Suriye Devrimi'nin kazananları, kaybedenleri

Prof.Dr. Ahmet Uysal/ İstanbul Üniversitesi Öğretim Üyesi
15.12.2024

Suriye Devrimi'nin en büyük kaybedeni İran'dır. Arap ve İslam dünyasını karşısına alma pahasına Esed rejiminin mezalimine ortak olmuştur. İran, Şam'ı kaybederek aslında doğrudan bağlantısı kaybolacağı için Beyrut'u da kaybedecektir. İsrail ise güçlü ve istikrarlı bir Suriye istemez ama ülkeyi de işgal edecek bir gücü yoktur. İsrail'in Suriye'deki gelişmelerden kısa ve orta vadede kazançlı çıktığını söyleyebiliriz ama uzun vadede kaybı fazla olacaktır.


Suriye Devrimi'nin kazananları, kaybedenleri

Prof.Dr. Ahmet Uysal/ İstanbul Üniversitesi Öğretim Üyesi

Suriyeliler, 2011 yılında Daraa'da başlayan olaylardan sonra soykırımcı Esad rejimine karşı isyan etti. Esad rejimi barışçıl gösterilere karşı aşırı şiddet kullanmaya başlayınca, muhalifler de mecburen silaha sarıldı. Sınırlı silah gücüne rağmen Suriye halkı Esad rejimini düşürmeye yaklaşınca önce Lübnan'dan Hizbullah milisleri, sonra İran, DEAŞ ve Rusya devrimi bastırmaya geldi. Rejimin varil bombaları ve Rusya'nın ağır bombalamalarına karşı Suriye halkını korumak için Türkiye önce Rusya ve İran ile Astana sürecini başlatarak daha fazla Suriyelinin ölmesine ve sürülmesine engel oldu. Bunun diğer bir amacı da PKK-PYD ile Kuzey Suriye'de düşman yapının kurulmasına engel olmaktı.

Türkiye bu dönemde Kuzey Suriye'de yerel yönetimler kurulmasının teşvik ederek istikrarı sağladı ve Idlip'deki muhalif yönetimle iyi ilişkiler kurdu. Hem Rusya hem de Esad rejimi Astana prensiplerine aykırı olarak 5-6 milyon Suriyelinin sıkıştığı terörist görerek Idlib'i ara ara bombalamaya devam etti. Türkiye de bunlara karşı çıkarak Kuzey Suriye'deki tüm muhalefete maddi ve diplomatik olarak desteğini sürdürdü. 2020'lere gelince hem dünyada hem de bölgede şartlar hızla değişti: Kovid-19 salgını, Ukrayna-Rusya Savaşı ve en son Gazze Savaşı yeni şartlar getirdi. Özellikle son dönemde kızışan Ukrayna savaşı yüzünden Rusya, Suriye'deki askeri birliklerini azalttı ve ilgisi dağıldı. İran ise vekilleri aracılığıyla İsrail ile ciddi bir mücadeleye girdi ve zayıfladı.

Bu ortamı iyi değerlendiren muhalifler Türkiye ile de istişare ve işbirliği halinde Halep operasyonuna başladılar ve şehir çok hızlı düştü çünkü İran ve Rusya desteği olmadan rejimin savaşma kapasitesi olmadığı anlaşıldı. Halep'ten sonra hızlı bir şekilde Hama ve Humus gibi şehirleri de ele geçiren Suriyeliler en son Şam'a yürüdüler ve yine Esad'ın şehri savunacak hali yoktu. Türkiye ve Katar'ın arabuluculuğunda Doha Forum'da bir sponsorları İran ve Rusya ile bir araya gelen Suriyeliler daha fazla kan dökülmeden Şam'ın da teslimini sağladılar. İntikam saldırılarına girişmeyerek uluslararası toplumun takdirini topladılar.

Suriye'de kazanlar ve kaybedenler

Suriye'deki devrimin esas kazananı Suriye halkıdır ve sonra onu destekleyen Türkiye ve Katar'dır. 1. Dünya Savaşı'ndan sonra işgal ve sonra Baas rejimi altında inleyen Suriyeliler için yeniden özgürlük, demokrasi ve kalkınma fırsatı doğmuştur. Zaten barışçıl ve çalışkan olan bu halk özellikle güçlü insan sermayesiyle hızla toparlanabilir. Göç ve yaşadıkları zorluklar Suriye halkını çok daha pişirmiştir ve ortaya çıkan çalışma kültürü en az iki nesil daha devam edecektir. Dünyanın birçok ülkesine dağılan Suriyeliler evlerine dönerek (ki dönmeyenler de olacaktır) dünyaya çok daha açık bir yapı ve ekonomi kurabilirler. Yeni Suriye'nin Ortadoğu'da siyasi ve kültürel ağırlığı da olacaktır.

