Vefa döner muhatabını bulur

Engin Özekinci/ Yazar
2.01.2025

Yapılan anketlerde iktidar partisine oy vermeyenler dahi ülkedeki yapısal sorunlara kalıcı çözümler için aynı lideri adres gösteriyor. Burada hikmeti, o lideri lider yapan vefada yani toplumla bütünleşmesinde, milletinin geleceği için defalarca kendi istikbalini tehlikeye atan cesaretinde aramak gerekiyor. Muhalefet partileri bir oy daha fazla alırız diye mülteci avına çıkarken, “Suriyeliler ölüme değil güvenli ve onurlu bir şekilde ülkelerine gidene kadar ensar olacağız” deme iradesinde olduğu gibi…


Vefa döner muhatabını bulur

Engin Özekinci/ Yazar

Vefa günümüzde, çoğunlukla sitem cümlelerimize misafir olsa da tasavvufta, divan edebiyatında dünyanın geçiciliğini anlatmak, ebedi olanın yerine faniye bağlanmanın yersizliğini vurgulamak için kullanılmıştır.

Öyle ki "Bir vefadır dâr-ı dünya, kimseyi şâd eylemez." deyişi tasavvufta farklı şekillerde sıkça işlenmiştir.

Evet; Fuzuli'den Bizim Yunus'a, Şeyh Galipten Nefi'ye kadar dünyaya vefa, insan ruhunun sefaleti olarak görülmüş lakin aşkın da bir nişanesi kabul edilmiştir.

Tenakuz gibi görünen bu duruma biraz daha yakından bakacak olursak şunu rahatlıkla söyleyebiliriz: İnsanın hali vefasız bir yerde yani dünyada vefa aramaktır.

Burada zıt görünen iki olguyu uzlaştıran şey, insanın dünyayı anlamlandırmak için de vefaya ihtiyaç duymasıdır.

İnsan bu fani, vefasız dünyada güvenmek, kendisini emniyette hissetmek ister. Yaptığı iyiliklerin karşılığını alamasa bile iyiliğe olan inancını yitirmek istemez.

Dedik ya insan bu; geçici olduğunu bilse dahi dünyayı anlamlı kılmak, dünyayla kalıcı bir bağ kurmak ister. Bunu da anlamsızlık deryasında kaybolmamak için, evvela kendisi için yapar.

Bağ kurma çabası

Zaten vefa kelimesi etimolojik olarak ötekiyle bağ kurma ve kendisini anlamlı kılma çabasına işaret etmektedir. Arapça kökenli kelimenin bir anlamı da "tamamlamaktır." İnsan dünyadaki kimsesizliğini öteki ile tamamlamaya çalışır. Bunun için de sadakate sığınır, ahde bağlılığı arar ve buna dair her şeyi erdem sayar.

İnsanın toplumsallaşması bu küçücük kelime etrafında şekillenir dersek mübalağa etmiş olmayız. Ebeveynler hayırlı evlat duası ederken, tüccar kendisine verilen sözlerin tutulmasını isterken, memur amirinden teveccüh dilerken, aşık maşukundan muhabbet dilenirken aranılan hep vefa olmuştur.

Ama gelin görün ki; vefasız dünyada vefayı aramak bir vaka iken, vefasızlığı olağan görmek de insanlığın en derin zaaflarından biridir.

Hele ki reel politiğin içerisinde çıkarın tek hedef olduğu, geleceği kurmak yerine günü kurtarmanın tercih edildiği bir ortamda, vefayı aramak bile adeta kabahat sayılır. Maddi çıkarını hayatının merkezine koymayan, topluma iyiliği kendi menfaatlerinin üstünde tutan insanlar için hep "Dünyadadır ama bu dünyadan değildir" ifadesi kullanılır.

Bu dünyanın adamı diye söylenenler ise işini bilen, tekeden süt sağan, sivrisinekten yağ çıkaran her devrin adamları olarak kabul edilir.

Bu minvalde, vefa eksikliğinin yoğunlaştığı alanlara daha yakından bakmak elbette faydalı olabilir.

Mesela siyaset, vefasızlığın olağan görüldüğü ve hatta meşru kabul edildiği bir mecra gibi anlatılmaktadır.

Bu mantığı biraz deştiğimizde altından amaca giden yolda her şeyin mubah sayıldığı Makyavelizmin çıktığını görürüz.

