Seçim döneminde birçok partinin gündeminde olan bir konu vardı: Nafakada yeni düzenlemelere gidilmesi. Terörsüz Türkiye gündeminin "al-ver" konusuna dönüşmesi mümkün değil. Bunu siyasi yorum olarak değil hukuki gerekçelere dayanarak düşünmek gerekiyor. Zorlu Holding CEO'sunun sebep olduğu tartışmayı doğru okumak ve köklü bir çözüm bulmak zorundayız. Bugün bu konulara değinmek istiyorum.
SÜRELİ NAFAKA
Nafaka meselesi kim ne derse desin bir mağdur kitlesi oluşturdu. Nafakanın süresiz olmasını sağlayan koşullar ile "şimdi" arasına büyük fark var. Özellikle bu durumun kötüye kullanılması veya eşlerin diğerini cezalandırma aracına dönüştüğü olaylarda bir artış olduğu açık. Pek tabi duruma göre kadının hakkını zayi etmemeliyiz. Süresiz nafakanın "zorunlu" olmaktan çıkarılması şart. Evliliğin süresi, eşlerin maddi durumu ve eğitim ya da iş imkânı, birlikteliğin sonlanmasına sebebiyet verenin kusur derecesi gibi hususların birer kriter olarak yasal düzenlemeye girmesi ve bunlara göre hakimin bir süre belirleme yetkisinin olması gerekiyor.

BİR GÜN EVLİ KAL ÖMÜR BOYU NAFAKA ÖDE
Durum maalesef böyle. Bu hiç adil değil. Özal döneminde gelen bir düzenleme. Esasen sorun boşanma hukukumuzda. İşleri sürüncemede bırakan bir hal var ve son karar "boşanma" evresine bağlı. Yapılan birtakım çalışmaları duyuyoruz. Özellikle aile arabuluculuğu meselesi önemli. Bu konunun güçlü biçime gelmesi ve normal arabuluculuktan, "tahkim" boyutuna evrilen bir özel düzenlemenin yapılması gerekiyor. Bu konuda boşanma, malların tasfiyesi ve nafaka konularının ayrı ayrı inceleyen bir sisteme gerek var. Dosyada ara karar ile boşanmaya hükmedilip diğer hususlar yönünden davanın devam ettirilmesi etkin bir yöntem olabilir. Benzeri modeller Adalet Bakanlığının gündeminde. Nafaka konusunda belirli sürenin altındaki evliliklerde (örneğin bir yıl) süresiz nafakanın kesinlikle kaldırılması gerekiyor.
ŞÜPHE EKİCİLER...
Terörsüz Türkiye sürecini sulandırma maksatlı girişimler, sürecin adımları netleştikçe artıyor. Sürece katkı sunmayan tartışmaların siyasilerce gündemleştirilmesinin zarardan başka bir katkısı yok. Sürecin "şartsız" olduğuna yapılan her vurguya inatla bir "gizli anlaşma var" havası estirmenin kime ne faydası var? Kolay olan şüphe ekmektir. Zor olan ise riski alıp yürütmek...

"AL-VER" TARTIŞMASI
Türkiye'nin, terörün elinde oyuncak ettiği birçok konuyu çözüme kavuşturduğu, örgütün tasfiyeye yakın olduğu bu evrede konuşulması gereken tek şey yeni Anayasa ve temel hak ve özgürlüklerin nasıl tahkim edileceğinden başka bir şey olamaz. Sorunların kaynağında muğlak ve çağın gerisinde kalan bir Anayasa olduğunu unutmamak gerekiyor. Kayyım uygulamaları "terör irtibat ve iltisakı" ile bağlantılı mesela. Terör kendini lağvedince bunun uygulama alanı kalmayacak. Umut hakkı meselesi bir sonuç değil yani herkese "tahliye imkânı" vermiyor o kadar. Diğer durumlarda temel haklarla ilgili ve yeri yasalar değil Anayasa. Ama kimse Anayasayı bir kül halinde konuşmuyor, herkes bir yerini çekip gündem malzemesi haline getiriyor.
"BİR ŞEY HADDİNİ AŞARSA, ZIDDINA İNKILAB EDER"
AçıkGörüş'te "Zorlu Günler..." başlığı ile meselenin hukuki yönünü yazdım. Ama birkaç hususu eklemek istiyorum. Daha önce bu suçtan (TCK m.115) dolayı kamuoyuna mal olmuş bir soruşturma olmadığı için ilk duyunca herkes şaşırmıştı. CEO'nun yaptığı doğru değil, herkes kınadı. Durumun açıkça ayrımcılık olduğunu düşünüyorum. Suç boyutu var ama biraz tartışmalı. Zira madde formülasyonu biraz dar bir alan çizmiş. Tehdit veya "hukuka aykırı diğer davranışlar" var mı süreç içerisinde savcılığın durumu değerlendirmesine göre konuyu yeniden tartışacağız sanırım.
YAŞAM TARZINA MÜDAHALEYE YASAL KORUMA ŞART
Öncelikle bu konuda "net suç düzenlemeleri yok". Yaşam tarzına müdahale konusunda esaslı bir düzenlemeye ihtiyaç var. Bu konunun suç yönünden ziyade "kabahat yönüne" ağırlık vermek gerekiyor. TİHEK uygulamasından istifade edilmesi mümkün. Tepki vermek hak. Ancak 28 Şubat döneminde zorluklar yaşamış büyüklerimizle görüştüğümde "bu tip davranışlara prim vermemek önemli ama tepkimizin de bir mağdur oluşturmamasına dikkat etmeliyiz" diyorlar... Bu bağlamda, 6701 sayılı Yasaya yeni düzenlemeler ihdas edip cezaları da ağırlaştırmak mümkün.