Önemli bir süreçten geçiyoruz.
Konuşan yazan herkesin duygularını bir kenara bırakarak hamaseti terk ederek meseleye teenni ile yaklaşmaları zamanıdır.
Emperyalist güçlerin maşa olarak kullandığı bir örgütün silah bırakması kendini feshetmesi imkânı/ihtimali çok ama çok önemli bir tarihi fırsattır.
15 Temmuz sonrası güvenlik kurumlarına sızmış ABD uşaklarının temizlenmesinden sonra, ülke içinde terör olayları bitmeye yüz tutmuş, eskiden eylem kovalayan teröristler kaçacak delik arar hale gelmiştir.
Irak hükümetiyle kurulan iyi ilişkiler, Kuzey Irak'ta da kilidi kapatmak üzeredir ve örgütü bitme noktasına getirmiştir.
Esed'in firarı ve üst düzey sorumlular ve komutanların kaçmasıyla başsız kalan Suriye ordusu dağılmış ve Şam Türkiye ile iyi ilişkiler kuran bir yönetime kavuşmuş, YPG'ye 'ya silah bırak ya da toprağa gömülmeye razı ol' mesajı verilmiştir.
ABD desteğindeki YPG, yolun sonuna geldiğini görmenin korkusuyla aradığı aracılardan da umduğu desteği bulamayınca teslim bayrağı çekecek noktaya gelmiştir.
İşte tam bu aşamada PKK kurucusu Öcalan'ın DEM heyeti aracılığıyla verdiği mesaj gelmiştir ki Devlet Bahçeli beyin başlattığı ve iktidarın sahiplendiği süreç meyveye durmuştur.
Devlet beyin örgütü lağvetme çağrısına, Öcalan'ın 'Gereken pozitif adımı atmaya ve çağrıyı yapmaya hazırım.' cevabı tarihi öneme haizdir.
Herkesin makul ve mantıklı davranması gereken bu ortamda, hamasetin bir kenara bırakılması ve emperyalist güçlerin oyununu bozacak olan hamleyi, 'dar ve dönemsel hesaplar' uğruna gölgelememesi gerekir.
Öcalan'ın 'Gazze ve Suriye'de yaşanan hadiseler göstermiştir ki, dışarıdan müdahalelerle kangrenleştirilmeye çalışılan bu sorunun çözümü artık ertelenemez bir hal almıştır. Bunun ciddiyetiyle doğru orantılı bir çalışmayı başarıya ulaştırmak için muhalefetin de katkı ve önerileri değerlidir.' tespiti bir itiraf olduğu kadar da önemli bir çağrıdır.
İtiraftır çünkü 'dışarıdan müdahalelerle kangrenleştirilmeye çalışılan sorun' ifadesinin manası örgütün dış müdahalelerin etkisinde olduğunu kabuldür ki çok önemlidir!
'Bunun ciddiyetiyle doğru orantılı bir çalışmayı başarıya ulaştırmak için muhalefetin de katkı ve önerileri değerlidir.' kısmı da muhalefete pozitif katkı çağrısıdır.
Ben bu çağrının muhatabının CHP olduğunu düşünüyorum.
Yoksa hemen itiraz eden Perinçek ile Dervişoğlu'nun tavırları engelleyici olacak güçte değildir. Belki aynı kanaatte olanları temsil/teskin edici olması açısından faydalıdır da.
Dar ve dönemsel hesaplar uğruna süreci baltalama gücüne sahip olan tek parti CHP'dir.
Bu yazıyı kaleme aldığım saate kadar da CHP'den olumsuz bir mesaj işitmedik.
Öcalan'ın TBMM'yi işaret etmesi, dış müdahalelerden bahsetmesi, sürece pozitif katkı sağlamaya ehil ve kararlı olduğuna vurgu yapması ve gereken çağrıyı yapmaya hazır olduğunu bildirmesi görüşmenin omurgasını oluşturmaktadır.
Tabii bu merhaleden sonra DEM'in siyasi partilerle görüşmelerde neleri söyleyeceği önemlidir.
