Bugünlerde parmağınızı hangi köşeye tıklasanız, ya terör elebaşının mektubundan bir kuple okuyorsunuz ya PKK'nın hortladığı zamanlara ait bir malumatfuruşa takılıyorsunuz ya da Bahçeli'nin büyüklüğüne.
Deforme olduğu düşüncesiyle tedavülden kaldırılan yığınla toplumsal meselemiz var oysa.
Öyle ki Zelenski ve Trump tiyatrosu dahi köşe sahiplerinin algı odağında olmakla ilgi odağına giremiyor.
Coğrafyamızda; elebaşı, mektup, nasyonalizm geçerli akçe... Dükkanınız pazar olsun, ne diyelim.
Kalemden damlayanlar aritmetik şekilde göle döndürülebilir. Mahir olan buyursun...
"Bizim tarlayı bizden önce sürenler" köşe başlarını kimseye yar etmiyorlar anlaşılan.
Oysa hangi köşeden nazar ederseniz edin, onulmaz yaralarımız var bizim.
Kümülatif olarak daima bir düşman tehlikesinin var olduğunu düşünmek arızi bir durum gibi gelebilir. Ve fakat gözlerimizi kapamak bize emniyet sağlamaz.
Ramazan tebriği görünce kuduran ceovari tipolojinin, coğrafyamızda terör kadar bir tehlike unsuru olduğunu gören var mı?
"İslam'dan (her ne kadar dinden dese de) bağımsız bir duruşla ticaret yapıyor oluşumuz bazılarını rahatsız etti!" pişkinliğine karşı hiçbir köşede bir nümayiş görmedim; okumadım!
Cebren ve hileyle Kemalizm ideolojisi dayatmasına maruz kalmış hangi Müslüman, "Mecbur muyuz dindar olmaya!" diye böğürenlere haddini bildirme telaşında?
Hurma paketleyen İngiltere kralından tutun da terör çetesi İsrail'e kan dökmesi için can veren boykot markaları dahi en azından -mış gibi yaparak şirin görünmeye çalışırken, bizdeki muzırların İslam düşmanlığına karşın ne zaman bir olup toplanacağız Galata Köprüsü'nde, Taksim Meydanı'nda, Sultanahmet Meydanı'nda...
Abdülhamit'in ilgasıyla kurdelesi kesilen işgalin bidayeti, müşrik güruhun, yüz senedir uygulayageldiği tağuti dayatmanın cebir miladı!
Müslümanların tel tel döküldüğü,
ailelerin perişan olduğu,
gençlerin akreplerin kıskacında canlarıyla boğuştukları,
Müslüman başların iplerde asılı kaldığı,
bir tutam mahremiyetin setrine salyaların akıtıldığı,
genlerinde hayvanlık DNA'ları cirit atanların camileri hemcinslerine barınak yapma telaşında olduğu... zamanın dayatmalarına maruz kalan Müslümanlar neredesiniz?
Müslüman! Devletin her mecrada emek göstermesi neden üzerimizde atalete sebebiyet verdi?
Haydi! Devlete istinat olalım, omuz verelim; sorumluluk üstlenen biz olalım.
"Siz iktidar olarak ne kadar vebaldeyseniz en az sizin kadar biz de vebaldeyiz." diyerek bu zorbalara yönelik adımlar atmayacak mısınız?
"Alan açın bize, gençliği toparlamak için çalışmalar yapalım; anlaşılan o ki insicam sarsılmış, manevi şuurun yüksek debili nehirler gibi yükselmesi için çalışalım; şecaati elden bırakmayalım." demeyecek misiniz?
Müşahede ediyoruz ki ceberutlar, kendi köşelerini hınca hınç ahır gibi doldurmuş durumdalar.
Aralık bıraktığımız her boşluktan sıvışarak saflarımızı kirletiyorlar.
Kurdukları kumpasla, "din, ferdi meselelerin ötesine geçemez" zehabına tutulduk. Hocalar dahi bu zokayı yuttu!
Gelinen nokta gün gibi ortada; tağutların gölgesinde serinlememizi istiyorlar!
Öyle yapıyoruz zaten değil mi!
Şimdi biz bedbaht Müslümanlar iftar sonrası hazım problemlerini büyük mükaşefeler gibi anlatacağız.
Oysa savaş alanındayız Müslüman!
Sahur ve iftar fantezilerini ne diye üzerimize boca edip duruyoruz!
Hiç yoksa İsmet Özel'in şu sözlerini birbirimize reçete misali elden ele dağıtalım:
"Biz, bizi yaşatanın sadece Allah olduğunu,
bütün küfür âleminin kafasına çakmak üzere oruç tutuyoruz.
Allah'ın bize can verdiğini ve yalnız O'nun alabileceğini kafalarına çakmak için kâfirlerin,
bir ümmet olarak oruç tutuyoruz.
Öyle dini fantezi değil,
bir savaş bu."