Gymnich Zirvesi Türkiye-AB ilişkilerini nasıl etkileyecek?

Doç. Dr. İbrahim İrdem/ Siyaset Bilimci
5.09.2024

AB, Türkiye ile ilişkilerini yeniden güçlendirmeyi amaçlamaktadır. Ancak; burada dikkat edilmesi gereken husus AB'nin vaatleri ile attığı adımlar arasındaki tutarsızlığın yıllardır süregelmesidir. Türkiye her zaman net bir şekilde taleplerini dile getirirken, AB somut adımlar atmamakta, tıpkı üye devletler arasında pek çok konuda yaşanan ikilemler gibi belirsizlikleri derinleştirmektedir.


Gymnich Zirvesi Türkiye-AB ilişkilerini nasıl etkileyecek?

Doç. Dr. İbrahim İrdem/ Siyaset Bilimci

Türkiye beş yıl aradan sonra, 29 Ağustos 2024'te Brüksel'de Avrupa Birliği (AB) Gayrıresmi Dışişleri Bakanları toplantısına (Gymnich) davet edilmiştir. Türkiye'nin uzunca bir sürenin ardından Brüksel'deki toplantıya davet edilmesi Türkiye ile AB arasındaki ikili ilişkilerin geliştirilmesi açısından önemli bir fırsatı beraberinde getirmektedir. Brüksel'deki AB Konseyi'nde AB Dışişleri Bakanlarının bir araya geldiği toplantı; AB'nin dış ilişkileri ve güvenliğine yönelik ortak politika hedeflerinin sürdürülmesine ve uzlaşı sağlanmasına odaklanmaktadır. Toplantıya Türkiye'yi temsilen Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi ve Komisyon Başkan Yardımcısı Joseph Borrell, Komşuluk ve Genişlemeden sorumlu AB Komiseri Oliver Varhelyi ve AB üyesi ülkelerin Dışişleri Bakanları katılım sağlamıştır. Küresel ve bölgesel gelişmeler hakkında çeşitli konuların görüşüldüğü toplantıda özellikle Rusya'nın Ukrayna'ya saldırısı, Gazze'de ateşkes için süren görüşmelerin değerlendirilmesi, Venezuela'daki siyasi kriz, Ortadoğu, Güney Kafkasya ve Orta Asya gibi bölgeler dahil ulusal ve uluslararası gelişmeler üzerine stratejik değerlendirmelerde bulunulmuştur. Ayrıca Gymnich Zirvesi'nde Türkiye-AB ilişkileri güncel dinamikler ve potansiyel gelişmeler açısından ele alınmış, bilhassa Gümrük Birliği Antlaşması'nın güncellenmesi, vize sorununun çözülmesi, Türkiye ile AB arasında askıya alınmış müzakereler ve Kıbrıs konusu gündeme taşınmıştır.

Türkiye'nin AB Gayriresmi Dışişleri Bakanları Toplantısı'na beş yıl aradan sonra davet edilmesi ve Dışişleri Bakanı Hakan Fidan'ın beş yıl aradan sonra bu toplantıya katılım sağlayan ilk Bakan olması AB ile ilişkiler açısından kritik bir adım olarak değerlendirilebilir. Nitekim Türkiye, dış politikasında stratejik temelli davranışlarını Hakan Fidan'ın MİT Başkanlığı görevinde bulunduğu süreçte (2010-2023) MİT kanalıyla yoğunlaştırmaya başlamıştır. Bilhassa Arap Baharı sonrasında Türkiye MİT aracılığıyla dış politikadaki geleneksel yaklaşımların ötesine çıkarak daha kapsamlı ve proaktif yaklaşım geliştirmiştir. Fidan'ın MİT'teki deneyimlerini ve tecrübesini dış politikaya aktarması Türkiye-AB ilişkileri açısından önemli bir stratejik etki yaratmaktadır. İstihbarat faaliyetinin temel sac ayağını oluşturan bilginin toplanması, harmanlanması, değerlendirilmesi, analiz edilmesi, ilişkilendirilmesi ve yorumlanması gibi unsurların diplomatik süreçlere entegre edilmesi dış politikada daha kapsamlı, stratejik analize ve bilgiye dayalı kararların alınmasını beraberinde getirmekte, AB ile ilişkilerde etkin bir müzakere gücü elde edilmesine katkı sağlamaktadır.

