Akşamın kör vakti bir son dakika haberi düştü gündeme.
"Heyeti Tahrir Şam (HTŞ) ve Suriye Milli Ordusu (SMO) silahlı olarak Halep'e doğru ilerliyor."
Neler oluyor diye anlamaya çalıştık ancak bir de baktık ki işler çok karışık.
Zira sahada inanılmaz bir bilgi kirliliği var aynı zamanda Türkiye'ye karşı inanılmaz da bir algı operasyonu yürütülüyor.
Baktığımızda dolaştırılan haberler son derece tehlikeli ve bir o kadar da maksatlı söylemler içeriyor.
"Türkiye bölgeye silah yığıyor."
"Türkiye HTŞ'yi destekliyor."
"Türkiye'nin desteklediği yapılar Halep'e saldırıyor."
Neler Oluyor...
Hemen telefona sarıldım ve işin doğrusunu anlamaya çalıştım.
Yapılan araştırma ve inceleme sonucu hikâyenin ne olduğunu öğrendim.
Olay şu...
Son zamanlarda İdlip'te bulunan sivillere yönelik karadan Suriye rejiminin, havadan ise Rusya'nın saldırıları olmuş.
Terör bahanesiyle yapılan bu saldırılar sonucu 30'dan fazla sivil yaşantısını yitirmiş ve yüzden fazla sivilde yaralanmış.
Bardağı taşıran son damla ise Kuran kursuna yapılan saldırıyla gerçekleşmiş.
Saldırıda dört çocuk katledilince HTŞ'de karşı saldırıya geçme kararı almış.
Olaylar Başlıyor...
HTŞ ile başlayan hareket kısa sürede büyür ve başta aşiretler olmak üzere diğer muhalif unsurların da katılımıyla rejim karşıtları ciddi bir silahlı güce dönüşür.
Bu güç saldırılara Halep'e yakın köylerden başlar.
İlk an da sekiz köy ele geçirilir.
Sonrasında bu sayı hızla yükselir ve sonuçta 56 köy muhalif gruplar tarafından kontrol altına alınır.
Yazıyı kaleme aldığım anlarda muhaliflerin Halep şehir merkezine girdiği yönünde haberler düşmeye başladı ajanslara.
Bu yazı gazeteye düştüğü an Halep'te düşer mi?
Bekleyip göreceğiz, bu saatten sonra her şey mümkün.
Peki Nasıl Oldu...
Bu kadar kısa sürede 56 köy nasıl düştü.
Bu soruya cevap aramak için orada bulunan askeri yetkililerle görüştüğümde bana olayı şöyle açıkladılar;
"Ele geçirdiğimiz köyler zaten bizim kendi köylerimiz. Bu köylerde yaşayan bizler, ailelerimiz, annelerimiz, ablalarımız kardeşlerimiz rejim tarafından evlerimizden edildik, topraklarımızdan sürüldük. Bizim dışımızda kalan bu insanların çoğu şu an Türkiye'de göçebe vaziyette yaşıyorlar.
Yağmalanan köylerimize girdiğimizde orada sadece işgalci İran destekli Şii milisler ile rejim askerlerini gördük.
Onlarda bizi gördüklerinde arkalarına bakmadan kaçmaya başladılar. Kimini öldürdük, kimini esir aldık.
Köylerin bu kadar kısa sürede ele geçmesinin nedeni belli olmuştu.
Muhaliflerin karşısında duracak bir güç, bir direnç yoktu.
Sırada Halep mi Var...
Öyle görünüyor ki köylerde iğreti duran bir silahlı yapı vardı o da en ufak sallantıda düştü.
Peki aynı tablo Halep il merkezinde yaşanır mı?
Bana göre esas cevaplanması gereken soru bu.
Çünkü ben böyle bir ihtimali çok olası görüyorum. Hatta aldığım bilgiler o ki Halep'te bulunan rejim yanlıları yavaş yavaş saf değiştirmeye, muhaliflerin kanadına katılmaya başlamışlar.
Bu çözülme yayıldığı takdirde Halep'in düşme ihtimali var.
Ancak daha da önemlisi şu.
Halep'in düşüşü diğer şehirlerinde kervana katılmasını hızlandırır ve bu iş Şam'a kadar dayanır.
Esad'ın bu acı gerçeklerle yüzleşme zamanı geldi gibi...
Aslında Esad aklını kullansaydı, bütün bu olayları önleyecek bir yolu vardı.
O yolda Türkiye'nin uzattığı dost eli tutmaktı.
Ancak Esad bu eli tutmak yerine "Rus ruleti" oynamayı tercih etti ve muhtemelen de kaybetti.