
Havacılıkta "Take off" diye bir kavram var.
Uçağın pistten havalanmaya başladığı anı anlatıyor.
Son dönemde yaşananlara baktığımızda Türkiye için "Take off" zamanı dersek yanlış olmaz.
Net olarak herkes görüyor; Türkiye teker kesiyor.
Dünya'daki onca dalgalanmaya ekonomik soruna rağmen Türkiye 18 çeyrektir istikrarlı bir şekilde büyümeye devam etti.
Kişi başına düşen ortalama gelir 15 bin 463 dolar olarak kayıtlara geçti. İhracat, turizm rakamları, Merkez Bankası Rezervi gibi birçok makro ekonomik gösterge gerçekten çok iyi durumda...
İşsizlik rakamları tek haneli kalmaya devam ediyor. Yüzde 8,4 olarak en son kayıtlara geçti.
Küresel borç stoku 318 trilyon dolar ile rekor kırarken, Türkiye'nin dış borcunu azaltabiliyor olması da dikkat çekici bir başarı...
Enflasyon belasını da dizginler, bir de faizleri indirebilirsek o zaman çok farklı bir Türkiye olacak. Bu yüzden İmralı'daki Terörist Elebaşı Abdullah Öcalan'ın çağrısını önemsiyorum.
Terör örgütü PKK'nın devrinin bittiğini ilan etmesi. Silah bırakılıp örgütün feshedilmesi çağrısı karşılık bulursa hepimiz kazanacağız. Türkiye, Irak ve Suriye'de terörün sona ermesi bölgesel bir kalkınmanın da fitilini ateşleyecek...
Türkiye ayağındaki önemli bir prangadan kurtulmuş olacak, komşuları ise kalkınma hamleleri için zemin bulacak.
Bu yüzden ben bu kez geçmişe göre daha umutluyum. Ama tabii benimkisi ihtiyatlı bir iyimserlik ve Türkiye'nin öyle ya da böyle terör belasını yok edecek güçte olmasının getirdiği bir iç huzuruyla söylenen sözler...
Gazetecilik ömrüm terörle mücadele haberlerini yapmakla, şehit cenazelerini takip etmekle geçti... 1999'da TV8'deyken İmralı yargılamalarını Mudanya'daki sahilden anlatıyordum.
27 Şubat'ta saat tam 17'de 24 ekranından tarihi çağrıyı paylaşmak yorumlamak bana kısmet oldu. Bu yüzden gazetecilik ömrüm bu meseleyle birlikte geçti. Umarım "Terörsüz Türkiye" dönemini görmek, Irak, Suriye gibi komşularımızla tıpkı Gürcistan'da olduğu gibi kimlikle seyahat etmenin mümkün olduğu zamanlara erişmek de nasip olur. Ben umutluyum, siz bakmayın karalama kampanyası yürütenlere... Cumhurbaşkanı Erdoğan'a da, MHP Lideri Bahçeli'ye de samimiyetleri konusunda güvenim tam ve tabii en çok da milletimizin ferasetine güveniyorum...
Tüm bunları yazarken bir yandan da CHP'nin esas kaygısı da işte bu mu diye sormadan edemiyorum?
Erken seçim konusundaki bunca ısrarın sebebi teker kesen Türkiye'ye milletin teveccühünün Cumhur İttifakı'ndan yana olacağı korkusu olmasın...
Zira takdir her zaman milletin.

28 ŞUBAT BİR ZİHNİYET MESELESİ
Postmodern darbe diye süslenen karanlık zihniyetin hükümet devirdiği dönemin üstünden 28 yıl geçti. Türkiye'nin darbeler tarihindeki o karanlık günleri bir kez daha andık.
Peki ama, TÜSİAD'ın, Sendikaların, STK'ların, Yargı ve TSK ile el ele verdiği seçilmiş hükümetin baskıyla devrildiği, başörtüsü zulmü ile simgelenen o karanlık dönem geçti mi sizce?
Bakın KADEM iş dünyasına bir açık mektup yazdı.
Hala sırf başörtüsü takıyor diye çalışma hayatından dışlanan kadınların hikayesi paylaşıldı. Bu karanlık zihniyetin terk edilmesi istendi. Baykar Yönetim Kurulu Başkanı Selçuk Bayraktar, çamaşır makinası üreten dev firmanın dışladığı bir genç kızın Baykar'da nasıl kritik roller üstlendiğini anlattı...
TÜSİAD'ın hükümete ayar vermeye çalıştığı, yargıya yönelik telkin ve yönlendirme yaptığı özetle genetik kodlarındaki davranış kalıplarını sergilediği günleri yeniden gördük. Bildik konuları Şubat ayında da tartıştık. Tek farkı dokunulmaz sanılan TÜSİAD yöneticilerine yönelik bu kez savcılık soruşturma başlattı.
Öte yandan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı İmamoğlu'nun "Özellikle devlet çalışanlarımızla birlikte adalet mekanizmasından utanç duyan çok kıymetli hakim ve savcılarımızın olduğunu biliyorum. Onların büyük sorumluluk alacağı günler yakındır" açıklamasını da yabana atmayın derim. Sandıkta yenemediklerini, vesayetle yenme hayali kuranlar her daim oldu olacak.
Örnekleri çoğaltmak mümkün...
Bu yüzden Erdoğan'dan sonra Türkiye'nin yeni "28 Şubat"lar yaşamasını istemiyorsak; Tüm bu temel hakların Anayasal güvence altına alınması şart. Aynı zamanda şunu da söylemeden edemeyeceğim.
Türkiye'ye 12 Eylül darbesinin değil, milletin anayasası yakışır.

SICAK GÜNDEMDE KAYBOLANLAR
En azından bir not düşmek istedim.
Zira Türkiye'nin sıcak gündeminde gölgede kalan kaybolan çok önemli meseleler var.
İstanbul'da trafik artık iyice kaotik bir hale geldi.
Özellikle Ramazan boyunca oruç sebebiyle kan şekeri düşenlerin direksiyonda sabırlı olmasını diliyorum. Birbirimizi üzmeyelim lütfen.
Onca kul hakkı yiyip, kalp kırdıktan sonra oruçla kazandığımız sevapları da kaybetme riskini almayalım.
Öte yandan yazmazsam vebali boynumda kalır.
Prof. Dr. Mustafa Sarı, adeta çığlık atar gibi müsilaj tehdidine dikkati çekiyor.
Ama sesini duyan var mı bilmiyorum?
Müsilaj tehdidi 4 aydır büyüyor. Marmara'dan sonra Ege'nin kuzey sınırında da ölüm kol geziyor... Özellikle Marmara Denizi'ne atık deşarj eden belediye başkanları bu çığlığı duyun lütfen...