Güvenlik ve istikrar

Türkiye'nin Brüksel'deki Gymnich Zirvesi'ne davet edilmesi, AB'nin Türkiye ile diyaloğu açık tutmaya yönelik kararlılığının bir göstergesidir. Türkiye'nin davete olumlu yanıt vererek toplantıya katılım sağlaması AB açısından uzun süredir donan ilişkilerin yeniden canlanması bağlamında önemli bir avantajdır. Bu durum aynı zamanda AB tarafından Türkiye'nin yer almadığı bir sürecin ciddi bedeli olacağının anlaşılmasından kaynaklanmaktadır. Şöyle ki, Türkiye'nin olmadığı bir AB; bölgesel güvenlik, ekonomik istikrar, ticaret ve yatırım ilişkileri, enerji güvenliği, göç ve sınır güvenliği, siyasi ve diplomatik iş birliği gibi konularda AB'nin stratejik hedeflerine ulaşmasını baltalamaktadır. Türkiye'nin jeopolitik konumundan kaynaklı olarak Orta Doğu, Balkanlar, Orta Asya ve Kafkaslardaki etkin ve özgün ağırlığı AB'nin Birlik dışı ilişkilerini güçlendirmek yanında AB güvenliğini ve AB'nin bölgedeki istikrarını muhafaza etmek açısından önemli rol oynamaktadır. Türkiye'nin aktif dış politikası, bölgesel lider rolü ve bulunduğu coğrafyada istikrar adası bir ülke olarak uluslararası politikayı şekillendirmesi AB'yi Türkiye'ye daha çok bağımlı hale getirmektedir. Türkiye'nin Avrupa Konseyi ve Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı gibi AB kurumlarının bir parçası olması yanında son yıllarda dış ilişkilerinde yoğun önem kazanan Türk Devletleri Teşkilatı, otuz bir ülke ile kurulan Yüksek Düzeyli İşbirliği Konseyi, dört ülke ile başlatılan Hükümetlerarası Zirve platformları, Afrika ve Latin Amerika'ya yönelik açılımlar, Yeniden Asya Girişimi gibi çok yönlü ve bütünsel dış siyaseti sebebiyle AB, Türkiye'nin politik yöneliminde değişiklik yaşanmasından kaygı duymakta ve ilişkileri yeniden güçlendirmeyi amaçlamaktadır. Dolayısıyla bu davet, Türkiye'nin uluslararası arenada göz ardı edilemeyecek bir aktör olduğunu güçlü bir şekilde ortaya koymaktadır. Ancak; burada dikkat edilmesi gereken husus AB'nin vaatleri ile attığı adımlar arasındaki tutarsızlığın yıllardır süregelmesidir. Türkiye her zaman net bir şekilde taleplerini dile getirirken, AB somut adımlar atmamakta, tıpkı üye devletler arasında pek çok konuda yaşanan ikilemler gibi belirsizlikleri derinleştirmektedir.

AB'nin Türkiye ile ilişkilerinde gözden geçirmesi gereken önemli meselelerden birisi gümrük birliği konusudur. Türkiye ile AB arasındaki mevcut ekonomik ilişkilerin temel yapı taşlarından birisi olan gümrük birliği her iki tarafın ekonomisi üzerinde olumlu etkiler yaratmakla birlikte işlerlik açısından asimetrik bir yapı arz etmektedir. Gümrük birliği, her ne kadar Türkiye ile AB arasındaki mal ticaretinin ikili değerini önemli ölçüde artırsa da yalnızca endüstriyel ve işlenmiş tarım ürünlerini kapsaması sebebiyle AB'nin küresel olarak sürdürdüğü kapsamlı ticaret anlaşmalarını içermemektedir. Ayrıca Türkiye'nin politika oluşturma sürecine dahil edilmemesi ve AB'nin üçüncü ülkelerle tarım, hizmetler, yatırım ve kamu alımları gibi konularda imzaladığı serbest ticaret antlaşmalarının Türkiye tarafından uygulanmasında karşılaşılan zorluklar orantısız ve adil olmayan bir tutumdur. Bu nedenle gümrük birliğinin güncellenmesi, iki taraf arasında ticari iş birliğinin derinleşmesine ve AB entegrasyon sürecine daha güçlü katkı sağlayacaktır.

