Uluslararası Ceza Mahkemesi; 21 Kasım 2024'te, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve eski Savunma Bakanı Yoav Gallant hakkında ''İnsanlığa Karşı Suçlar ve Savaş Suçları'' işlediklerine dair, ''makul şüphe'' gerekçesiyle, yakalama kararı verdi.
Doğrusunu isterseniz sevinç ve zafer nidalarıyla karşılanmayacak bir ön karardır bu, ayrıca icrai sonuçlar doğurup doğurmayacağı da önümüzdeki zamanlarda test edilecek...
Hatırlayacak olursanız, yakalama kararı hakkındaki talep, Mayıs ayında Uluslararası Ceza Mahkemesi Başsavcılığı tarafından verilmişti. Bunun üzerine ABD'nin Cumhuriyetçi senatörleri (12 kişiler) derhal ayağa kalkarak ağır tepkiler göstermiş ve hatta Başsavcısıyı (Kerim Han)tehdit eden mektuplar yazdıkları ortaya çıkmıştı. İsrail lobisinin bayraktarları da olan bu senatörler imzaladıkları mektuplarında; ''Netanyahu hakkında tutuklama kararı çıkarırsanız, sen ve ailen bir daha ABD'ye ayak basamazsınız'' diyorlardı. Netanyahu hakkında alınabilecek aleyhte bir kararın sadece İsrail'i değil, ABD'yi de apaçık tehdit edeceğinden söz ediyorlardı.
Ama tüm bu ve benzeri ağır tehditlere rağmen, Uluslararası Ceza Mahkemesi, yakalama kararını verdi. Hem de ilgili dairenin verdiği oy birliği kararıyla...
Peki kararda ne var?
İsrail lideri Netanyahu ve acımasızlığıyla namlı eski Savunma Bakanı Gallant'ın 8 Ekim 2023'ten bu yana Gazze'de masum sivillere karşı işledikleri suçlar teke tek sayılmış bir defa, bu önemli... Mahkeme'nin dikkat çekici bir tespiti ise açlık üzerine, açlığı savaş yöntemi olarak kullandıkları tespitinde bulunuyor. Bosna faciası sonrası yapılan uluslararası mahkemelerde de sanıkların tecavüzü bir savaş yöntemi olarak kullandıkları kararları çıkmıştı. Mahkemenin 'açlık' konusundaki bu kararı, hemen akıllara Bosna davalarındaki tecavüz atıflarını getirdi.
Yakalama kararında; sivil halkı kasıtlı olarak topluca imha etmek, insanlık dışı zulüm eylemlerinden sorumlu olmak gibi tespitler de yer alıyor. İsrail'in Gazze'deki sivil halka yönelik uyguladığı abluka; halkın gıda, su, ilaç, yakıt ve elektrik gibi imkanlara ulaşmasını engelliyordu, hala da engellemekte... Kararda, tıbbi malzeme, ekipman, anestezi ve genel ilaç yoksunluğundan ayrıca detaylı şekilde bahsedilmiş bu yoksunluğu yaratanların Netanyahu ve Gallant idaresindekiler olduğu vurgulanmış. Hastanelerin yok edilmesi, doktor, hemşire ve sağlık görevlilerinin öldürülmesi, yaralılara ve özellikle çocuklara anestezi imkanı olmadan ameliyat yapılması gibi nedenler 'insanlığa karşı suç' kapsamında değerlendirilmiş...
Peki bundan sonraki süreç asıl gelişecek?
UCM'nin kendi kolluk gücü olmadığından bu önemli kararın icrai anlam kazanabilmesi için üye ülkelerin harekete geçmesi gerekiyor. Dolayısıyla 'yakalama kararı' Roma Statüsü'nün 86. ve 87. maddeleri gereğince üye ülkelerin omuzlarına yüklenmiş durumda. Üye ülkeler insanlık sınavı verecek. İsrail lideri Netanyahu ve eski Savunma Bakanı Gallant'ın UCM'ye üyelik anlaşması imzalamış olan 124 ülkeden birisine seyahati durumunda, o ülkenin yetkili makamlarınca yakalanıp, Mahkemeye teslim edilmesi gerekiyor.
Nitekim kararı müteakiben arka arkaya, 'uygularız' sesleri yükselmeye başladı; Hollanda, Belçika, Norveç, Kanada, Fransa hatta Almanya bile yakalama kararını uygularız diyenler arasında...
Peki bir sonuç elde edilebilir mi?
Her şeyden evvel, bu kadar yoğun baskı altında bu kararın çıkartılması bile UCM'nin itibarının yükselmesi anlamına geliyor ki bu insanlık adına, hukuk güvenliği ilkesi adına umut verici bir olaydır.
Lakin UCM'nin daha önce verdiği bazı kararlar da uygulanamamıştı, insan ister istemez onları hatırlıyor. Sudan Devlet Başkanı Ömer el-Beşir hakkındaki tutuklama kararı, sözgelimi Ürdün ziyaretinde ki Ürdün UCM üyesi bir ülke olduğu halde uygulanmamıştı.
UCM'nin Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin hakkındaki yakalama kararı da UCM'ye taraf olduğu halde pek çok ülke tarafından uygulanmıyor. Ama sözgelimi Putin'in BRICS toplantısına katılamayışının ardında bu yakalama emrinin etkili olduğu yorumları yapılmıştı... Netanyahu ve Gallant'ın mesela ABD'ye gittiklerinde tutuklanmayacaklarını kestirebiliriz. Ama yine de dünya üzerinde kaçıp gidecekleri çok da yerin kalmadığı, seyahat özgürlüklerinin ciddi anlamda kısıtlandığı ortadadır...
İnsanlığa karşı suç işledikleri tespit edilen İsrailli yöneticilerin ciddi anlamda izolasyonu sonucunu çıkartacak olan bu karar, aynı zamanda İsrail'in eski gücünü ciddi anlamda yitirdiği ve insanlık cephesince yalnızlaştığı sonuçlarını da getiriyor.
Bu arada Mahkemenin sanki İsrail'in zulmüyle eşitlemek çabasıyla, Filistinli liderleri de yakalama kararı kapsamında ilan etmesi oldukça anlamsız bir yöndür... Bir başka soru işareti de 1 yılı aşkındır Gazze'de süren, Lübnan ve Batı Şeria'ya da sıçrayan insanlık suçlarından dolayı niçin sadece Netanyahu ve Gallant suçlanıyor? İsrail'de savaştan sorumlu tüm kabine, ordu komutanları ve silahlandırılmış yerleşimciler de aynı insanlık suçunun eli kanlı aktörlerinden değiller mi?