Suriye Devrimi'nin ikinci kazananı Türkiye olacaktır. Türkiye'nin güneyindeki hasım devletin müttefiğe dönüşmesi büyük bir stratejik kazanç olacaktır. Türkiye ile Suriye, ABD ile Kanada gibi bir yakın ittifak ve entegrasyon içinde olabilir. Başından beri Suriye devrimini destekleyen Türkiye birçok Suriyeliye evsahipliği yapmasının ve Türkiye'de yetişen birçok gencin de kazandığı beceri ve tecrübesiyle Suriye'nin yeniden inşasında çok faydalı olacaktır. Türkiye Suriye'nin yeniden inşası için maddi, teknik ve diplomatik destek sağlayacaktır.

Suriye'nin yeniden inşasına yardım ederken Türk şirketleri de ülkede altyapının inşasında çok etkili yer alabilir. Yeni Suriye ile Türkiye'nin entegre ve yakın işbirliği halinde çalışması iki taraf için de faydalıdır. Türkiye'deki tecrübenin aktarımı, eğitim, sağlık, güvenlik başta olmak üzere her alanda işbirliği yapılması beklenmektedir. Türkiye'nin hızla maslahatgüzar ataması, Milli İstihbarat Başkanı İbrahim Kalın'ın ülkeye gitmesi ve en üst düzeyde karşılanması da önemli bir mesaj olmuştur.

Türkiye gibi Katar da Arap Baharı'na destek veren bir ülke olarak yeni bir müttefik bulmaktan ve diğer Arap ülkeleri de İran'a müttefik olan bir rejim yerine Sünnilere müttefik bir ülke ortaya çıkmasından kazançlı çıkacaktır. Zaten Türkiye ile Katar'ın Suriye politikaları paralel gitmektedir. İki ülke de Esad ile normalleşmemiş ve muhalefeti Suriye'nin gerçek temsilcisi olarak görmeye devam etmişlerdir. Değişimden hemen sonra insani yardımları çok hızla ülkeye ulaştırmaya gayret ettikleri gibi yakında büyükelçiliği de açacaklarını ve geçiş sürecine destek vereceklerini duyurmuşlardır. Arap Baharı'na destek veren cephenin daha fazla güç kazandığı söylenebilir.

İran açısından Şam'ın kaybı

Suriye Devrimi'nin en büyük kaybedeni İran'dır. Arap ve İslam dünyasını karşısına alma ve kendi söylediklerini inkar etme pahasına Suriye'de Esed rejiminin mezalimine ortak olmuştur. Kasım Süleymani'nin temsil ettiği Devrim Muhafızları Ordusu'nun şahin ve askeri mantığıyla dört Arap başkentine (Lübnan, Şam, Bağdat ve San'a) hakim olan İran, Şam'ı kaybederek aslında doğrudan bağlantısı kaybolacağı için Beyrut'u da kaybedecektir. Irak'ta ve Yemen'deki konumu da sorgulanacaktır ve Suriye'nin kaybı İran için ciddi bir stratejik kayıptır.

İran, Arap ülkelerindeki şahin politikalarına ve özellikle Suriye'deki Esed rejimine çok fazla askeri, siyasi, ekonomik ve diplomatik yatırım yaptığı için şimdi hepsi boşuna gitmiştir. Çok önem verdiği Suriye'yi kaybettiği gibi içeride de şahin politikalar sorgulanacaktır. Daha önce fırsat verilmeyen Rafsancani ve Hatemi gibi reformcu ve dünyayla iyi geçinmek isteyen Başkan Bezeşkiyan'ın önü açılabilir. Bu başarısızlık, iyice yaşlanan dini lider Hamaney'in ana mirasına darbe olarak da hatırlanacaktır. Diğer kayıplarından birisi de İran müttefiklerinde ortaya çıkacak güç ve moral kaybıdır. Savaş esnasında Afganistan, Pakistan ve Hindistan'dan getirdiği Şii milisleri vatandaşlığa alıp Sünni bölgelere yerleştiriyordu. Buna ek olarak Esad'ın kontrolündeki Sünni bölgelerde Şii propaganda okulları 'Hüseyniyeler' açıyordu. Bazen zorlayarak, bazen de maddi teşviklerle Şiileştirme faaliyetlerini artırmıştı ama şimdi bu Şiileştirme süreci sona erecektir.

Suriye Devriminden ikinci zararlı çıkan ülke Rusya'dır. Söylemese de Rusya kendisini Doğu Roma (Ortodoks) dünyasının abisi olarak görmektedir. Çarlık döneminden beri Akdeniz'de gözü olan Rusya'nın buradaki askeri varlığı tehlikeye girmiştir. Kısa vadede muhaliflerle anlaşsa da uzun vadede eli çok zayıflamıştır. Suriyeliler, Rusya'yı her zaman eli kanlı rejime destek veren ve şehirlerini bombalayan ve onları yerlerinden eden bir ülke olarak hatırlayacaktır. Rusya da Arap dünyasında en yakın müttefikini kaybetmiştir. İnşa sürecinden faydalanması da o kadar kolay olmayacaktır. Suriye'deki varlığıyla Rusya, Arap ülkelerinden Suriye ve Türkiye üzerinden petrol ve gaz hatlarını da engelleyemeyecektir.