Türkiye-AB ilişkilerinde süregelen çetrefilli sorunlardan bir diğeri vize meselesidir. Vize uygulamasına ilişkin öne çıkan iki önemli husus, Türk vatandaşlarının vize başvurularında karşılaştığı zorlukların çözümlenmesi, yani vize kolaylığı sağlanması ve vize serbestisinin hayata geçirilmesidir. Türkiye, halihazırda diğer aday üyelerden farklı olarak Schengen Bölgesi'ne vizesiz erişimden yararlanmayan tek AB adayı ülkedir. Demokrasi, özgürlük, dayanışma, insan hakları, eşitlik gibi temel ilkeler üzerine kurulu AB'nin aday ülkeler nezdindeki çifte standart uygulaması ayrımcı, adaletsiz ve tutarsız bir yaklaşım sergilediğini göstermektedir.

Siyasi baskı aracı olarak vize

Türk vatandaşlarına yönelik vize serbestisi tartışmaları düzensiz göçle mücadele kapsamında AB-Türkiye arasında geri kabul anlaşmalarının imzalanması süreciyle başlamıştır. Bu çerçevede 16 Aralık 2013'te 'Vize Serbestisi Yol Haritası' temelinde Türkiye-AB Geri Kabul Anlaşması'nın imzalanmasına paralel olarak başlatılan 'Vize Serbestisi Diyaloğu' ikili ilişkilere yeni bir boyut kazandırmıştır. İlk aşamada, Türk vatandaşlarının Schengen sınırlarına vizesiz bir şekilde seyahat etmesinin geri kabul anlaşmasının 1 Ekim 2007 itibarıyla tüm koşullarıyla birlikte benimsenmesinin akabinde 2018 yılında sağlanacağı belirtilmiştir. İkinci olarak, 29 Kasım 2015'te Brüksel'de gerçekleştirilen Türkiye-AB Zirvesi'nde vize serbestisi için 2016 yılı Ekim ayına dikkat çekilmiş ve geri kabul anlaşmasının 1 Haziran 2016 tarihinden itibaren uygulamaya girmesine karar verilmiştir. Türkiye-AB Zirvesi'nin üçüncüsünü oluşturan 18 Mart 2016 Mutabakatı sürecinde ise genel olarak Türkiye üzerinden Ege'deki adalara ulaşan düzensiz göçmenlerden uluslararası koruma başvurusu yapmayanlarla başvurusu reddedilenlerin Türkiye'ye geri iadesi, bire-bir formülü çerçevesinde Türkiye üzerinden Yunan adalarına geçen her bir düzensiz göçmenin geri alınması karşılığında bir Suriyeli yabancının AB ülkesine yerleştirilmesi, düzensiz göçe ilişkin her türlü önlemin alınması ve 2016 yılının Haziran ayının sonuna kadar vize serbestisinin sağlanması hususlarına yer verilmiştir. Biyometrik pasaporta sahip Türk vatandaşlarının Schengen bölgesindeki ülkelere üç aylık süreyle vizesiz seyahatini öngören ve Türkiye tarafından izlenmesi gereken yolları kapsayan Vize Serbestisi Yol Haritası'nda Türkiye'nin benimsemesi gereken 72 kriter sıralanmış ve Türkiye halihazırda 72 kriterin 66'sını yerine getirmiştir. Belge güvenliği, göç yönetimi, kamu düzeni ve güvenliği, temel haklar ve düzensiz göçmenlerin geri kabulü olmak üzere 5 ana grupta sıralanan 72 kriterden geriye kalan altı kriter ise terörle mücadele yasası üzerindeki anlaşmazlıklar, EUROPOL yükümlülüklerinin yerine getirilmesi, GRECO tavsiyelerinin tatbik edilmesi, adli iş birliği, kişisel verilerin korunması ve geri kabul anlaşmasının uygulanmasıdır. Türkiye geriye kalan altı kriterin karşılanmasına ilişkin çabalarını da ilgili kurumlar nezdinde yürütmektedir. Ancak gelinen noktada AB tarafının vize serbestisi verme konusundaki isteksizliği ve AB'nin vize meselesini siyasi baskı aracı olarak kullanma eğilimi Türkiye-AB ilişkilerinin sürdürülebilir şekilde gelişmesini zorlaştırmaktadır.

