İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Sadık Ünay, ABD Başkanı Donald Trump'ın tarife politikalarını ve Türkiye'ye olası etkilerini AA Analiz için kaleme aldı.
Küresel ekonominin, politik sistemin tarihi dönüşüm süreçleri boyunca büyük güçler arasında artan gerilimlerin kur ve ticaret savaşlarını tetikleyerek, fiziki ve askeri çatışmalara evrilmesine sebep olduğu birçok örnek vardır. Hegemonya rekabetinin kızıştığı, başat uluslararası aktörler arasındaki materyal ve teknolojik dengelerin birbirlerine yakınlaştığı, karşılıklı engelleme çabalarının arttığı dönemlerde ticaret ve kur savaşları için elverişli zemin oluşur. 19. yüzyılın son çeyreğinde gerçekleşen İkinci Sanayi Devrimi ve sömürgeci yayılım rekabetinin şiddetlendirdiği korumacılık ortamı ile Büyük Buhran'ın ardından derinleşen ekonomik kriz, Amerika Birleşik Devletleri'nin (ABD) Smooth-Hawley tarifeleriyle bu tür gerilimlerin uluslararası izolasyon ve çatışmalara uzanan sonuçlarını ortaya koyar.
Söz konusu tarihi tecrübeler ışığında 21. yüzyılın başındaki neo-liberal küreselleşme atmosferinin, 2008 Küresel Finansal Krizi sonrasında kademeli olarak yeni korumacılık ve modern merkantilizm paradigmasına yol vermesi de önemlidir. Sanayileşmiş ülke yönetimleri tarafından örtülü olarak hayata geçirilen yeni korumacılık programları, Donald Trump'ın ilk kez ABD Başkanı olduğu 2017'den itibaren Çin'e karşı uygulanan alüminyum-çelik tarifeleri ve yüksek teknolojide rekabet politikaları üzerinden bilinir hale geldi. Bu noktada, yeni korumacılık ve ticaret savaşları gündeminin, iç siyasette önemli bir propaganda aracı olarak kullanıldıktan sonra ikinci Trump döneminde daha fazla ivme kazanması yaygın biçimde beklenmekteydi. Ancak yukarıdaki tarihi örneklerden ayrışan ve güncel ABD iç siyasetindeki kaotik durumu yansıtan kritik gelişme, Başkan Trump'ın "Gerçek Kurtuluş Günü" olarak ilan ettiği 2 Nisan'da yüksek tonda hamaset ve popülizm içeren bir açıklamayla karşılıklı gümrük tarifelerini ilan etmesi oldu. Zira uluslararası çevrelerdeki orijinal beklenti, gümrük tarifelerinin tüm ülkelerle ekonomik sektörleri içeren genellemeci bir "across the board" yaklaşımıyla yükseltilmesi değil; daha detaylı ve zamana yayılmış adımlarla yeni korumacılık politikalarının şekillenmesiydi. Ancak Gazze krizi ve Rusya-Ukrayna savaşı gibi başat uluslararası çatışma alanlarında liderler diplomasisiyle çözüm üretme girişimleri sonuçsuz kalan Trump, bu defa da uluslararası ticaret platformunda radikal çıkışlar yaparak dikkatleri çekmeyi başardı.
- TRUMP'IN TARİFELERİ DÜNYA PİYASASINA NASIL YANSIDI?
Diğer alanlarda olduğu gibi küresel ekonomik yönetişim konusunda da kendi aralarında uyumsuz bir görüntü veren Trump ve kurmayları, iyi planlanmış ve kademeli stratejilerden ziyade; rakiplerini şaşırtıp psikolojik baskı altına almayı hedefleyen marjinal tavırları tercih etti. Çin, Meksika ve Kanada odağında başlatılan yeni korumacılık tartışmalarının Trump'ın küresel finansal piyasaları diken üstünde tutan açıklamalarıyla genelleştirilmesi; ABD karar alma mekanizmalarının kurumsal birikim ve uzmanlıktan uzaklaştıkları yönündeki algılar; Başkan Yardımcısı JD Vance, Ticaret Bakanı Howard Lutnick ve Elon Musk gibi figürler arasındaki koordinasyon açıkları tam bir kaos görüntüsü oluşturdu. Washington yönetimi içinde ticaret savaşları söylemlerini uzun vadede devam ettirmek için gerekli fikir birliği bulunup bulunmadığı; ekonomi, akademi ve diplomasi kurumlarının profesyonel birikimlerine ne derece başvurulduğu; başta Çin olmak üzere küresel rakiplere karşı izlenen sert müzakere taktiklerinin ne kadar keskin geri dönüşler içerebilecekleri konularında soru işaretleri oluştu.
