28 Aralık 2024 Cumartesi / 27 CemaziyelAhir 1446

Dünyaca ünlü profesör son notayı koydu! Çerkes Ethem hain miydi?

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç'ın Çerkes Ethem'le ilgili sözleri sonrası yeni bir gündem maddesi oluştu.

10 Kasım 2014 Pazartesi 07:00 - Güncelleme:
Dünyaca ünlü profesör son notayı koydu! Çerkes Ethem hain miydi?
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç'ın "KimseÇerkes Ethem'e hain diyemez" sözleri  ilginç bir tartışma başlattı.
 
Peki Ethem gerçekten hain miydi? Bu soruyu Dünyaca ünlü tarihçimiz Prof. Dr. İlber Ortaylı'ya yönelttik. Ortaylı, Çerkes Ethem'in asla hain olmadığını ve kasıtlı olarak yapılmış bir işin olmadığını söyledi.
 
"ÇERKES ETHEM HAİN DEĞİLDİ"
 
İşte İlber Ortaylı'nın o sözleri:
 
"Çerkes Ethem vatan haini değildir. Politik hırsları olan iki ağabeyin etkisi altındadır. Onlar subaydır. Ethem bey astsubaydır. Cesur ve inançlı biri. Hiç evlenmedi. Kendini bu işe adadı. Yarı eğitimli kişiliğinin gururu muhtemelen milletvekili ağabeylerinin de etkisiyle İsmet paşayla çekişti. Garp cephesi komutanı. Düzenli ordunun subayları bu gibi şeylerden hoşlanmazlar ve ters tarafa düştü.Cezalandıralacığı korkusuna da düştü. Anadolu'da çokça karşılaşılan şeyler bunlar. Bir tarafa sığınmak zorunda kaldı. Bilinçli bir şekilde Yunan'a sığınma durumu yok. Yunanlılarla bir olup saldırma gibi bir olay da yok. Bu vatan ihaneti değil. Zaten kendisi çok büyük isyanları bastırmış ve önemli işler yapmış biri. Herkes vatan haini diyerek bu işler olmaz bu kez gerçek vatan hainlerini es geçiyoruz" dedi.
 
2009'da Nokta Yayınları tarafından ilk defa basılan Çerkes Ethem'in Hatıratı'nda kendi durumunu anlattığı bölümü, İşte Ethem'in kendi ağzından "Çerkes Ethem hainmiydi?" sorusunun yanıtı:
 
'BEN KİMİM?'
 
“Ben kimim? Ben emlak ve arazi sahibi, mesut ve rahat yaşayan cömert bir ailenin evladıyım. Merhum babam Ali Bey, malikanesinin bulunduğu Bursa vilayetinde şeref ve haysiyetiyle tanınmış bir kimseydi. Ben, babamın çok sevdiği en küçük oğlu, ağabeyimin de evlatlarına tercih ettiği bir kardeşiydim.
 
BAŞ CAVUŞ ÇERKES ETHEM
 
Subay değilim. Askerlik mesleğine girmeyi çocukken çok istedimse de rahmetli babam iki büyük kardeşimin asker olmalarını yeterli görmüş olacak ki, beni bu şereften mahrum etti. Bununla beraber ben aynı hevesle on dokuz yaşımda İstanbul’a kaçmış, er olarak süvariliğe girmiş, okuryazar olduğumdan dolayı talimhanelerde staj görmüştüm. Terhis tezkeremi başçavuş olarak aldım. Daha sonra Balkan Savaşı sırasında İstanbul’a geçerek Makriköy’de (Bakırköy) bulunan süvari subay okuluna ayrılmış ve bir müddet geçince de süvari subay vekili olarak Çürüksulu Mahmut Paşa kolordusunun karargah muhafız bölüğünde bulunmuştum, Bu kolordunun Bulgarlarla Çongri’de yaptığı muharebeyi yakından görerek, o kargaşalık arasında bağlı olduğum karargahla Çatalca’ya dönmüştüm. Daha sonra bölüğümle tekrar tatbikat okuluna gittim. Orada birkaç ay kalarak Bandırma’da olan ailemin yanına geldim. Fiili olarak askerlik hayatım bundan ibarettir.
 