Tek taraflı blokaj

1999'da Helsinki'de yapılan AB Devlet ve Hükümet Başkanları Zirvesi'nde AB adayı ülke statüsünü kazanan Türkiye'nin AB'ye katılım müzakereleri 3 Ekim 2005'te düzenlenen Hükümetlerarası Konferans'ta başlamıştır. Türkiye'nin AB'ye katılım süreci 'Müzakere Çerçeve Belgesi' temelinde 35 fasıl üzerinden yürütülmektedir. Şimdiye kadar 16 fasıl müzakereye açılmış, bilim ve araştırma başlıklı bir fasıl geçici olarak kapatılmıştır. 14 fasıl AB Konseyi ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi'nin siyasi nedenlere dayalı engellemeleri sebebiyle bloke edilmiştir. Bilhassa işçilerin serbest dolaşımı; enerji; yargı ve temel haklar; adalet, özgürlük ve güvenlik; eğitim ve kültür; dış güvenlik ve savunma politikası gibi stratejik açıdan önem arz eden adalet ve güvenlik temelli fasılların Güney Kıbrıs Rum yönetimince tek taraflı bloke edilmesi Türkiye'nin ilgili kriterleri yerine getirememesinden ziyade verilen kararların tamamen siyasi etkenlerce şekillendiğini açığa çıkarmaktadır.

Türkiye'nin Gymncih Zirvesi sonrasında AB'den beklentisi gümrük birliğinin güncellenmesi, vize sorununun çözüme kavuşturulması, müzakere sürecinin hız kazanmasına yönelik müşahhas girişimlerin gerçekleştirilmesi, 15 Temmuz 2019'da AB Dışişleri Konseyi'nin aldığı kararların kapsamlı bir şekilde yeniden gözden geçirilerek düzeltilmesidir. AB Dış İlişkiler Konseyi, Türkiye'nin Doğu Akdeniz'de gerçekleştirdiği sondaj faaliyetlerine ilişkin 15 Temmuz 2019'da yaptırım kararı almış, Kıbrıs adasının doğal kaynakları üzerinde Kıbrıs Türklerinden bahsetmeyerek, Türkiye'nin kıta sahanlığındaki hakların görmezden gelmiştir. Alınan yaptırım kararında ileri düzey temasların ve Ortaklık Konseyi çerçevesinde gerçekleştirilen görüşmelerin icra edilmemesi, Avrupa Yatırım Bankası aracılığıyla Türkiye'ye verilen kredilerin yeniden değerlendirilmesi, hava taşımacılığına ilişkin müzakerelerin dondurulması gibi konulara değinilmiş; Avrupa Parlamentosu Genel Kurulu tarafından Türkiye'nin Güney Kıbrıs Rum Cumhuriyeti'nin ve Yunanistan'ın münhasır ekonomik bölgesini çiğnediği iddia edilmiştir. Ayrıca hidrokarbon arama ve çıkarma faaliyetlerine katılan kişilerle ilgili kısıtlayıcı önlemlerin alınması ve Türkiye'ye yönelik ek yaptırımlar uygulanması tavsiye edilmiştir. Dolayısıyla AB'nin Türkiye ile ilişkilerini revize ederken nazara alması gereken önemli bir husus, Kıbrıs meselesine ilişkin olarak Türk tarafının haklarının ve siyasi eşitliğinin garanti altına alınmasıdır. Türkiye, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin haklarının ve menfaatlerinin korunması noktasında herhangi bir oldubittiye veya haksızlığa asla müsamaha göstermeyecektir.