Devrimin önündeki zorluklar

Yeni durumda hem Cenevre süreci hem de Astana süreci çökmüş oldu ve Suriye'de merkezi kadrosu İdlib'den gelen geçici hükümet ilan edildi. Suriye mevzusunun uluslararasılaştırılmaması gerekir. Batı'nın domine ettiği uluslararası platformlardan faydalı ve etkin bir çözüm hiçbir yerde çıkmadı. Aslında Batılı güçler (AB ve ABD) Suriye halkını yarı yolda bıraktıkları için önce özür dilemeliler ve sonra onlara destek olmalılar. Bundan sonra Suriye'nin önceliği güvenliğin ve istikrarın sağlanması, yeniden imar, yerlerinden edilen insanların güvenli geri dönüşü, suçluların yargılanması, hayatın normale dönmesi ve demokratik geçiş sürecidir.

Öncelikle ülkede can güvenliğinin sağlanması ve yağmaların ve hukuksuz intikam saldırılarının ve hatta silahlı grupların birbiriyle savaşmasının önüne geçilmesi gerekir. Eğitimden sağlığa, belediye hizmetlerinden ekonominin canlandırılmasıa kadar yapılacak çok iş bulunmaktadır. Yeniden inşada uluslararası meşruiyet, diplomatik ve mali destek çok önemlidir. Bu desteğin Arap ülkelerinden ve Batı ülkelerinden ve uluslararası kurumlardan gelmesi bekleniyor. Özellikle Türkiye ve Katar'ın bu sürece öncülük edeceği öngörülmektedir. 13 yıllık iç savaşın sosyal ve psikolojik maliyeti de ağır olmuştur. Dullar, yetimler, sakat kalanlar, savaştan veya işkenceden psikolojisi bozulanlara psikolojik destek de çok önemlidir. Çünkü sayıları az değildir (BM raporuna göre 5 milyon).

Suriye'nin birliğini önemli meydan okuma olacaktır çünkü Fırat'ın doğusunda ABD bağımsız bir PKK devleti kurmaya çalışmaktadır. ABD iyi ilişkiler için, PKK-PYD'yi tanıma şartı koşsa da muhalifler Suriye'nin bütünlüğünde ısrar etmiştir. İlk döneminde Trump buradan çıkmak istemiş ama Pentagon direnmişti. Yeni döneminde Trump'ın, PKK-PYD (veya SDG – Qased) konusunda ne yapacağı önemli konu başlıklarından biridir.

İsrail'in askeri saldırıları da önemli bir zorluk oluşturmaktadır. İsrail, Suriye'deki askeri yapıları ve silah ve savunma imkanlarını yok etmeye çalışmaktadır. Esad rejiminden kalan kara, deniz ve hava gününü yok etmiştir. Bu durum yeni Hükümet'in de askeri gücünü zayıflatacaktır. Şu an için Yeni Hükümet bu operasyonlara bir şey yapamasa da saldırılar devam ederse ilişkiler gerilecektir. Bu saldırılara daha çok Türkiye ve Arap ülkeleri ve BM gibi uluslararası örgütler itiraz etmektedir. İsrail, güçlü ve istikrarlı bir Suriye istemez ama ülkeyi de işgal edecek bir gücü yoktur. Yine İsrail'in Suriye'deki gelişmelerden kısa va orta vadede kazançlı çıktığını söyleyebiliriz ama uzun vadede kaybı fazla olacaktır.

Bütün bunları başarmak için Suriye'de işleyen bir yönetim sistemi kurulması gerekmektedir. Bunun için adil ve kapsayıcı ama daha önemlisi istikrarı sağlayacak bir anayasa gerekmektedir. Suriye çok mezhepli ve etnik gruplu bir ülke olduğu için anayasal güvenceye alınabilir. Batı'nın, Irak'taki gibi uzlaşması ve işlemesi zor bir etnik ve mezhebi kota sistemini dayatmasına karşı durulmalıdır. Ayrıca, yeni anayasada sivil asker ilişkileri demokratik ruhla düzenlenmelidir. Yeni bir askeri darbe ihtimali tamamen ortadan kaldıracak şekilde tasarlanmalıdır. Suriye, küresel mücadelenin muhatabı olmaya devam edeceği gibi yeni yönetim güçlü olursa bunu göğüsleyebilir. Bütün bunlar önce Suriyelilerin yönetim başarısına ve daha sonra Türkiye ve Katar gibi ülkelerin desteğine bağlıdır.