Bu düşünceye öyle ya da böyle sırtını yaslayanlar, teori ve pratik arasına bir uçurum koyarlar. Teoride vefasız olmak olağan görülürken, pratikte vefa yine aranmaya devam eder.

İşte tam da burada derin bir çelişkiyle karşılaşırız. Zira siyasette çoğunlukla gördüğümüz gibi herkes kendisinin vefalı olduğundan dem vururken, diğerlerini de vefasızlık suçuyla damgalar.

VEFANIN ÖLÇÜSÜ OLUR MU?

Tam da bu noktada şöyle durup bir düşünmek gerekir. Herkesin suçlu olduğu bir ortamda suçtan bahsetmek mümkün müdür? Ortada bir kabahat varsa yani bir başka deyişle siyasette vefaya bir ölçü konulacaksa bu ne olmalıdır?

Olaya ülkemizde 23 yıldır bir markaya dönüşen iktidarın siyaseti üzerinden bakalım. Sağ, muhafazakâr, mütedeyyin bir siyasi harekete indirgenmeye çalışılsa da aslında toplumla bütünleşmiş, onun değerleriyle yoğrulmuş, erdemli ve bu yönüyle vefa kelimesine ruh veren "tamamlanmış" bir hareketten bahsediyoruz. Bu hareketin içerisinde çok yaprak dökümleri yaşandı. Ancak hala güçlü bir gövde varlığını korumaya devam ediyor.

Bu hareketin özü, ormanda yosun bağlamış yaşlı ağaçların kaybolanlara pusula olması gibi hala siyasete yön vermeye devam ediyor. Çünkü vefayı rehber edinen bu hareket, milletin bağrından çıkmış, milletin değerleriyle, kültürüyle ve inancıyla bütünleşmiştir.

Dahası vefayı bireysel bir haslet olmanın ötesine taşıyarak vefanın toplumsallaşmasının da önünü açmıştır. Zira sevgi gibi, aşk gibi taklidi imkânsız olan vefa, toplumla siyaset arasında güçlü ve hakiki bir bağ tesis etmiştir.

Toplumlar kendisine olan sevgiyi ve muhabbeti nasıl hissedebiliyorsa vefayı da aynı şekilde hissederler. Milletle kurulan bağ sahih olunca dargınlık olsa da bu kökten herhangi bir kopuş olmaz, küslük olsa da umut asla eksilmez.

Bu yüzden de bugün tüm eleştirilere rağmen, ülkenin sorunlarını çözmek için, tek güçlü adres olarak aynı lider gösterilmeye devam ediyor.

'Milletin adamı' payesi

Yapılan anketlerde iktidar partisine oy vermeyenler dahi ülkedeki yapısal sorunlara kalıcı çözümler için aynı lideri adres gösteriyor. Burada hikmeti sadece bir lidere bağlamak tabii ki eksik kalır. Hikmeti, o lideri lider yapan vefada yani toplumla bütünleşmesinde, milletinin geleceği için defalarca kendi istikbalini tehlikeye atan cesaretinde aramak gerekiyor.

İşte bu, siyasette vefanın ölçüsü nedir sorusunun da asıl cevabıdır. Cefa olmadan vefa doğmaz ve bedel ödemeyi göze almayan bir yüreğin sesi de ne tarihte ne toplumda yankılanır.

Neredeyse çeyrek asırdır bu hareket defalarca bedel ödedi. "Minareler süngü, kubbeler miğfer" sözleri 23 yıllık iktidarın hesabı yapılarak değil, büyük bir bedel göze alınarak söylendi. Bedel ödeme cesareti gün oldu tüm muhalefet partileri bir oy daha fazla alırız diye mülteci avına çıkarken, Suriyeliler ölüme değil güvenli ve onurlu bir şekilde ülkelerine dönünceye kadar ensar olacağız deme iradesiyle ortaya çıktı. Çünkü cefa da vefa da döner yine muhatabını bulur.

Bu yüzden vefa halen siyaseti anlamlı kılacak çok önemli bir değerdir. Bu millet kendi gönlüne giren, istikbalini kendi ikbalinin önüne koyan her adama "milletin adamı" payesini hakkıyla vermeye devam eder.

Bu payeyi verenle kavga edenlere, milletle kurulan bağın değerini düşürmek isteyenlere en güzel cevabı Cemil Meriç veriyor:

"Anlamak istemiyorlar ki hiçbir zafer bedava kazanılmaz."