"RUSLARA KARŞI SEFER ETTİM"
 
Birinci Dünya Savaşı’nın ilk senesinde, büyük kardeşim Raşit Bey’in kendi başına askeri ve siyasi bir maksadı hedef tutan, Kürtlerden ve başka milletlerden toplanmış Teşkilatı Mahsusa kuvvetleri ile önce Ruslara karşı, daha sonra da İran’ın güneyindeki ingiliz bölgesinde ve Afganistan sefer heyetinde bulundum.
 
Ben kuvvetlerim için eğitim fırsatı bulamadım. Fakat onları kahramanca dövüşmeye alıştırdım ve devamlı olarak silah elimde yaşadım. Askerlerim de her zaman silahlıydılar. Hele Birinci Dünya Savaşı bozgunundan sonraki silah azlığı dikkate alınırsa, şahıslaRI seçmekte ne kadar isabetli olduğum meydana çıkar.
 
NE İDAM CEZASI VERDİM NE HARAÇ ALDIM
 
Bana karşı iki itham ileri sürülmüştür: İdam cezalan vermek ve haraç almak. Kuvvetlerimin bulunduğu yerlerde irtikap, rüşvet, gasp, hırsızlık pek az olurdu. Bunun sebebi, suçluları ara sıra idam ettirmemdi. Ne gibi hallerde nasıl cezalar verdirdiğimi Yozgat ve Düzce isyan hareketleri sırasında anlatacağım. İsyan olan yerlerde vazifeye yolladığım bazı müfreze kumandanları uygunsuzluk yapmış olabilirler. Bunu da kaydederim.
 
Seyyar haldeki kuvvetlerimin iaşelerim kendi usulüm üzere temin ederdim. Bir yerde kaldığımız zamanlarda da İzmir’in Yunanlılar tarafından işgalinden Önce Müdafaa i Hukuk ve işgalden sonra da Reddi İlhak ve daha sonraları Müdafaai Milliye cemiyetleri vasıtasıyla askerlerimi beslerdim.
 
PARAYI CEPHANE ALABİLMEK İÇİN
 
Maaşlarımı da bu cemiyetler vasıtasıyla verirdim. İşgalden önce Yunan tehlikesi belirdiği vakit İzmir Valisi Rahmi Bey’den elli bin lira ve isyanları bastırma sırasında Adapazarı tüccarlarından Arapzade bilmem kimden elli bin lira, bir de Karacabey eşrafından birisinden beş bin lira almıştım. Cepheleri teşkil etmek, kuvvetlerimi tutmak, itilaf devletlerinin işgalleri altındaki Afyon ve Kütahya mühimmat depolarından gizlice cephane alabilmek için bana para lazımdı..."
 
 
 
Mustafa Kemal Paşa (beyaz paltolu) ve Çerkez Ethem (Atatürk'ün yanında) birarada.
 
"ASLA VATAN HAİNİ DEĞİLİM"
 
Ethem kendine dair 'eşkıyalık' iddialarına böyle yanıt veriyor. Hainlik ile ilgili suçlamalara ise şöyle diyordu:
 
“Suçlular affedilmeyi kabul eder, ben suçlu değilim. Aziz vatan için herkesten önce yola çıktım, mevki ve şeref düşünmedim. Bu durumda dönmektense iftiraya uğramış bir mağdur olarak ölmeyi tercih ederim. Bugün dahi sebeplerini bilmediğim için izahtan mahrum olduğum sebeplerle memleketim, vatandaşlarım ve tarih huzurunda ihanetle tescil edilmiş durumdayım. Kesinlikle ithamların ağır mesuliyetine layık bir günahkar değilim; fakat gerçekleri tarafsız bir mahkeme huzurunda izah edebilecek miyim? Hayır. O halde gurbette devam edecek ve gurbette öleceğim. Ta ki akıbetim günün birinde o ilk günlerin tarihini yazmak isteyen kimselerin dikkatini çeksin ve meseleyi baştan sona ele alsınlar. Belki çok hatalarım olduğunu, fakat asla vatan haini olmadığımı tespit etsinler.”
 
Kaynak : Haber7