Asya piyasalarından başlayarak küresel sermaye çevrelerindeki risk algılarının artması, söz konusu soru işaretleri ışığında hisse senedi fiyatlarında hızlı düşüşleri; altın gibi güvenli liman görülen emtialarda yükselişleri, petrol gibi talebi büyümeye bağlı emtialarda ise düşüşleri tetikledi. Ayrıca, kamu harcamalarını ve vergi gelirlerini arttırıp kendi meşruiyet temellerini güçlendirme arayışındaki Trump ve kurmaylarının düşürdükleri siyasi iletişim seviyesi, teknik ve kurumsal uzmanlıkları dışlayan çelişkili açıklamaları, Çin'e karşı diplomatik teamüllere aykırı ifadeleri muhtemel tepki beklentileri piyasadaki belirsizlikleri daha da arttırdı.
Trump'ın, Çin'e uygulanan ortalama yüzde 20 düzeyindeki tarifeye yüzde 34'lük artış getirileceğini açıklaması, Pekin yönetiminin aynı orandaki misillemesiyle karşılaştı. Ardından sert bir tonla yapılan yüzde 50 ek tarife ilanı, çipler ve yarı iletkenler gibi stratejik ürünlerde önce kapsayıcı sonra istisna edici düzenleme açıklamaları ortaya tam bir toz bulutu çıkardı. Bu toz bulutunun, Trump'ın diğer kritik uluslararası çatışma alanlarında olduğu gibi rakiplerine karşı hızla el yükselttikten sonra bir noktada uzlaşmayı kabul etmesiyle dağılacağı, şu an için en iyimser senaryo olarak görülüyor. Ancak siyasi, ekonomi, akademi ve piyasa çevrelerin hiç birinde Trump'ın bu noktaya ne zaman ve nasıl ulaşacağı konusunda net fikirler bulunmuyor.
- TÜRKİYE NASIL ETKİLENECEK?
Dolayısıyla bizim "düzensiz korumacılık" olarak adlandırdığımız bu yeni ticaret savaşları döneminin Türkiye ekonomisi üzerindeki muhtemel etkilerini doğru analiz edebilmek adına, potansiyel dengelerin oluşmasını beklemek gerekecek. Kısa vadeli gelişmeler açısından bakıldığında dünya ekonomisi üzerindeki büyüme ve enflasyon baskılarının varil başına 60 doların altına kadar ittikleri petrol fiyatları, elbette üretim ve lojistik maliyetlerinin düşmesini olumlu etkileyecektir.
Ayrıca, gerek iç talebin gerekse de ithalat ivmesinin kademeli olarak zayıflaması sonucunda cari açık cephesinde yine olumlu kazanımların ortaya çıkması beklenebilir. Buna mukabil, sanayileşmiş birçok ülkenin piyasalarının ve Türk şirketlerinin ana ihracat pazarlarını doğrudan etkileyecek tarife artışlarının ulusal ihracat potansiyeli üzerinde sınırlayıcı sonuçlar doğurabileceğini görmek gerekiyor. Bu sınırlayıcı etkilerin kapsamlarının net olarak belirlenebilmesi ve ithalat, ihracat ve cari açık dinamiklerinin doğru şekilde hesap edilebilmesi, ABD ile diğer ülkeler arasındaki tarife diplomasisinin oluşturacağı "yeni normal" sonrasında mümkün olacak. Zira, düşük petrol fiyatları ve maliyet avantajları sayesinde elde edilecek görece avantajlarla ihracat pazarlarındaki daralma eğilimlerinin birbirlerini nasıl dengeleyecekleri, ancak gümrük tarifelerine dair uluslararası rejimdeki dalgalanma bittikten sonra net biçimde görülebilir. Oluşacak yansımalara göre hala uygulanan enflasyonla mücadele programının, para ve maliye politikaları ekseninde ekstra sıkılaşma adımlarıyla desteklenmesi gündeme gelebilir. Bu durumda, döviz kurları ve emtialar üzerindeki yukarı yönlü baskıların enflasyona kısa vadedeki geçiş etkilerini gidermek üzere, dinamik makro-finansal yönetişim adımları atılması gerekebilir. Bu noktada, programın hem enflasyonla mücadele hem de yapısal dönüşüm ve kalkınma hedeflerinden sapmadan ilerlemesi, gerek ulusal gerekse uluslararası risk unsurlarının orta vadede dikkatle yönetilip istikrarın korunmasını gerekli kılıyor.