Geçen hafta, Büyük Aile Platformu, İstanbul Aile Vakfı ve İstanbul Ticaret Odasının düzenlediği ortak çalıştaya katıldım. Ailenin korunması, toplumun geleneksel kodunun zarar görmeden geleceğe intikal etmesi için çalışan, düşünen ve emek veren her alandan katılımcı ile icra edildi çalıştay. Öncesinde yapılan çerçeve sunumda, aile, devlet, komşu, güven, şehir, mahalle ve benzeri günlük kullanıma dair kavramların bizler tarafından nasıl algılandığını araştırmak için yapılan anket çalışması sunuldu. Sonuçlar ve değerlendirmeler gayet ilginçti. Şehirlere ve yapılarına göre farklılık içeriyordu.
AİLEYİ KORUMAK
Aileyi korumak ve tehditlerden uzak tutmak sadece sosyal hayatın bir gerekliliği gibi görülse de bunun ihmal edilmesi uzun vadede bir milli güvenlik sorununa dönüşebilir. Zira ailenin varlığı ve devamı nüfus, değerlere bağlılığı toplumsal sürdürülebilirlik ve bulunduğu topraklara aidiyet bilincinin yerleşmesi ise milletin geleceğine dair bir çerçeve çizer. Ailede konuşulan veya unutulan konular, mahalleyi, sokakları, şehri ve nihayet ülkeyi etkileyecektir. Bu sebeple yıkmanın da kurmanın da odağında bu yapı vardır...
ÇAĞDAŞ TEHDİTLER
Konuların konuşulduğu birçok masa vardı. Her masada derdi aile olan her görüşten insanlar buluyordu. Bizim masamızda konuşulanlardan aldığım birkaç not şöyle:
- "Çocuklar yaşlılar ile büyümüyor, bu da ister istemez bir hafıza kaybı demek",
- "İnternet her tehdide açık bir iletişim aracı ve çocuklar için çok tehlikeli",
- "Şehrin mimarisi aileye uygun değil, mahremiyet algısını zayıflatıyor",
- "Siteler, mahalle kültürünün yerini alamıyor, ilişkileri donuklaştırıyor",
- "Evlilik olgunluğunu ölçen testler sonrası evlilik izni verilmeli",
- "LGBT propagandası çocukların zihnini ifsat ediyor".
HUKUKİ TEDBİRLER ŞART
Yükselen ve marjinal bir kesim dışında herkesi rahatsız eden bir durum var: LGBT propagandası. Geleneksel olanı anlatma hakkımızın elimizden alındığı bir zamandayız. "Cinsel yönelim özgürlüğü" çerçevesinin genişlediği ve koruma altına alınarak "dezavantajlı gruplar" içinde değerlendirildiği bu evrede "gerçekleri bilimsel temelde" konuşmak yasak. Cinsiyetin bir "hissetme" biçimine dönüştürüldüğü bu çağda yavaş yavaş yayılan yeni bir durum var: "çocuklar şayet kendisini farklı bir cinste hissediyorsa, ailesine haber vermeden gerekli tedavi uygulanabilir". Bu yaklaşım ABD'de Elon Musk'ın ifşası ve cesaretli açıklamaları ile ortaya çıktı. Mesele çok farklı bir yere ilerlerken yapılacak tek şey kalıyor elde, hukuki düzenlemeler ile önüne set çekmek...
ANAYASAYA BİR İFADE EKLENMELİ
Konu aile gibi tali bir boyuttan çıkarılmalı. Yani eşcinsel evlilikleri yasaklamak gibi bir konunun bile yetersizliğinden bahsediyorum. Buradaki odak aile ve çocuk olmalı. Aile meselesini ise "gelecek kuşak haklarının" varlığı için önemsemek lazım. Doğal olan neyse hukuk onu korur. Toplumdaki normal neyse meşruiyet onun üzerinden inşa edilir. Bu sebeple konunun temel haklar bağlamında ele alınması ve bu perdeden bir kural konulması gerekiyor. Buna göre Anayasa'nın 10. maddesinde "çocukların cinsel yönelim ve gelişimlerine etki edecek durumlara karşı alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı sayılmaz" biçiminde bir düzenleme yapmak ve "esas dezavantajlı kesimin" çocuklar olduğunun net biçimde ortaya konulması gerekiyor.
YURT DIŞINDA DURUM
Bu tartışmalar ve koruma yaklaşımı bize özgü değil. Yurt dışında birçok ülke bu konuda daha sert tedbirlere başvuruyor. Bu konuyu terörvari bir tehdit olarak gören, niteleyen ülkeler de var. Ancak meselenin odağında ailenin devamı söz konusu ise "doğal olan ailenin" kendini ifade etmesinin önünü açmak, bunun içinde LGBT propaganda araçlarına bir kontrol getirmek gerekiyor. Peki neden? Buna, çalıştayda masamızda bulunan hocamız Prof. Defne Tamar Gürol'dan anladıklarımla cevap vereyim: "Son dönemde çocuk yaştaki kimselerin cinsiyet değiştirme talebindeki artışın altında pandemide maruz kalınan yoğun internet olduğunu düşünüyoruz"...