Ülkemizin ulusal güvenlik istihbaratı üzerine yapılan tartışmaların başında, Türkiye'nin ne ölçüde bağımsız bir devlet olarak hareket ettiği ya da ne ölçüde güçlü olduğu sorusu gelmektedir. Bu sorunun cevaplanabilmesi için dünyadaki güçlü gizli servislerin arenasında büyük güçlerin oynadıkları roller ve bundaki değişimleri takip etmemizi sağlayacak bir kavramsal çerçevenin ortaya konması gerekmektedir. Hem henüz yeni sayılan Covid-19 tehdidiyle hem de çok yönlü ve çok fonksiyonlu iç ve dış terör tehditleriyle mücadele eden bir ülke olarak, bu tür teorik çalışmaları yapmak ve bu sayede oluşturulabilecek güç konfigürasyonuna ve konfigürasyon yönetimine katkı sağlayabilmek, ülkemizdeki resmi uzmanlar, akademisyenler ve stratejistler için bir görev ve misyon haline gelmiştir. Ayrıca, 2010 sonrası Dr. Hakan Fidan'ın Milli İstihbarat Teşkilatımızın yeni başkanı olması ulusal güvenlik istihbaratında köklü ve süratli bir paradigma değişikliğine neden olmuştur. Hakan Fidan, henüz 31 yaşında iken hazırladığı yüksek lisans tezinde Türkiye'nin ihtiyaç duyduğu yeni istihbarat konseptini açıklamıştır. Tezin başlığı, "İstihbarat ve Dış Politika: İngiliz, Amerikan ve Türk İstihbarat Sistemlerinin Mukayesesi" idi. Altı bölümden oluşan bu tez; istihbarat tarihinin, dış politika ve istihbaratın etkileşiminin, İngiliz, ABD ve Türk istihbaratlarının yapısının incelendiği ve son bölümde de istihbaratta çağın gereklerine uygun bir atılım için çeşitli önerilerin sunulduğu 86 sayfalık bir metindi. YÖK Ulusal Tez Merkezinde yer alan tezin özeti ise şu şekildedir: