyor. Zaten Rıza Tevfik’in bastırdığı küçük bir kitapçık halindeki “Tarih-i Kadîm”in üzerinde baskı yeri ve baskı tarihi yok. Dolayısıyla bu şiirin edebiyat çevrelerinin haberdar olması 1909-1910 yıllarıdır. Büyük bir ihtimalle Mehmed Âkif’de bu yıllara kadar Fikret’i takdir’i söz konusudur. Darülfünûn’da Mehmed Âkif’in Fikret’le tanışmış olmaları sırasında Âkif’in bu şiirden haberi yok. Yalnız ilk tanışmalarında Tevfik Fikret’in Âkif’e en yakın dostlarını kötülemesini Âkif çok garip karşılar ve Fikret’ten uzaklaşır. İşte bu süreçte dahi Mehmed Âkif’in Fikret’in bu dinsiz içerikli şiirinden haberi olmadığı ortadadır. Şayet haberdar olsaydı Âkif’in Fikret’te tavır koyacağı aşikârdır. Zaten Fikret’in bu şiirinden haberdar olduktan sonra Fikret’e tavır koymuştur.  İşte bu meselede, Âkif’i kızdıran ve cevap vermeye mecbur bırakan, Fikret’in dinsizliği değil, Müslüman bir toplumun içinde bulunup da o toplumu bir arada tutan temel değerlere “Tarîh-i Kadîm” şiiriyle hücum etmesi ve bunu yaparken cemiyette meydana gelecek çözülmeyi hiç düşünmemesi, üstelik dindarların en hassas oldukları hususlarda onlara uluorta hakaret etmesidir.

Âkif “Süleymaniye Kürsüsü” başlıkla şiir kitabında isim vermeden Fikret’i “Zangoç” yâni Kilise hizmetçisi şeklinde nitelerken Fikret’te ölmeden bir süre önce Âkif’e cevap olarak yazdığı ve kendi ateistliğini son kez tescil ettiği “Tarîh-i Kadîm’e Zeyl”de Âkif’i “Molla Sırad” şeklinde hicvetmeye çalışmıştır…

 

ÖYLE AMENTÜYE BÖYLE MÜMİN!

Tevfik Fikret’in “Hal’uk’un Âmentüsü” şiirini nasıl tahlil edebiliriz?

Tevfik Fikret, 4 Şubat 1911’deHalûk’un Âmentüsü” şiirini yazar. “Bu şiir, esas itibariyle ‘dinî’ değil, ‘dünyevî’ inançları ifade eder. Fikret bu şiirde iki şey yapmak istemiştir. Bunlardan ilki bütün Müslümanların ezbere bildikleri ‘Âmentü’yü değiştirmek. İkincisi ise yeni fikirlere dinî bir kutsallık kazandırmak…”

Milletin inancıyla, diniyle savaşan, İslâm inancını değiştirmeye cüret eden Fikret sonunda kendi âmantüsünde başarılı da olmuş, oğlu Halûk din değiştirerek mürted olmuştur.

Buna ancak “Öyle âmentüye böyle mü’min…” demek gerekir.

Rıza Tevfik ise bütün bunları bile bile Fikret’i savunmaya, onun bu mısralarını yanlış tevile çalışmıştır. Tabii hayatının son döneminde bundan vazgeçmiş, Fikret savunusunda yanıldığını açıkça itiraf etmiştir.