Çünkü yine Öcalan'ın yaklaşımının devlete ve siyasilere heyet tarafından aktarılacağı cümlesinin içeriğini bilmiyoruz.
Devlete hangi teklif ya da talepler sunulacak ve ne gibi karşılık verilecek TBMM bu hususta hangi adımları atacak bütün bunları şimdilik bilmiyoruz.
Doğrusu merak ediyoruz ne talep edecekler diye!
Bildiğimiz tek şey terör örgütünün zaten bitme noktasına geldiğinin ve tek çözümün Ankara'da olduğunun anlaşıldığı bu ortamda sorumluluk alan herkesin duygu ve hamaseti bir kenara bırakarak toplumun ve devletin geleceğini güven altına alma adımları karşısında sükûneti koruyarak hareket etmesinin gerekliliğidir.
İlk çözüm sürecine en sert muhalefeti yapan MHP'nin 'Umut hakkı'ndan da bahsederek bu süreci başlatmış olması; CHP'nin olumlu yaklaşması ve bu kez PYD'nin Suriye'de himayesiz kalması istenen/beklenen çözüme çok yakın olduğumuzu gösteriyor.
Suriye'deki gelişmeler bölgedeki esas oyuncuları devre dışı bırakmış ve denklem Türkiye lehine tamamen değişmiştir.
Türkiye eskiden bölgedeki güçlü oyun kurucuların oyunlarını bozan bir etkiye ve güce sahipti.
Şimdi ise bölgenin en güçlü oyun kurucusu oldu.
ABD'nin bile 'Suriye'nin anahtarı Türkiye'dedir' dediği bir ortamda terör örgütünün söz söyleyecek takati kalmaz!
Kalmadı zaten.
Türkiye yürüttüğü devlet aklıyla hareket ediyor. Örgütü kurucu lideri eliyle ortadan kaldırma yolunu seçerek dosyayı suhuletle kapatma politikası izliyor!
Türkiye artık eski Türkiye değil!
Sırf dindar olduğu için 'muhtar bile olamaz' diye aşağılanan Başkan Erdoğan, 22 yıl sonra iflasın eşiğinden aldığı Türkiye'yi tartışmasız bölgesel ve birçok alanda küresel bir güç haline getirdi.
Ve de en etkin dünya liderlerinden biri oldu!
Emperyalist güçlerin BM'nin ve bölgesel güçlerin aciz kaldığı birçok sorunu çözen bir Türkiye var artık.
Rusya ile Ukrayna arasında aciz kalan BM'nin görevini Erdoğan'ın yönettiği Türkiye üstlenmedi mi?
Karabağ, Başkan Erdoğan'ın yönettiği Türkiye'nin desteğiyle özgürlüğüne kavuşmadı mı?
Libya'yı emperyalist çevrelerin kıskacından Erdoğan'ın yönettiği Türkiye kurtarmadı mı!
BM'nin Afrika Birliği'nin ve komşularının çözemediği Somali Etiyopya anlaşmazlığını Başkan Erdoğan'ın yönettiği Türkiye çözmedi mi?
Yıllardır kanlı Baas rejiminin zulmüne karşı çıkan muhalefeti 13 senedir destekleyerek, uluslararası platformlarda onlara garantörlük yaparak tarihin doğru yerinde duran ve bugün Suriye yeni yönetiminin en çok güvendiği ülke olmayı başaran Başkan Erdoğan yönetimindeki Türkiye değil mi?
Lübnan Başbakanı Mikati'nin dediği gibi bölge ülkeleri 'önce Allah'a sonra Türkiye'ye güveniyor!' söylemi Başkan Erdoğan'ın yönetimindeki Türkiye için kurulan bir cümle değil mi?
Türkiye Türkiye'den büyüktür sözü içi boş bir laf değildir.
Terör örgütü ve siyasi uzantıları için Cumhur İttifakı'nın bu yaklaşımı tarihi bir fırsattır.
Türk-Kürt kardeşliğinin söylemden eyleme geçmesi için kaçırılmaması gereken bir fırsattır!
Bu fırsat kaçırılmamalıdır!